LightReader

Chapter 4 - 4.

Sabahın ilk ışıkları sipere sızdığında, gerçek yüzünü gösterdi. Dün gece karanlığın örttüğü her şey, şimdi tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Siperin duvarlarında sadece yazılar değil, kan lekeleri de vardı. Çamur, insan teri ve kanın karışımından oluşan ağır bir kokuydu burası. İbrahim, gözlerini siperin zemindeki kırmızımsı çamura dikti. Bu toprağa karışan her damla kan, bir hikâye anlatıyordu.

Yaşlı çavuş, yüzünde acı bir tebessümle onlara baktı. "Gözünüz aydın evlatlarım," dedi sesi yorgun. "Bir geceyi daha atlattık. Ama sakın buradaki her anın kıymetini bilin. Bir nefes daha alabilmek, bir namaz daha kılabilmek için savaşıyoruz burada. Geceleri yıldızları sayabilmek, sabahları güneşin doğuşunu görebilmek... Buradaki her küçük lütuf, bizim için büyük bir zafer."

İbrahim, çevresine daha dikkatli baktı. Siperdeki askerlerin yüzleri, uykusuzluktan ve korkudan sertleşmişti. Kimi genç yüzlerde, yaşlarının çok ötesinde bir olgunluk vardı. Bir er, annesinden gelen mektubu okuyor, gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. Mektubun kenarları yıpranmış, kat yerleri yırtılmıştı. Kaç kez okunduğu belliydi.

Öğle vakti, yemek dağıtılırken bir top mermisi siperin yakınına düştü. Herkes yere kapandı. Kulakları uğuldayan İbrahim, Halil'in sırtında hissettiği titremeyi fark etti. Abisi de korkuyordu, ama bunu asla göstermiyordu. Toz bulutu dağıldığında, siperin bir bölümünün çöktüğünü gördüler. Koşarak yardıma gittiler. Yaralı bir askeri çıkardılar. Adamın yüzü toz içindeydi, ama gözleri hâlâ umutla parlıyordu.

"Korkma kardeşim," diye fısıldadı Halil, İbrahim'in omzuna dokunarak. "Babam da aynı korkuyu yaşadı. Ama inancı, korkusundan büyüktü. Unutma, bu topraklarda yalnız değiliz.

Akşamüstü, siperin bir köşesinden yaralı bir askerin iniltileri geliyordu. İbrahim, o sese dayanmakta zorlanıyordu. Yanındaki Bursa'lı Mehmet, elindeki küçük Kuran'ı okuyor, ara sıra derin iç çekiyordu. "Evlendiğimiz günün ertesinde cepheye geldim," dedi sessizce. "Karımın yüzünü bir daha görebilecek miyim, bilmem. Ama onun özgürce yaşayacağı bir vatan için buradayım. Doğacak çocuğumun, şehit babasının mezarını ziyaret edebileceği özgür bir toprak için..."

Gece nöbetinde İbrahim, gökyüzündeki yıldızları izlerken annesini düşündü. Onun, kendisinin burada olduğundan haberi yoktu. Belki de en büyük acı buydu: Sevdiklerine veda edememek. Ama sonra, babasının hayalini gördü. Sessizce ona bakıyor, gururla gülümsüyordu. Bu topraklar için canını vermişti babası. Şimdi sıra onlardaydı.

Sabah olduğunda, İbrahim'in yüreğindeki korku yerini sağlam bir iradeye bırakmıştı. Burada, her an ölümle burun buruna olsalar da, her bir nefes vatan içindi. Siperin duvarına eliyle dokundu. Vatan uğruna savaşıyorlardı. Bu toprakların altında binlerce şehit yatıyordu. Şimdi sıra onlardaydı ve gerektiğinde, onlar da aynı fedakarlığı yapmaya hazırdılar.

More Chapters