(Azra'nın Anlatımı)
O gece uyumak kolay olmadı. Pencereden dışarı bakarken hissettiğim o bakış, zihnimden bir türlü çıkmadı. Perdeyi kapattım, ışığı söndürdüm ama kalbim hâlâ hızla çarpıyordu. Yatağa uzandığımda bile sanki odanın içinde görünmez bir varlık nefes alıyordu.
Sonunda yorgunluğa yenildim. Gözlerim kapandı ama içim uyanıktı. Rüya mıydı, gerçek miydi bilmiyorum… kendimi karanlık bir koridorda buldum. Duvarlar yoktu, kapılar yoktu. Sadece uzayıp giden, gölgelerle örülü bir yol.
Ayaklarım çıplaktı, zemini hissetmiyordum ama yürüyordum. Her adımımda gölgeler kıpırdadı, sanki beni selamlıyor, bana yol açıyordu. İçimde korku vardı, evet… ama aynı zamanda garip bir çekim. Sanki bu karanlık beni yutmaya değil, kucaklamaya hazırlanıyordu.
Bir fısıltı duydum. Yakın değildi, ama kulağımın içinde yankılandı:
"Azra…"
Adımımı durdurdum. Sesin sahibini göremiyordum, ama kalbim tanıdı. Bu sesin peşinden defalarca uyanmıştım. Derin, karanlık, ama aynı zamanda sıcak bir ses.
Gölgeler dalgalandı. Önümde yavaşça bir siluet belirdi. Önce bulanık, sonra gittikçe netleşen hatlar… Omuzlarının genişliği, karanlığa alışmış gözlerinin ışığı… O yabancı. O beni izleyen.
Nefesim kesildi. Göz göze geldiğimizde kalbim boğazıma tırmandı. Ama korkudan çok başka bir şey hissettim: Beni yıllardır tanıyormuş gibi gelen bir tanıdıklık.
Ellerim titredi. Geri çekilmek istedim ama ayaklarım sanki gölgelerin içinde sabitlendi. O ise bana doğru bir adım attı. Gölgeler ayaklarının altında hareket ediyor, her adımını bana daha da yakınlaştırıyordu.
Sonra gördüm… Elini uzattı. Parmakları gölgenin içinden uzanıp bana doğru geldi. Bir an için kalbim duracak sandım. Çünkü o el bana değmeden bile tenimde bir sıcaklık hissettim.
Korku çığlığı atacak gibiydim ama sesim çıkmadı. O an fark ettim: Çığlık atmak istemiyordum. Kaçmak da istemiyordum. İçimdeki tüm mantık "dur" derken, kalbim sessizce fısıldıyordu: "Dokun ona."
Elim yavaşça kendi iradem dışında hareket etti. Titreyerek ona uzandım. Parmak uçlarımız birleşmek üzereydi…
Ve tam o anda uyandım.
Nefes nefeseydim, alnımdan ter damlıyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Ama elim hâlâ havadaydı, sanki gölgeden çıkan o ele dokunmaya çalışıyormuş gibi.
Gözlerim karanlığa alıştığında, odanın köşesinde bir hareket gördüğüme yemin edebilirdim. O kadar gerçekti ki… Belki sadece bir hayal, belki bir yanılsama… Ama biliyordum: O artık rüyalarımdan çıkıp gecemin içine sızmıştı.
Fısıldadım, sesim neredeyse duyulmazdı:
"Sen… kimsin?"
Cevap yoktu. Ama gölgeler, derin bir nefes gibi etrafımda kıpırdadı.
Ve ben ilk kez, korkunun yanında bir teslimiyet hissettim.
---