LightReader

Chapter 7 - Faragonda'nın Anıtı

Etrafım kapkaranlıktı ve boşlukta gibiydim, biri bana sesleniyordu. 

"Sesimi duyuyor musun?" 

"Kimsin?" diye karşılık veriyordum fakat karşıma çıkmıyordu. 

"Yakında görüşeceğiz. Mavi Ejder'in haklı olduğunu bil ve onun yoldaşı olmaktan çıkma." 

"Ne diyorsun? Hiçbir şey anlamıyorum," diyerek karanlık içinde bana gelen sese karşılık veriyordum. 

"Dediğimi yap," diye bir cevap vermesiyle "Ne yapmam gerek?" dedim. O sırada biri yüzüme tokat atmıştı. 

"Uyanman gerek, öğlen oldu, gitmemiz gerekiyor." Gözlerimi yeni açıyordum. Gördüğüm şeyler rüyaymış. Gözlerimi yeni açtığım için bulanık görüyordum etrafı. 

"Ava, sen misin?" 

"Evet, benim. Kalk hadi! Flora Teyze bir şeyler hazırladı. Yedikten sonra Alfea'ya geri dönmemiz gerekiyor," diyerek yanımdan ayrıldı. 

Üstümü başımı toparlayarak içeri doğru geçtim. Çok güzel bir evleri vardı. Her yer bitkilerden oluşan, kahverengi ve yeşil ağırlıklı dekore edilmiş uyumlu bir ortam vardı. İçeri geçtiğimde herkes bir şeyler atıştırıyordu. 

"Günaydın Duncan, bitki çayı ister misin?" diyerek elime kendi elleriyle hazırladığı bitki çayını vermişti. Masanın bir kenarına oturup bir şeyler yemeye başladım. Flora Teyze karşıma oturmuştu. 

"Annenle daha dün konuşmak istedim ama kraliyet işlerinden aramalarına dönemedi. Oritel'in yakın zamanda ölmesi anneni zorluyor olmalı," diyerek benimle konuşmaya başlamıştı. 

"Normalde Domino işlerinde teyzem Daphne ilgileniyor, fakat kendisi şu an farklı işlerle meşgul olduğu için anneme kaldı," diye cevap verdim. 

"Anlıyorum, neyse ki yarın Alfea'da bol bol görüşmüş olacağız," dedi. 

Hector oradan atlayarak, "Nasıl yani? Alfea'ya mı geleceksiniz?" dedi. 

Flora, Hector'a dönüp, "Hepimiz orada olacağız. Saygı değer bir müdüre, Bayan Faragonda'nın anılışının yedinci yılı. O kadar harika biriydi ki, bizi buralara kadar getiren o olmuştur. Hepimiz onu anmaya geleceğiz." 

Bayan Faragonda'yı annemden dinlemiştim. Onun gelişimine çok katkı sağlamış bir periydi. Çok küçükken de onunla tanışma fırsatım olmuştu. 

O sırada Ava ve Kharon birbirlerine yemek verip romantik bir şekilde takılıyorlardı. O sırada Helia gelip, "Aşk ne kadar güzel bir şey değil mi? Umarım en güzellerini yaşarsınız," deyip Flora Teyze'yi öptü. 

Helios, "Ben nerede bulacağım aşkı? Her şey şekilcilik olmuş," diyerek lafa atıldı. 

Neptune, "Bunu diyen kişi sen misin cidden? Şekilciliğin tanımı sen değil misin?" dedi. 

Helios bana ve Neptune'e bakarak, "En azından kıyıda köşede çiçek koklamıyorum ben," diyerek Lyna'ya göz işareti yaptı. Bir dakika, Helios bunu nereden biliyordu? O beni sıkıştırdığında hiçbir şey söylememiştim. 

Lyna gözlerini açarak, "Ne diyorsun sen? Ne ima etmeye çalışıyorsun?" diyerek Helios'a sinirli bir şekilde baktı. 

