LightReader

Chapter 2 - Gölgenin Ortasında

5. Bölüm — Yeni Güç

Karanlık bir yankıyla, taşıyıcının kalbi yeniden atmaya başladı.

Cehennemin uçurumundan bir kez daha dünyaya fırlatıldığında, nefesini geri alırken gözleriyle gökyüzünü aradı ama gökyüzü hâlâ simsiyah görünüyordu. Hâlâ geceydi. Ama bu gece, eskisinden farklıydı. Dünya, artık aynı dünya değildi. Ya da o, artık aynı insan…

Maskeyle birleşme tamamlanmıştı.

İlk mühürlü ruh, artık onun içindeydi. Bir başkasının karanlık geçmişi, sesi, duygusu ve öfkesi taşıyıcının damarlarında akıyordu. Onunla konuşmuyordu… ama oradaydı. Bazen bir fısıltı, bazen bir nefes gibi…

Taşıyıcı bunu hissediyordu.

Vücudu hâlâ yara içindeydi. Kasları eskisinden sert, derisi daha koyu bir tona bürünmüş gibiydi. Ellerine baktığında, parmak uçlarında titreyen siyah enerji halkaları vardı. Henüz ne olduğunu bilmiyordu ama bu, yeni bir şeyin habercisiydi.

Ayağa kalktı. Gölgemühür yüzünde yok gibiydi. Ayna olmasa da, bir su birikintisine baktığında kendi yüzünü gördü. Kendi yüzü. Ama tuhaf bir şekilde... daha farklı, daha düzgün, daha tanrısal bir hal almıştı. Gölgemühür'ün verdiği bir illüzyondu bu.

O an içinde bir gerçeklik çöreklendi:

> Artık maskeyi başkalarına göstermek zorunda değildi.

İnsanlar onu, sanki hiç maske yokmuş gibi görecekti.

Yüzü, kendi yüzüydü.

Ama gerçek… derinin altında, etin içinde, sessizce var olmaya devam eden korkunç bir yüzdü.

Bu, Gölgemühür'ün yeni armağanıydı: Gizlenme.

İnsanlar onu artık bir yabancı olarak değil, tanıdıkları biri gibi görebilir, ona güvenebilir, onu tehdit olarak algılamayabilirlerdi. Ama bu yalnızca bir halüsinasyondu. Gerçekte, taşıyıcının yüzünde hâlâ o eski, soluk kafatasına benzer, sembollerle oyulmuş lanetli maske duruyordu.

İşte böylece taşıyıcı, insanlar arasında yürüyebileceği bir forma sahip oldu.

İlk Test

Bir marketin önüne geldi. Üstü başı dağınık, yüzü yorgun bir adam görünümündeydi artık. İçeri girdi. Kimse dönüp garip garip bakmadı. Kasiyer başını bile kaldırmadı.

Eskiden bu imkânsızdı.

Eskiden herkes onu görür görmez kaçardı.

Ama şimdi?

Şimdi gözler aldatılıyordu.

Gerçek olanla görülen farklıydı.

Tam çıkarken marketin önünde duran yaşlı bir adam, ona gülümsedi.

"Geç saatte gençlerin dışarıda işi ne?" dedi.

Taşıyıcı sadece başıyla selam verdi.

İçinden geçen tek cümle:

"Beni gerçekten görseydi… çığlık atardın."

İçsel Fırtına

Gecenin ilerleyen saatlerinde bir apartman çatısına çıktı. Sessizce oturdu.

Göğsünde hâlâ kadının kanının izi vardı.

Ruhu içindeydi.

Ama henüz konuşmuyordu.

Henüz emir vermiyordu.

Bu sessizlik, onun için hem huzur hem de tehditti.

Gölgemühür bazen sustuğunda en büyük fırtınayı hazırlardı. Taşıyıcı bunu hissediyordu.

Bir sonraki göreve yaklaşıldığını, yeni bir ölümün yakın olduğunu biliyordu.

Ama bu kez yalnız değildi.

