Yedi yıl…
Çevresindeki insanlar için Zayn sıradan bir çocuk gibiydi. Sessiz, düşünceli, akranlarından biraz daha olgun. Ama Zayn için her gece gölgelerle doluydu. Rüyalardaki fısıltılar. Kanlı savaş alanlarının bulanık görüntüleri. Kılıçlar. Çığlıklar. Açıklayamadığı bir ismin yankıları:
"Zayn…"
Büyüdükçe bedeni güçlendi, bakışları keskinleşti. Ama içindeki fırtınalar daha da derinleşti.
Köylüler onu severdi; saygılı ve sakin bir adamdı. Ailesi onun doğuştan ciddi olduğunu düşünür ve sakin yapısıyla gurur duyarlardı.
Ama o gece... her şey değişti.
Zayn, ormanın kenarında, küçük bir su birikintisinin kararan gökyüzünü yansıttığı yerde dolaşıyordu. Hava tuhaf, doğal olmayan bir şekilde ağırdı. Sonra bir hareket geldi; koşan biri. Yanından hızla geçen bir çocuk. İçgüdüleri onu takip etti.
Ama bu bir tuzaktı.
Gölgelerin arasından bir adam belirdi ve yolunu kesti. Zayn tam olarak tepki veremeden, zihninde tuhaf bir ses yankılandı:
"Korkmayın..."
Adam bir bıçak çekti. Zayn düşünmedi; hızla geri çekildi ve sol eliyle adamın yüzüne bir taş fırlattı. Amacı canını yakmak değildi, sadece dikkatini dağıtmaktı. Adam sendelerken Zayn çömeldi, dizine tekme attı ve onu yere serdi.
Zayn tereddüt etmeden yere düşen bıçağı kaptı ve adamın göğsüne sapladı.
Çığlık yoktu. Sadece sessizlik vardı.
Adam öldü.
Ve Zayn... hiçbir şey hissetmedi. Ne korku. Ne pişmanlık.
Sonra... titredi. Dünya etrafında dönmeye başladı. Gözlerinin arkasında keskin bir acı hissetti. Dizlerinin bağı çözüldü.
Rüyalar, hayır anılar, bir sel gibi aktı.
Kanla ıslanmış bir savaş alanı…
Üst üste yığılmış cesetler…
Bir çığlık—
"Komutanım!"
"İleriye doğru ilerleyin! Çizgiyi koruyun!"
Ellerini alevler sardı. Nefretle parlayan bir bıçak. Karanlık bir zırh.
Ve zamanın içinden kükreyen bir ses:
"Vael!"
Zayn yere yığıldı. Burnundan kan sızıyordu. Nefesi ağırdı ama gözleri... kocaman açıktı.
Bir şey uyanmıştı.
Ve çok uzaklarda…
Antik bir dağın derinliklerinde, herhangi bir haritanın veya hikayenin ötesinde unutulmuş bir odada...
Bir kılıç, onun kılıcı, hâlâ taş bir sunağın içinde gömülü. Zamanın dokunmadığı.
Mağara gürlüyordu. Tavandan toz yağıyordu. Duvarlar titriyordu.
Eski rünler hafifçe parlıyordu.
Dua eden rahipler panik içinde dizlerinin üzerine çöktüler.
"Ne... neydi o...?"
Birbirlerine baktılar, hepsi solgundu. Hepsi titriyordu.
Her biri bunu hissetti.
"O... geri dönüyor."
BÖLÜM SONU NOTU:
Zayn artık sadece bir çocuk değil. Anıları uyanmaya başladı... ve bu sadece bir başlangıç. Peki o gözlerin ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaya kim cesaret edebilir?