Hector, Helios'a bakıp, "Bence biraz hava almalısın dostum," diyerek Helios'u dışarı çıkartmaya çalıştı. 

Helios, "Bence herkes bir şeyler yaparken başka tarafa batırdığı dikenleri iyi kontrol etmeli," diyerek lafına devam etti. 

O sırada bu konudan çok rahatsız olmuş bir şekilde ayağa kalktım. "Yemekler çok güzeldi Flora Teyze, bence de gitmemiz gerek, yolumuz uzun," diyerek ani bir şekilde oradan ayrıldım. 

Ayrıldığım gibi eşyalarımı toplamaya gittim. Arkamdan Lyna gelmişti. 

Arkamda durarak, "Bu konuda ne bir şey biliyor musun?" dedi. 

"Bir şey bildiğim yok. Helios'un saçmalamaları işte," dememle eşyalarımı alıp geri önüme döndüm. 

Lyna omzuma tutunup, "Kimseyle aramda bir şey yok. Biri benle ilgileniyorsa bile ben ilgilenmiyorum. Bunu bil isterim," diyerek yanımdan ayrıldı. 

Gerçekten tekrar kafamı karıştırmıştı. Neptune'la ilgilenmiyor muydu? Yoksa direkt kimseyi mi istemiyordu? Odaklanmam gereken başka meselelerim vardı. Şu an başka meselelere kafa yoramazdım. 

Eşyalarımızı toplayıp yavaşça gemiye bindik. Herkes gergin bir şekilde oturuyordu. 

Sirius, "Ben de bu perilerin eğlenceli varlıklar sanıyordum. Hiç konuşmuyorsunuz," dedi. 

Hector, "Dünyanın en eğlenceli perisi olan Stella ile büyüdüğün için böyle sanman normal ama hepimiz farklıyız," dedi. 

Ava, "Onun annesi eğlenceli falan değil, korkuyorum ben o kadından," diyerek Hector'a cevap vermişti. 

Ortam biraz daha yumuşamıştı ama ben hâlâ gördüğüm rüyayı ve bana ne demek istediğini düşünüyordum. Bu konuyu gittiğimde Profesör Miele ile konuşacaktım. 

Alfea'ya vardığımızda Lyna'nın, Neptune'den biraz uzaklaştığını görmeye başlamıştım. Bana bir mesaj mıydı bu? Anlamamıştım. Aldığımız tılsımla birlikte Profesör Miele'nin yanına gittim. 

"Profesör, tılsımı bulduk," diyerek konuya girdim. 

Miele, "Harikasınız. Geriye sadece dört tane kaldı. Bu sayede Mavi Ejder'in ateşinin bize zarar vermesini engelleyebiliriz," dedi. 

"Belki de olayı yanlış biliyoruzdur," diye başlayarak gördüğüm rüyanın detaylarından bahsettim. Profesör Miele, sandalyesine oturup bana bakarak konuşmaya başladı. 

"Bak Duncan, bu iş sandığımızdan da ciddi bir iş. Mavi Alev'in ejderhası senle iletişime geçmek istiyor olabilir. Her tılsım aldığımızda ona daha çok yakınlaşıyoruz ve senin aklını karıştırmaya başlıyor olabilir. Bu yüzden böyle şeylere kanma," demesiyle ümidim bu taraftan kesilmişti. İşin içinde daha farklı şeyler olduğunu düşünmeden edemiyordum. 

Ertesi gün Faragonda'yı anma günüydü. Bütün ailelerimiz ziyarete gelmişti. Bazı sayılı cadı dostları da vardı. Profesör Raul, teyzesi Griffin'i alıp anma gününe katılmıştı. Annem de karşıdan geldiğini görünce fazlasıyla heyecanlanmıştım. Bana gelip sıkıca sarıldı. 

"Duncan çok iyi görünüyorsun," demesiyle bir anda yüzüme bakmaya başladı. 

"İyi misin? Bir şeyin yok değil mi? Buraya alıştın mı?" diye beni sayısız şekilde sorguya çekmeye başladı. 

