Çatı katında kilitli kalmamın üçüncü saatiydi. Boğazım kurumuştu. Elimdeki fenerin pili bitmek üzereydi ki, aşağıdan gelen kapı zili sesiyle irkildim. Bu saatte kim olabilir ki?
Fenerle pencereye yöneldim. Bahçeye baktığımda kapıda siyah ceketli bir adam gördüm. Polis miydi? Sesimin oraya gitmeyeceğini bilmeme rağmen bağırmayı denedim, zaten kuru olan boğazım daha da kurumaya başladı.
Adam bir şeyler yazıp kapının altından içeri attı. Sonra dönüp gitti.
Fenerin son ışığıyla merdivenlere yöneldim. Kapı tuhaf bir şekilde açıktı. Koşarak aşağı indim. Kapının altındaki kağıdı aldım.
"Travis Bey, yeni bulgularımız var. Yarın sabah 10.00'da sizi karakola bekliyoruz."
Gerginliğimi yatıştırmak için soğuk bir şey içmeye karar verdim, dolaptaki olmayan paramla zar zor aldığım süt. Elektrikler kesik olduğu için buzdolabındaki süt bozulmuştu. Midem bulanarak lavaboya tükürdüm.
Tam o sırada yine aynı sesi duymaya başladım, ama bu sefer sesler daha güçlüydü.
Elimdeki fenerle merdivenlere yöneldim. Jane Teyze'nin kapısına yaklaştığımda içeriden ürpertici bir gıcırtı sesi duydum.
"Travis, buraya gel."
Babamın sesiydi bu...