LightReader

Chapter 7 - BÖLÜM 7: DERİNİN ALTINDAKİ EJDERHA

 

(Zaman: Kael 4 Yaşında)

İlk iğne darbesi, ensesinin köküne, tam saç bitiminin altına indi.

C1 Noktası - Giriş Kapısı

VIZZZT.

Kael, fiziksel bir batma hissetmedi. Metalin soğukluğu derisine değdiği an, sanki ensesine kızgın bir damga basılmış gibi derin, yakıcı ve mide bulandırıcı bir ısı dalgası tüm omurgasını sardı. Bu ısı derisinde kalmadı; omuriliğine sızdı, sinir uçlarına tutundu ve aşağıya, kuyruk sokumuna doğru erimiş bir kurşun gibi aktı.

Odadaki hava basıncı aniden düştü. Masadaki metal tepsiler titredi.

Kael'in küçük vücudu yay gibi gerildi. Dişlerini o kadar sert sıktı ki, çene kemiklerinden gelen gıcırtı taş duvarlarda yankılandı. Çığlık atmamak için diliyle damağına bastırıyordu ama boğazından istemsiz, boğuk bir hırıltı kaçtı.

"Nefes al," dedi Elyra'nın sesi, kulağının dibinde. Sesi bir anne şefkatiyle değil, bir komutanın savaş alanındaki kesinliğiyle çıkıyordu. "Tutma. Nefes al ve akmasına izin ver. Eğer direnirsen, metal omurganı yakar."

Elyra çalışmaya başladı.

Eli bir ressamınki gibi zarif değil, bir makineninki gibi hızlı, ritmik ve kesindi.

İğne her dalıp çıktığında, Kael'in sırtında siyah, metalik bir çizgi beliriyor ve derinin altında canlı bir doku gibi yerleşiyordu. Kan yoktu. Sadece yanık et kokusu, ozon ve genzi yakan metalik bir tat vardı.

Teknik: Aether-Weave (Esir Dokuma)

Elyra, omurga hattını tamamladı. Şimdi dağıtıcı kanallara geçiyordu.

Sağ kürek kemiğinin üzerine geniş, kavisli, ejderha kanadını andıran bir hat çizdi. İğne kemiğin üzerindeki ana sinire değdiğinde, Kael sağ kolunun tamamen uyuştuğunu hissetti. Sanki kolu bedeninden koparılmıştı.

İçerideki fazla mana, otomatik olarak bu yeni açılan kanala hücum etti.

Basınç azaldı.

Acının içinde, muazzam bir rahatlama vardı. Tıkanmış, patlamak üzere olan bir barajın kapaklarının kontrollü bir şekilde açılması, suyun tahliye kanallarına dolması gibiydi. Kael'in zihnindeki o sürekli uğultu, yerini düzenli bir akış sesine bıraktı.

Saatler geçti.

Laboratuvarın havası ağırlaşmış, içerisi yoğun mana radyasyonuyla ısınmıştı. Kael terden sırılsıklam olmuştu, bilinci gidip geliyordu. Elyra da bitkin düşmüştü; alnından süzülen terler maskesine damlıyordu ama duramazdı. Mühür tek seferde, kesintisiz bir ritimle tamamlanmalıydı. Eğer durursa, yarım kalan rünler Kael'in aurasıyla çatışır ve onu zehirlerdi.

"Son parça," dedi Elyra, sesi çatallanarak. Gözlerindeki turkuaz ışık titriyordu. "Çekirdek."

İğneyi, Kael'in iki kürek kemiğinin tam ortasına, kalbinin hizasına getirdi. Burası, tüm sistemin merkezi, tüm okyanusun toplandığı ve dağıtıldığı noktaydı.

İğneyi batırdı. Ve orada tuttu.

Kalan tüm mürekkebi (Sıvılaştırılmış Rün Çeliği ve Kan karışımını) tek bir noktaya zerk etti.

GÜM.

Kael'in kalbi tekledi.

Sırtındaki tüm siyah çizgiler aynı anda, zincirleme bir reaksiyonla parladı. Siyah mürekkep, derisinin altında hareket etti, yerleşti ve soğudu.

Omurgasını saran o şekil... canlandı.

Bu bir resim değildi. Bu bir parazit de değildi. Bu bir simbiyottu.

Kuyruğu beline dolanmış, gövdesi omurgasını sarmış, pençeleri omuzlarına tutunmuş ve başı ensesinde nöbet tutan, rünlerden oluşmuş siyah bir ejderha. Kael'in solunumuyla senkronize bir şekilde, sırtındaki siyah çizgiler de genişleyip daralıyordu.

Kael masadan doğrulmaya çalıştı ama sırtındaki ağırlık onu geri çekti.

Bu seferki ağırlık, onu ezen okyanusun ağırlığı değildi.

Bu, bir zırhın güvenli ağırlığıydı.

Elyra iğneyi metal tepsiye bıraktı. Metalin çın sesi sessizliği bozdu. Sandalyeye çöktü, elleri titriyordu. Rün Mimarı maskesi düşmüş, geriye yorgun bir anne kalmıştı.

"Bitti," dedi fısıltıyla. "Ouroboros tamamlandı."

Kael yavaşça, eklemleri çatırdıyarak doğruldu.

Sırtındaki sızı devam ediyordu, sanki derisi yüzülmüş gibi yanıyordu. Ama içindeki o kaotik fırtına dinmişti. Altın okyanus, artık başıboş dalgalanmıyordu. Bu siyah, rünlü kanalların içinde, düzenli, disiplinli bir nehir gibi akıyordu.

Kael elini omzuna attı ve parmak uçlarıyla sırtındaki kabartıya dokundu.

Deri sıcaktı. Ve parmaklarının altında, o siyah çizginin hafifçe, kendi kalbiyle senkronize bir şekilde attığını hissetti.

Artık yalnız değildi. Sırtında, onu kendisinden koruyan bir bekçi vardı.

"Teşekkürler anne," dedi Kael. Sesi yorgun, çocuksu değil, bir savaş gazisi gibi çıkmıştı.

Elyra gülümsedi, gözlerindeki turkuaz ışık söndü. Elini uzatıp oğlunun terli saçlarını geriye taradı.

"Artık korkmana gerek yok Kael. O seni tutacak. Sen... o gücü tutabilecek kadar güçlenene, kemiklerin çelikleşene kadar. Şimdi uyu. Yarın... yeni hayatın başlıyor."

More Chapters