"Gayet iyiyim ve evet burası gayet güzel. Dersler biraz zorluyor ama bir şekilde hallediyorum," diyerek cevap verdim. 

O sırada Stella arkadan gelip, "En azından annesi gibi ilk birkaç gün sonra okulu terk etmiyor," dedi. 

"Stella!" diye bağırdı annem. Kendine göre sebepleri olduğunu, yaşadıklarını hatırlatmamasını söyledi. 

En azından gittiği zaman onu geri getirecek biri vardı. Beni Helios zorlasan geri getirmezdi. O sırada bütün Winx toplanmış ve duyurular yapılmıştı. Herkes tek tek Bayan Faragonda hakkında güzel şeyler söylemeye başlamıştı. 

Musa, "Sana öğrettiğim şarkıyı kemanda çalmışsın. Ava gönderdi," diyerek Hector'la konuşuyordu. 

"Elimden geleni yapıyorum ve yıl sonunda bir konser vereceğim. Babam beni soruyor mu?" diye sordu. 

Musa iç çekerek, "Biraz zaman bırak ona. O anca bir şeyleri idrak edip öyle algılıyor. düzelecektir." dedi. 

O sırada Tecna gelip Hector'ın sırtını sıvazladı. "Unutmayın. Hepiniz değerlisiniz ve evrene güzel enerjiler yollayın. Dışarı çıkın ve eğlenin." dedi. 

Stella, "Ah, bunu Tecna mı söylüyor? Timmy ile bile seni zorla dışarı çıkardık. Zaten ilk çıktığınız bir o, bir de evlendiğiniz gün o gün de artık çocuk yapmışsınızdır. Birbirinize ekrandan bakıyorsunuz," dedi. 

"Stella!" diye herkes bağırmıştı. 

"Ne dedim ben? Hem Ava güzel bir çalışma olmuş." diyerek gülmeye başlamıştı. 

Birinin anma günüydü ama eski dostlar gelince ortalık fazlasıyla duygu karmaşası olmuştu. 

En sonunda Faragonda'nın anıtına gidip çiçeklerimizi bırakmış ve onu bir kez daha anmıştık. 

Aisha Teyze, Flora'ya "Bu mezarı biraz daha renklendirelim," diyerek çiçeklerle ve sularla dolu güzel bir görünüm vermişlerdi. İşte bu insana çok fazla özel hissettirirdi. 

Ailelerimizle biraz daha vakit geçirdikten sonra çocuklarla bir sonraki durağımızın neresi olacağını odamızda konuşmaya başladık. 

Helios, "Solarya tılsımını almak zorundayız. Onu alalım," diyerek bir öneride bulundu. 

Lyna, "Tılsım için Bulutlu Kule'ye gitmemiz gerekiyor. Bunu nasıl yaparız?" dedi. 

"Bir şekilde oraya girmemiz gerekiyor. Bu gece yapmamız lazım," diyerek Helios'u destekledim. 

Ava bilgisayarını getirerek, "Gece bunların dersleri oluyor. O yüzden hepsi sınıftayken odalarına girip alabiliriz," dedi. 

Hector, "Tamamdır, ben varım. Herhangi biri gelirse onu yanıltmaya çalışırım, daha pratik olur," dedi. 

Lyna, "Ben yine de pek emin değilim ama," dedi. 

Helios, "Sen elinin hamuruyla burada çiçeklerine bak istersen güzelim. Biz savaşmaya geldik," dedi. 

Lyna yüzünü büzerek, "Aman çok komik. Görelim bakalım savaşta en iyisi kim?" diyerek hazırlanmaya doğru gitti. 

Neptune, "Sanırım girebileceğimiz bir yer biliyorum. Helios bizi o tarafa doğru ışınlar mısın?" diye bir öneride bulunduktan sonra Helios, "Hay hay," diyerek Solarya asası ile bizi Bulutlu Kule'nin alt girişlerine ışınladı. 

