1. Bölüm.
Büyük yemin
1. bölüm.
Nasihat...
Koridorda ilerliyorum. Aklım birsürü şeyle doluydu. Kafamı dağıtmak için koskoca malikane gibi evin korudorlarında dolanıyordum. Annem hayattayken babamla burayi kendi elleriyle tasarlamış. Heryer peygamber fotoğrafları ve heykel ile doluydu. Ev genelde koyu rengi tahta duvarlardan ve geleneksel olan, yüz yıllar dan beri var olan eserlerlerden oluşuyordu. Yataklarımızın çarşafları bile geleneksel idi.
Babamdan duydğuma göre annem çok inanç 'lıymış. Bu yüzden heryere isa heykeli diktirmiş. Babamda tarihi çok severmiş. Yani birbirlerine tam uymuşlar.
"Yankı." Bana seslenen kadın sesini heryerden tanırdım. Hizmetcimiz nurten abla.
"Evet nurten abla?" Dedim ona dönerken.
Bana doğru geliyordu. Topuklu ayakkabıları beyaz mermerlerde ses çıkarıyordu. "Baban seninle konusmak istiyor birtanem." Dedi o mutlu haliyle.
"Tamam. Söylediğin için teşekkürler. " dedim ve oradan ayrılıp babamın yanına gittim. Çalışma odasının önüne geldiğimde kapıyı iki kez tıklattım. " gel. " sesini duyunca kapıyı açıp iceri girdim.
Evimizin aksine onun odası çok otantik ferahtı.
Babam çalışma masasında oturmuş yine kağıtlarla uğraşıyoru. Kapıyı açmamla başını kaldırdı. Beni görünce gülümsedi.
" gel oğlum otur. " dedi bana şefkatle bakarken. Çalışma masasının karşısında duran tekli koltuğa oturdum.
" neden beni çağrdın baba? " dedim ona bakarak. Yerinden kalktı karşıma geçip diz çöktü. Elini uzatarak enseme kadar olan kumral saçlarımı okşadı.
"Seninle konuşmak için oğlum." Dedi ve kalkıp yerine tekrar oturdu. Hemen soruma geçtim.
"Ablam nasıl baba." Dedim merakla bakarak. Gülümsedi.
"Merak etme , tedavisi iyi gidiyor. Iyileşecek. " dedi inançla.
Ablam lepra hastalığına yakalanmıştı. Bu hastalık çok eski zamandan beri vardı ve şu anda çok nadir di. Ama yine vardı. Şu anda tedavisi vardı ve o da hastansede tedavi oluyordu. O.... Ablam eylül. Toplamda dört erkek ve bir kızdan oluşan bir ailemiz vardı.
Araz, asır, ishak ,Azra ve ben'dik.
"Sana nasihat vermek için çağırdım oğlum. " babamın tekrar konuşmasıyla ona döndüm.
"Biliyorsun ben creta örgütünün lideriyim. Ve herkeste babadan evlada bir döngü var."
"Evet biliyorum... hatta çok tehlikeli bir örgüt.." Dedim. Onu onaylayarak.
"Evet..." duraksadı. "Sen kehanet nedir biliyormusun? " dedi bana bu konuyla alakasız bir şekilde.
"Tabiki biliyorum. Kehanet gelecekteki olan ve ya olacak birşey için yapılan şeyler" Dedim hızlıca açıklayarak.
Güldü. "Benim zeki oğlum. " dedi masadan doğrulup başımı tekrar okşarken.
Durdu... "bak belki bu tahta sen geçeceksin, bu düşüncemin nedeni abilerin ve ablan bu örgüte yaklaşmak bile istemiyorlar... neyse, bu tahtı hiçbir zaman sevmezdim cünkü dünyada arayacağın en kötü ve korkunç işler creta örgütünde dönüyor. " sustu, bir süre konuşmadı. Sonunda derin bir nefes alıp devam etti.
"Biliyorum. Üzerine büyük bir yük bırakıyorum oğlum... ama bana söz ver... büyüdüğünde ve belki bu kanlı tahta geçtiğinde, Çok adaletli olacaksın. bu tahtın üzerinde olmana rağmen.... " dedi bana inançla bakarken.
Creta örgütünün her işini biliyordum. Uyuşturucu kaçaktılığı, terör, organ mafyacılığı , cinayet ve daha fazlası...Bunların hiçbiri bana göre değildi. Benim tek istediğim adaletli ve iyi bir dünyaydı. Zaten bunu istiyordum.
"Söz veriyorum baba. Asla bu kötü işlere girmeyeceğim, o üyeler ne yaparsa yapsınlar ben gep adaletli olacağım." Dedim güven verircesine. Babam gülümsedi. "Sana hep inanıyorum oğlum..." dedi gözlerinde şefkat varken.
"Şimdi gidebilirmiyim babacım?"
"Tabi.... akşam yemeğinde görüşürüz oğlum." Dedi bana aynı şevkatle gülümseyerek.
