LightReader

Unutulmuş Tanrının Gölgesi

Sunless_İlbey
--
chs / week
--
NOT RATINGS
977
Views
VIEW MORE

Chapter 1 - 1.Bölüm:Harabe Tapınak

Kılıçlar havada çarpışırken, Cassie'nin ufak bir hatası sonucu kılıcı elinden düştü. Yıkım İblisi Rei, bu savaşta zaferinden emin bir şekilde, kendinden emin adımlarla ilerledi. Kılıcını gökyüzüne kaldırdı ve uzun süredir devam eden bu savaşı bitirmek üzere son darbeyi indirmek üzereyken bir ses yankılandı. Rei'nin kılıcı sayısız küçük parçaya ayrıldı... Şaşkına dönen Cassie, "Bu ne anlama geliyor? Earl, Vahşet İblisi Caera'yı öldürmeyi başardı mı?" diye sordu. Rei hızla geri adım atarken Earl sırıtarak, "Nereye kaçıyorsun? Daha yeni başlıyoruz," dedi.

İmkansız, bu gerçek olamaz. Sıradan bir insan 13 Büyük İblis'ten birini nasıl öldürebilir?

Neden bu kadar şaşırdın?13 İblis'ten 9'unu çoktan öldürdük...Bu sözleri duyan Rei ruhsal dengesini kaybetti."Hayır, hayır, bu doğru olamaz! Onları Asura Lordları öldürdü!" diye söylendi. İstediğine inan.Sonuçta yakında ölmüş olacaksın. Kılıcımı kırmak senin zaferini garanti etmez. Bu sözleri takiben,Rei'nin etrafı bir kan denizine dönüştü. Sabrı tükenen Earl, kılıcını Rei'nin göğsüne sapladı. Yolculuğun burada bitiyor, Yıkım İblisi Rei.

Ahh...Demek böyle bitiyor.... Peki, olan oldu. Kardeşim Kader İblisi Rui'ye karşı savaşınızda size bol şans. Buna ihtiyacınız olacak.

"Merak etme,o da yakında sana katılacak," dedi Earl ve kılıcını hızla geri çekti. Rei, kanlar içinde yere yığıldı. Öldüğünden emin olduktan sonra yüzeye gitmek için hazırlandılar. Ağır, kendinden emin adımlarla geldikleri yolu takip ettiler. Kan seviyesi dizlerinin hemen altına kadar geliyordu. Earl, "Burası bir deniz oldu, tek farkı su yerine kan olması," diye söylendi. Cassie bir kahkaha patlattı. Hahahaha... Ahh, evet, haklısın kardeşim. Bu bizim eserimiz... çoğu insanın başaramayacağı bir şey. Bu arada, Caera'nın maskesi hasarsızdı; onu yanıma aldım. İster misin? Tabii ki,teşekkür ederim. Bana verdiğin kılıçla kıyaslanamaz ama seni mutlu edecekse, olur. Hadi gidelim, çıkış yakın; eve hızlıca gidelim.

Güneş ışığının kızıl bir şekilde içeri sızdığı bir saatte dışarı çıktılar.Off, sonunda çıktık.

Bu saraydan biraz ileride bir tapınak var.Oraya gidip bir dua edip sonra eve gidelim mi?

Peki o zaman,hadi gidelim.

Tapınağa doğru yavaş ve yorgun adımlarla yürürken Earl,çantasından bir şişe çıkardı.Bir dakika,Earl. O sıvılaştırılmış ether mi?Evet,bu sıvı ether.

Normalde mavi olması gerekmez mi?Neden mor?

Buna lanetli ether deniyor.Atmosferdeki eter arıtılmadan doğrudan sıvılaştırılarak oluşturuluyor.

Ama bizim için ne faydası var? O kısmını henüz çözemedim... Görünürde normal etherden pek bir farkı yok.

Ay yavaş ama kararlı bir şekilde yükselirken, nihayet tapınağın bulunduğu yere ulaştılar.

"Burası uzun zaman önce terk edilmiş gibi görünüyor."

"Evet,yaklaşık 100... hayır, 150 yıl önce."

Oh tanrım...içeri girelim mi? Dışarısı oldukça soğuk; hadi içeri girip yaralarımızı saralım.

Bu mana lambası olmasa ne yapardık? Düşünmek bile istemiyorum.

Bunun üzerinde durma,zaten bir taneden yoksun değiliz. Her zaman yanımızda bir tane taşırız.

Lamba sönük,soluk mavi bir ışık yayıyor, bu da sorun olmadığı anlamına geliyor, rahat ol.

Biraz etrafa baktıktan sonra, merkezinde bir sunaktan başka hiçbir şey olmayan büyük bir odaya rastladılar. Kapıyı açtılar, gıcırtısı tapınağın dışından bile duyulabiliyordu ve içeri girdiler.

Demek burası tapınağın merkezi. Sunak tasarımı nedense garip görünüyor. Gidip inceleyeceğim.

Gerçekten mi? Diğer tapınaklardaki sunakların aksine, bunun üzerinde garip oymalar var.

Parkelerin gıcırtısıyla ilerlerken Earl lambayı sağa sola salladı.

