LightReader

Chapter 36 - 30-07

Ayşe uyandığında yanında kimseyi bulamadı, önceki geceyi parçalar halinde hatırlıyordu, tüm. Parçalar zihninde bir araya gelmemişken mutlu hissettiren her şeyin bir rüya olduğunu geçirdi aklından.

Sonra Muhammed'in ilgi bekleyen bir çocuk gibi huysuzlandığını fark etti.

-Günaydın

Dedi Ayşe esnemesini bastırıp gerinirken.

Mağaradaki küf kokusu ile bütünleşmiş saçları da giysileri de aynı kokuyu etrafa yayıyordu.

Elleri ile yüzünü kapattı, parmaklarının arasından etrafa baktı, ışığa doğru. Koştuğunu hatırladı, bunlar gerçek olamazdı, ne zamandır uyuyordu?

Şafaktan alacakaranlığa kadar yürümüşlerdi, uzandığı anda sızmış olmalıydı.

Soğuktan titriyordu, ellerini birbirine sürttü.

Burnuna ateş kokusu geldi, parıltısı sıcak bir halı gibi zemine yayılıyordu.

-Ateşi sen mi yaktın? diye sordu

Berivan da beklendiği gibi kısa ve öz konuştu.

Fırtına bitmeden yola devam edemeyiz dedi Berivan.

Gürüldeyen rüzgâr sarkıtların arasından sıyrılıp yüzlerine bir tokat gibi çarpıyordu.

 

Kısa süreliğine güneş ışığı belirince mağarayı kaplayan nem kesme kristaller gibi parladı.

Çiğ damlaları yukardaki oluklardan süzülüyordu, etrafı saran sessizlik tedirginlik veriyordu.

Ayşe çantasından kara kalemini çıkarıp Berivan'ın karakalem resmini çizmeye başladı.

Geçmişte çizdikleri çoğu zaman yabancı kişilerdi, bu yabancıların kişiliklerini müdahale etmeden kağıda dökerken yaratıcılık da devreye giriyordu.

Mağaradakilerle zorunlu yakınlık sürdürdüğünden artık onları yabancı saymıyordu.

Gözünün önündeki somut bilgiyi iyice kavramasına rağmen gerçeği belli eden yanları anlamaya çalışıyordu.

Muhammed burada beklemenin bir anlamı yok deyip tek başına yola devam etmeye karar vermişti.

Serbest bırakılmış bir vahşi hayvan gibiydi, siz kadınlar mağarada beni bekleyin demişti.

Elleri ile dikenleri ve yüzüne çarpan ıslak dalları savuşturdu.

Onunki baş döndüren daireler çizen bir pusulaydı.

Ağaçlar toprağın içinde kayıyor gibiydi, yolunu kesiyor kendilerine hayat verilmiş gibi bedenlerini önüne atıyor dalları ile onu tuzağa düşürmeye çalışıyordu.

Ararat dağının zirvesine giden yol labirent gibiydi ölmekte olan şeylerin hüküm sürdüğü ışık almayan bir labirent.

Bastığı karlı zeminin altında belki de öldürülmüş gerilla mezarlığı vardı.

Ayağı. Bir ağaç köküne takılınca sendeledi.

Acı bileğine bir ok gibi saplanmıştı. Yüzünü buruşturmasına ve bedeninin karanlığa gömülmesine rağmen silahı elindeydi.

Çocukluğunu düşünmeye başladı, karlar arasına gömülürken, babası onu hiç sevmemişti, annesi öldüğünde bunu saklaması için hiç Bir neden kalmamıştı.

Daha iyi bir hayat. İçin evden ayrılmış eşini kaybetmişti, hayat ona yeni bir şans vermiş ve Ayşe'yi tanımıştı, şimdi bu lanet dağın tepesinde onu kaybetmek istemiyordu.

 

More Chapters