Kalkıp odama gittim. Odam benim isteğim üzere siyah ama ferah düzenlenmişti. Tarih ile ilgilenen biriydim, bu yüzden odamın bir köşesinde siyah bir dolaplığın içinde tamamen tarihi eşyalar ve kitaplar vardı. Odam çok genişti, bende bu sayede istediğim herşeyi koyabiliyordum.
Roman okumayı çok seviyordum... ama normal roman değil. Daha çok cinayet ve gerilim romanlarını seviyordum. Bana daha güzel gekiyordu. Çünkü cok fazla ters köşe vardı, nedense ters köşeler hosuma gidiyordu. Bir kitap okurken kendi kafamda ters köşeleri tasarlardım.
Bazıları tutardı. Bazıları daha kötü olurdu.
Bu romanlar içinde tabiki yer ayırmıştım. Yüzden fazla romanım vardı. Hepsini okumuştum. Daha fazla almayı düşünüyordum.
Annemin bilerek güzel ve siyah dantellerle dekore carsaflarından oluşan yatağımın üzerine oturdum. Saat on bir buçuktu, ama sanki hala sabahmış gibi ışık vardı.
Uyumak için rahat elbiseler giyerek kendimi yatağa attım. Annem, babam, ben ve ablamla havuzlu bahçede çektiğimiz siyah çerçeveli fotoğrafa baktım. Masamın üzerinde duruyordu. Kalkıp fotoğrafı aldım ve tekrardan yatağa uzandım. Sırtımı yatağın başlığına yasladım.
Annemi çok özlemiştim. O öldüğünden beri saçlarımı hiç kesmemiştim. Onun sürekli okşadığı saçlarımı....
Fotografi çektiğimiz zaman yazdı ve havuzda eğleniyorduk. Abilerim rusya 'ya gitmişlerdi. Onlarla geniş bir koltuğa oturmuştuk. Annem ile babam beni kucaklamış, ablam ise ayakta arkamızdan bize sarılmıştı.
Ablam, ben ile annemin gözlerinin rengi aynıydı. Kapalı mavi. Ablamın saçları koyu kahveydi ama annem ile benimkisi kumraldı. Saçlarımızda kumralların arasında sarı tutamlar vardı.
Derin bir nefes verdim ve fotoğrafı komodin in üzerine bırakarak yatağa uzandım ve gözlerimi yumdum.
***
Kapımın tıklanmasıyla gözlerimi açtım. Perdenin arasından sızan ışık gözlerime geliyordu. Yorganımı üzerimden atarak kalktım. Kapım hala çalıyordu.
"Geliyorum!" Terliklerimi giyerek kapıya doğru uykulu adımlarla gittim.
Kapının kolunu çektim ve açtım. Abim araz dı.
Üzerine kahverengi bir takım elbise giymişti. Saçların fön çekmiş ve dalgalandırıp şekil vermesi ile kusursuz gözüküyordu. Bir doksan boyu ile herkesi çabucak etkileyecek türdendi.
"Oğlum mal. Sen hala yatıyormususun? Gündoğdu ailesi gelecek hala hazırlanmamışsın!" Dedi abim beni azarlayarak.
Gündoğdu ailesi kimdi bilmiyordum. Ama tanıdık geliyordu.
"Gündoğdu'lar da kim?" Dedim merakla. Şaşkınca bana baktı.
"Çocuğum vallahi sende b12 eksikliği var. Hattta hiç yok! Oğlum annemlerin tarafı ya!" Dedi abim bana hayretle bakarak.
Evet.... nasıl unuturum....
"Hatıladım, hatırladım!" Hemen hazılanıp geliyorum." Dedim ve kapıyı abimin üzerine kapatarak gardırobuma gittim. Çok sevdiğim kapalı mavi takım elbisemi alarak giyinme odama gittim.
Takımımı ve ona uyan nike ayakkabımı giyerek banyoya gittim. Saçımın ön tarafını diğer tarafa çekrek tutturucu sprey ile tutturdum. Saçlarım uzun olduğu için bana çok yakışıyordu.
Banyo dan son birkez kendime bakarak çıktım. En sevdiğim çikolata kokan esasımı da sürerek işimi bitirdim.
Kapının kolunu çektim ve korku ile sıçradım.
Abim araz hâla kapımda dikiliyordu. Korkuyla sıçrayıp ona bakınca abartılı sekilde güldü.
"Birde babam sana korkusuz diyor. Oğlum az daha altına sıçacaktın." Dedi abim bana alayla bakarak. Ona göz devirip yanından geçtim. Uzun merdüvenleri teker teker geçerek kocaman salona geldim.
Aslında baktığımda malikanemiz o kadar da koyu renginde değildi. Merdüvenler ve duvarlar beyazdı. Yanlızca odaların olduğu kat koyu rengi tahtalardan düzenlenmişti.