Karşımıza yine bir kapı çıkmıştı. Ava 'Teknoyapay Görünüm' sihri ile kapıya uygun bir anahtarın görünümünü vermişti. Bu anahtarla içeri açıp yavaşça koridorlarda yürümeye başlamıştık. Burası Alfea'ya göre çok iç karartıcı ve kötü bir enerjiye sahipti. Eskiden daha eski olan bu bina zamanla yapılandığı için daha teknolojik görünüyordu. 

Yavaşça Lupus Oscuraların olduğu odaya doğru ilerlemiştik. Ava sihriyle odaların kime ait olduğunu tanımlamaya başlarken Hector, "Bu hissediyorum," diyerek bize bir odayı gösterdi. 

Yavaşça içine girip cadıların odasını incelemeye başladık. 

Neptune, "Burada hiçbir şey yok," dedi. 

Lyna, "Bence de, zaten buraya mantıken koymazlar," dedi. 

Hector, "Çaldırmış olabilirler mi? Ya da hocalarından biri almış olabilir," dedi. 

Helios, "Bir de şimdi gidip hocaların odasını mı arayacağız?" diye ekledi. 

Neptune, "Eğer aldıysa ya Raul'un odasında ya da Ashlani adlı hocanın odasında olabilir. Bildiğim kadarıyla ikisi daha yetkili," dedi. 

"O zaman şöyle yapalım. Ben, Helios ve Lyna Ashlani'nin odasına, sizler de Raul'un odasına gidin," diyerek görevleri bölüştürdüm. 

Ashlani'nin odasına gittiğimizde yavaşça kapıyı açtık. Derste olduğu belliydi, kapkaranlıktı. Işığı açmak yerine Helios hafif bir ışık gücüyle odayı aydınlattı. 

İçeride eşyalara bakarken bir anda 'Cesaret' sesini tekrar duymaya başladım. Artık bu sesi duyduğumda tılsıma yaklaştığımı anlamaya başlıyordum. Gördüğüm bir kutuyu elime alıp açtım. "İşte buldum." 

Helios, "Hocaları almış demek ki. Bir de onu satardı, kesin altın maltın zannedip," dedi. 

Lyna, "Bulduk ya, boş ver ne yapacağını, gidelim," dedi. 

Yavaşça odadan çıkarken diğerleri koşarak yanımıza gelmişti. 

Hector, "C-canavar var. Koşun!" diyerek hızlı bir şekilde koşuyordu. 

Helios, "Ne canavar mı?!" dediği sırada koca dev bir yaratık bize doğru geliyordu. Geldiği anda hızlıca koşmaya başladık. 

Lyna koşarken, "Ya biz manyak mıyız? Uçsak ya," dediğinde herkes birbirine bakarak "Doğru," dedi. 

"Inheritix Charmix!" dememizle peri formumuza geçiş yaptık. Neptune dalga sihirleriyle canavara atışta bulunuyordu. 

Helios bana bırakın diyerek "Işık Dalgası" sihri ile canavarı yere püskürttü. "Bu kadar pozitif enerjiye alışkın değildir tabii," diyerek saçını düzeltti. 

Canavarı devirdiği anda alarmlar çalmaya başladı. 

Ava, "Ne duruyorsunuz? Siktirip gidelim buradan," demesiyle hızlıca pencereyi ateş gücümle kırarak Bulutlu Kule'den çıkmayı başardık. 

--- 

Ashlani, alarmlar çalmaya başladığı anda odasına doğru ilerledi. İlk kontrol ettiği şey tılsımın bulunduğu yer oldu. 

"Olamaz!" 

Sihirli küresine doğru ilerleyip okulda neler olduğunu sordu. Perileri gören cadı, sinirli bir şekilde: 

"Demek izinsiz bir şekilde buraya geldiniz. Ben size ne yapacağımı bilirim," diyerek okula sihirle seslendi ve Biancha'yı odasına çağırdı. 