Sunakta, çevresinde melekler, şeytanlar, elfler, insanlar ve ejderha motifleri olan büyük bir haç benzeri sembol vardı. Ne anlatmak istediğini anlayamadı. Tam o sırada, bileğindeki bir yaradan bir damla kan sunağın üzerine damladı. Ardından bu sesler Earl'in zihninde yükseldi:

Zalimliğin sınır tanımıyor. Sana merhametten yoksun, gerçek bir ad verildi... Archon.Ne? Nasıl? Ciddi misin?

Ne oldu kardeşim?İyi misin?Bir dakika bekler misin,abla? Bu gerçek mi? Bana ne olduğunu söyler misin?Bana gerçek bir ad verildi.Ne?Ciddi misin? Şaka yapmıyorsun, değil mi? Evet,ciddiyim. Bana gerçekten bir ad verildi. Peki, bu ad ne? Söylenene göre,bir tanrının adını aldım... Archon.

Cassie şok olmuştu,birkaç adım geriye çekildi. Bu mümkün mü? Bir insan nasıl bir tanrının adını alabilir?Bu dünyada gerçek bir ad almak zaten yeterince zorken,sen bir tanrının adını mı aldın? Hey,beni anlıyorsun, değil mi?

Evet,anlıyorum, ama asıl mesele bu değil.

Ne? Ne demek istiyorsun? Şu an kendimi insan gibi hissetmiyorum. Sen iyi değilsin kardeşim.Hiç iyi değilsin. Tam olarak neler oluyor?Ben sunağı incelerken,bir damla kanım üzerine damladı ve bu oldu. Cassie,Yaratılış Tanrısı sana konuşmanın başında ne dedi?

Zalimliğin sınır tanımıyor...

Bu,dünyada daha önce hiç olmamış bir olay. Neyse, bunu düşünecek durumda değilim şu an. Ay tam tepemizde; uyumam gerekiyor.Yani bu gece burada kalıyoruz.Evet,mecburuz. Cassie bir köşeye çekildi;gözleri yavaşça kapanıyordu. Earl ise henüz gözüne uyku girmemişti,hafifçe bir iç çekti. Görünüşe göre bu gece hiç uyuyamayacağım.

Saatler süren uykusuzluğun ardından, nihayet şafağın ilk ışıkları toprağa düştü. Yaklaşık 40 dakika sonra Cassie'nin gözleri hafifçe açıldı.Günaydın,abla. Şimdi daha iyi misin?

Günaydın,kardeşim. Ben iyiyim, ama sen hiç uyumamış gibi görünüyorsun. Bir sorun mu var?Uyuyamadım,ne yapabilirim ki?Muhtemelen burada kendini rahat hissetmedin.Neyse, hazırlanalım ve yavaşça eve doğru yola koyulalım.

İki kardeş çantalarını omuzladılar ve tapınağın çıkış kapısına doğru yürüdüler.Hafif meşe ahşabı gıcırtıları eşliğinde 10 dakikalık bir yürüyüşün ardından nihayet kapıya ulaştılar. Earl kapıyı açar açmaz iki adım dışarı attı ve "Hiçbir şey göremiyorum; gözlerim acıyor," diye söylendi.

Endişelenme,bütün gece uyumadığın için normal. Yakında geçer, ama dikkatli ol. Bütün gece uyumadın; her an yere yığılabilirsin.

Earl merdivenlerden inerken anlık bir denge kaybı yaşadı ve neredeyse düşüyordu ki Cassie son anda onu tuttu ve geri çekti. Az önce dikkatli olman konusunda seni uyarmadım mı? Özür dilerim... Cassie Earl'in omzundan tutarak,"Sorun değil, ama bazen sözlerimi dinlesen hiç bir sorun olmayacak" dedi. Neyse,hadi gidelim. Önümüzde hala 6 saatlik yürüyüş var. Haklısın. Bir yerden başlamak zorundayız. Earl ve Cassie ağır,kararlı adımlarla yola koyuldular.

Dakikalar saatlere dönüştü. Uzun ve engebeli yolu katettikten sonra Athelgard Şehri'nin girişine vardılar.

Şaşırdım. Bugün şehir girişinde uzun bir kuyruk yok. Bu hafta o kadar çok şaşırtıcı olay yaşadık ki; artık şaşırmıyorum. Harika bir noktaya değindin,abla. Sıramız yakında gelecek; eve hızlıca gidelim.Hoş geldiniz. Kimliklerinizi görebilir miyim?

Tabii ki,buyurun. Cassie Diashae ve Earl Diashae...bu şehrin sakinlerisiniz... Pekala, girebilirsiniz. İşte kimlikleriniz. Teşekkür ederiz. Hadi gidelim. Arnavut kaldırımlı yollarda ilerlerken Cassie bir anda "Hey,Earl, bir dakika bekler misin?" diyerek seslendi. Evet,abla, ne oldu?Bu anahtarı al ve eve git. Ben çarşıya uğrayıp geleceğim. Peki o zaman,kendine iyi bak. Ben gidiyorum. Şimdiden iyi uykular kardeşim.