Geniş Koridorumuzun ortasında akan çeşmenin etrafından geçerek salona vardım. Genelde koltuklar çeşme ve koltuk ve merdiven kollarinin uç kenarları altın sarısıydı.
Salonda babam şöminenin karşısında arkası bana dönük şekilde dururyordu. Saçlarına jöle sürerek arkaya atmıştı. Onunda saçları biraz uzundu ama inceydi ve siyah saçlıydı . benim saçlarım uzun, düz ama fazla ve gürdü.
Ayakkabılarımla bilerek beyaz mermerde ses çıkararak babamın yanına gittim.
Geldiğimi fark ederek arkasını döndü. Beni görmesiyle gülümsedi.
Krem rengi bir takım giymişti ama gomleginin üzerine yelek giymişti ve yeleğin cebinde benim takımım renginde bir mendil duruyordu.
"Oğlum?"
"Ne zaman gelicekler baba?" Dedim merakla babamın yanına gelerek.
"Yoldalar, birazdan gelirler oğlum." Dedi aynı şefkatle.
Sessiz kaldım. Bir süre babama baktım, sanki acı çekiyordu. Annemin erkek kardeşi, babası ve annesi geliyordu.
Dört yıl önce annem ölmüştü. Beyninde tümör vardı, yedi ay boyunca tedavi aldı ama tümör çok tehlikeli bir yerde olduğu için ameliyat la alamamışlardı. Sonuç olarak annem aylarca ilaçlar ile tedavi görmüş sonra ise....
Söyleyemiyorum.... öldüğünü kısacık bir kelime ile bitiremiyordum..
"Oğlum?, Yankı.." babamın sesiyle irkildim.
"Sakin ol oğlum... dalmışsın." Dedi Babam elini omuzuma koyup, beni sakinleştirmeye çalışarak.
"Evet... dalmışım." Kapının çalması ile kapıya koştum.
"Geldiler!"
Hızlıca elimi kapının koluna atarak açtım.
"Dayısının gülü!" Dayım bana kocaman sarıldı. Gülerek sarılışına karşılık verdim.
"Hoşgeldiniz." Babam bize doğru gelerek. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Annem yokken onları karşılamak ona acı geliyordu,
"Hoşbulduk." Dedi anneannem. Dedem arkasından geliyordu.
İçeri geçtik. Bu sırada abilerim ve ablam da gelmişti. Ablam gelmelerine iki saat kala eve gelmişti. Hastalığı tedavi olduğu için bulaşıcı değildi artık. Çünkü iğnelerini alıyordu.
Asırabim siyah bir takım giymişti. Kumral rengi saçlarına fön çekmiş ve alnının bir köşesini bırakmış, diğer köşesini ise jöle ile kulağının üzerine sabitlemişti. Saçları tıpkı koreli erkekler gibi olmuştu ve bu ona çok yakışıyordu.
Ishak abim de benimle aynı renkte olan bir takım giymişti ama gömlek yerine beyaz tişört giymişti. Koyu kahverengi saçlarına tıpkı diğer abilerim gibi fön çekmişti.
Ablam bütün vücudunu saran, zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Hastalığından dolayı yorgun görünüyordu. Vücudu solgun olduğu için elleri hariç, bütün vücudunu kapatmıştı. Koyu kahverengi saçlarını dalgalandırmıştı. Koyu mavi gözlerine kadar yorgun gözüküyordu.
***
Birlikte oturmuş, sohpet ediyorduk. Doğrusu ben bu sohpete çok katılmıyordum. Aradaki tek çocuk ben olduğum için buyuklerin sohpetlerinin bana sıkıcı geleceğini saniyordum, ama aksine çocukların sohpetleri bana çok utanç verici gelirdi.
Alaattin dayım eskisi gibi bana arabalarını anlatıyordu. Diğerleri ise havadan sudan konuşuyordu.
"İşte arabanın içi resmen altın dı altın. Deden 'bu arabayla bizi birylerlere götürünce herkes bize bakıp dalga geçiyor' diye tutturunca onu da arkadaşıma sattım." Dedi dayım hüzünle. Güldüm. Gülmemle " geç, geç, sende dalga geç." Dedi beni alkışlayarak.
Bana iğneleyici bir tavırla dalga gecince durdum. Nedense bu günlerde çok sinirleniyordum.
"Of, boş boş iğneleyici davranma dayı." Dedim ve kollarımı göğsümde bağlayıp ona ters bir bakış attım.
Bir anda ifadesi değişti."oğlum seni iğnelemedim ki, sakin ol dayısının gülü!" Diye gülünce noralim yerine gelmişti.
Bu günlerde çok yorgun ve sinirliydim. Durduk yere sinirlenip mutlu oluyordum. Sanki duygu değişimi yaşıyordum.
Bütün gün mayışmış hissediyordum. ,mayışmanın verdiği yorgunlukla sinirlenmem tabiki mümkündü. Ama bu normal bir mayışma değildi.
Devam edecek....