LightReader

Cennetten Kovulus

Aslanbey
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
130
Views
Synopsis
Adrian, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerken ani bir savaşla her şeyini kaybeder; ailesinden, evinden ve güvenliğinden mahrum kalır. Yalnızlık ve acı içinde toplama kampına sürüklenir ve bu travma, içinde öfke ve değişimin kıvılcımlarını yakar.
VIEW MORE

Chapter 1 - BÖLÜM 1 – Son Bir Umut

Güneş, Adrian'ın küçük şehri üzerine altın sarısı bir ışıkla yayılıyordu. Kuşlar cıvıldıyor, rüzgâr hafifçe yaprakları sallıyordu. Kahvaltı masasında ailesiyle otururken Adrian, gözlerini pencereden uzaklaştıramıyordu; ülkesinin mükemmelliği, barışı ve gücü onun için bir cennet gibiydi. Babasının kahkahaları, annesinin gülümsemesi, küçük kardeşinin saçlarıyla oynadığı sabah güneşi… Hepsi Adrian için dünya demekti.

Masadaki kolyesini avuçladı. Küçük bir çerçeve içinde ailesinin fotoğrafı vardı; babası, annesi ve kardeşi gülüyordu. Bu kolye onun her zaman yanında olacaktı.

Ama mutluluk, aniden keskin bir kesik gibi bozuldu. Radyo ve televizyon bir anda çınlamaya başladı. Spikerin sesi titriyordu:

"...DÜNYA KRİZİ… SAVAŞ İLAN EDİLDİ… ŞEHİRLER HEDEFTE… ACİL… ACİL…"

Adrian'ın kalbi birden duracak gibi oldu. Babası ayağa kalktı, annesi çığlık attı. Bombaların uzaklardan gelen uğultusu kısa süre içinde yakınlaşan bir fırtına gibi şehirlerine çarptı. Camlar titredi, masa devrildi, çatal-bıçaklar yere saçıldı.

"Adrian! Kaç, hemen!" babasının sesi yankılandı.

Ama Adrian hiçbir şey yapamadı. Sokağa çıktığında, yıkımın boyutunu gördü. Evlerin çatısı alev alev yanıyor, insanlar çığlık çığlığa koşuyordu. Kan ve duman havayı dolduruyordu. Gözlerinin önünde dünyanın mükemmelliği paramparça olmuştu.

O sırada uzakta, siyah üniformalı bir asker belirdi. Yüzünde hiçbir ifade yoktu; sadece emirlerin peşinden giden, 20 yıllık eğitimle sertleşmiş bir görev adamıydı. Adrian'ın kaçışına izin vermedi; ne kadar koşarsa koşsun, asker adımlarını yakından takip ediyordu.

Adrian gizlice bir binaya sızdı, nefesini tutarak. Kolyeyi avucundan kaydırdı, taşlara çarparak yere düşüp paramparça oldu. Küçük kalbi, kaybettiği her şeyle birlikte acıyla doldu. Gözleri dolarken, yerde bulduğu küçük bir moloz taşını avucuna sıkıca aldı.

"Belki… belki onu durdurabilirim," fısıldadı Adrian.

Ama asker, bir emir adamı gibi, sadece emirleri takip etti. Hiçbir şey onun önüne geçemeyecekti. Adrian, taşı sıktı, askere doğru fırlatmayı düşündü… ama asker, yılların eğitimiyle her hareketini önceden tahmin etti. Taş, yere çarpıp etrafa savruldu; plan başarısız olmuştu.

Asker, Adrian'ı zorla ayağa kaldırdı, kolunu kavrayıp sürüklemeye başladı. Adrian gözlerini uzaklara diktiğinde toplama kampını gördü. Burası cehennemin ta kendisiydi. Yıkılmış binalar, korku dolu insanların çığlıkları, gökyüzünü örten duman… Her adımda kalbi daha hızlı atıyor, her nefeste acı ve korku doluyordu.

Kampın kapısından içeri sürüklendiğinde, küçük bir zindana atıldı. Kararan hücrede yalnızdı, arka planda çığlıklar yankılanıyordu. Elleriyle yüzünü kapadı, dizlerini karnına çekti ve sessizce ağlamaya başladı. Kaybettiklerinin, yaşadığı acının ve gördüğü dünyanın ağırlığı onu ezmişti.

Ve işte o an, Adrian'ın gözlerinde karanlığın ilk kıvılcımları parladı. Dışarıdaki çığlıklar, içindeki sessiz öfkeyi uyandırıyordu. Bu yalnızlık, bu acı, onu değiştirmenin ilk adımı olacaktı...

Bölüm 1 – SON