Biancha, "Bayan Ashlani, beni çağırmışsınız? Bir sorun mu var?" diye sordu. 

Ashlani gülümseyerek, "Hayır, ama olacak," demesiyle elinden çıkan karartı bir güçle Biancha'yı havaya kaldırıp boğmaya başladı. 

"Bu Peri ve Cadı anlaşmalarını ne kadar saçma bulsam da bazen oldukça işe yarıyor," diyerek Biancha'yı karanlık sihir iyice sarmıştı; konuşamıyordu. 

"Bir perinin cadıya zarar vermesi, ona büyük zarar getirir. Biz bunu biraz daha arttıralım ve öldürmesine karar verelim, değil mi?" diyerek Biancha'yı büyüyle iyice sıkarak boğup öldürdü. 

"Bakalım bir Alfea perisinin, bir cadıyı öldürmesini nasıl karşılayacaklar." 

--- 

"Ne uzun yolmuş, kanadım yoruldu. Daha gelmedik mi?" diye homurdanmaya başlamıştı Helios. 

Hector, "Yollar çok karanlık ve bu kadar uzaklık olduğunu bende bilmiyordum açıkçası," dedi. 

O sırada kafamda yine sesler çoğalmaya başlamıştı. 

"Durun." Herkes bana dönmüştü. 

Lyna, "Neyin var Duncan?" diyerek yanıma doğru uçtu. 

"Bir ses beni çağırıyor ve onu takip etmemi istiyor." 

Ava, Hector'a dönüp, "Sen de bir şey duyuyor musun?" diye sordu. 

Hector ise, "Hayır," diyerek cevap verdi. 

İçimdeki ses iyice beni yormaya başlayınca yavaşça onu takip etmeye başladım. Bizi mezarlığa doğru götürmüştü. 

Yavaşça mezarlıkta ilerlerken bir yerde ses daha fazla artmaya başlamıştı: Faragonda'nın mezarı. 

"Burası," dedim başımı tutarak. 

Ava, "Gece yarısı, mezarda ne işimiz var ya," diyerek tuhaf bir şekilde etrafa baktı. 

Helios, "Katılıyorum, ayrıca Faragonda ne alaka?" dedi, etrafa göz gezdirerek. 

"Mezarı açmamız lazım," dememle herkes bana baktı. 

Neptune, "Mezarı nasıl açabiliriz? Delirdin mi?" diyerek şaşkınca baktı. 

Lyna, "Eğer tılsımlarla ilgili bir şey ise bunu yapmamız lazım," diyerek 'Kök Ayrımı' sihri ile toprağı ikiye bölmüş, alanları açmıştı. 

Helios, "Aha, bu bir kitap," diyerek elini uzatıp kitabı aldı. 

"Ne yazıyor kitapta?" diye sorunca Helios'a baktım. 

Helios, "Bu kitap açılmıyor ama üstünde 'Ogma' yazıyor," dedi. 

"Ogma mı?" Bu kitabı daha önce de görmüştüm. Faragonda'nın mezarından neden çıkmıştı? 

--- 

(2005 Yılı | Darkar Kalesi) 

"Beni çağırmışsınız, Lord Darkar." 

Darkar, tahtında oturarak elindeki kitabı büyü ile uzattı. 

"Bunu Avalon kılığına girip bir ara Faragonda'ya vereceksin," dedi, aşağıdan bakarak karşısındaki yaratığa. 

"Bu nedir?" diye sordu, Avalon kılığındaki yaratık. 

"Seni ilgilendirmez. Bir dostumun kitabı. Zamanı geldiğinde, güçlendiğinde bu kitabı o kişiden alacaktır. O kişi ise bunu özel bir günlük gibi görecek ve ölürse bile bununla gömülmek isteyecektir." 

Avalon kılığına girmiş yaratık, elinde 'Ogma' yazan kitabı alarak Darkar Kalesi'nden ayrıldı. 

DEVAM EDECEK... 

More Chapters