Artık:

Görünmezdi.

İnsan gibiydi.

Ve içinde başka bir yaşam taşıyordu.

Ve Gölgemühür artık daha da güçlüydü.

6. Bölüm — İşaretlenen Kız

Cadılar Bayramı'na yalnızca birkaç gün kalmıştı.

Taşıyıcı, maskenin sağladığı halüsinasyonla artık normal bir insan gibi dolaşabiliyordu. Kasaba girişindeki kontrol noktalarından geçerken kimse şüphelenmemişti. Kimlik sormamışlar, garip bakmamışlardı. Çünkü herkes, onun sıradan bir adam olduğunu zannediyordu.

Kasaba kalabalıktı. Her sokakta süslemeler, balkabağı fenerleri, kostümlü çocuklar, yüzlerinde makyajla dolaşan yetişkinler vardı.

İnsanlar gülüyordu.

Gecenin karanlığı maskelerin arkasında gizlenmişti ama gerçek maske, onların arasında sakince yürüyordu.

O an taşıyıcının aklından geçen tek şey şuydu:

"Beni gerçekten görselerdi… bu bayramı sonsuza dek unuturlardı."

Tanışma

Kalabalığın içinde onu fark eden biri oldu.

Yaşça biraz daha küçük bir kız.

Uzun saçlı, açık tenli, gözlerinde hem çocukça bir masumiyet hem de bastırılmış bir karanlık parlıyordu.

Yanına yaklaştı.

> "Kostümün güzelmiş," dedi gülerek.

"Gerçekten etkileyici."

Taşıyıcı önce cevap vermedi. Sadece baktı.

İçindeki ruhlar sessizdi ama gözlemlerdi.

Sonra kız tekrar konuştu:

"Konuşmuyor musun? Çok gerçekçisin."

"Ne olduğumu sanıyorsun?"

"Bir iblis… belki de bir lanetli savaşçı?"

"Belki ikisi birden."

Kız güldü. "Bayıldım."

İşte o an taşıyıcının zihninde bir şey kıpırdadı.

Maskeden bir fısıltı yükseldi:

"O, listede."

Şaşırmadı. Şaşırmadığını fark ettiğinde bir kez daha korktu kendinden.

Kızın ailesi şeytanın görev listesinde vardı.

Ama kız… neden oradaydı?

İşaretlenme

Günler geçtikçe kızla daha çok vakit geçirdi.

Beraber yürüdüler, konuştular.

Kızın içinde bir boşluk vardı. Taşıyıcı bunu hissediyordu.

Bu boşluk… doldurulmaya hazırdı.

Ve sonra bir gece, terk edilmiş bir yapının çatısında otururlarken, taşıyıcı cebinden ufak bir şişe çıkardı.

Kendi kanı.

"Bu nedir?"

"Güç."

"İçersem ne olur?"

"Benden bir parça sende olur. Ve sen… güçlenirsin."

Kız bir an duraksadı.

Ama içti.

O an maske tepki verdi.

İçeride bir dalga gibi yayıldı.

Kızın gözleri büyüdü. Titredi. Ama hayatta kaldı.

Taşıyıcı biliyordu.

Kız artık işaretlenmişti.

Artık o da zamanla değişecekti.

Ruhunun derinliklerine bir parça şeytan işlenmişti.

Niyet

Taşıyıcı ona baktı.

"Neden yaptın bunu?" diye sordu kız.

"Çünkü yalnız kalmak istemiyorum."

"Ama ben senin gibi değilim."

"Olacaksın."

Sessizlik çöktü.

Gölgemühür içinde hafif bir şekilde yankılandı.

Onaylıyordu.

Taşıyıcı o an kararını verdi:

Bu kız, onun yalnızca kurbanı değil…

Yoldaşı olacaktı.

Belki bir gün… halefi.

Ama şimdilik sadece bir işaretti.

Bir parça.

Bir tohum.

Ve şeytan, bu tohumun nasıl büyüyeceğini izliyordu.