(Ateş'in Anlatımı)
O gece gölgelerim huzursuzdu. Benim sabrımı sınar gibi sürekli kıpırdandılar, etrafımda uğuldayıp aynı fısıltıyı tekrarladılar: "Artık zamanı geldi. Ona yaklaş. Kalbini gölgelerinle mühürle."
İçimdeki iki ses birbirine çarpıyordu. Biri sabrı öğütleyen, diğeriyse sabırsızca Azra'nın zihnine, kalbine tamamen dokunmamı isteyen. Onu günlerdir izliyordum, korkusunu, merakını, çelişkisini adım adım görüyordum. Artık kendi rüyalarında bile benimle karşılaşıyordu. Ve işte bu, benim için bir dönüm noktasıydı.
Gözlerimi kapattım. Gölgelerle bağımı derinleştirdim. Nefesim gecenin içine karışırken, Azra'nın nefesini buldum. O uyuyordu… ama kalbi uyanıktı. Kalbinin ritmi bana yol gösterdi, sanki karanlıkta tek bir ışık onun nefesiydi.
Rüyasına girdim.
Onun zihninde beliren o koridoru ben ördüm. Gölgelerim onun yollarını çevreledi. Onun adımlarını duyduğumda içimde bir huzurla beraber büyük bir gerginlik de hissettim. Çünkü bu kez yalnızca gölge değildim; bu kez beni görecekti.
Adımı fısıldadım. Dudaklarım kıpırdamadı, ama gölgeler onun kulağına taşıdı:
"Azra…"
Ve o durdu. O an, zaman sanki nefesini tuttu. Onun gözleri gölgelerin içinden bana bakmaya başladığında, içimde bir kıvılcım yandı. O bakış… Tanımadığım birinin değil, sanki çoktan bana ait olan birinin bakışıydı.
Bir adım attım. Gölgeler yolumu açtı. Onun gözleri korkuyla büyüse de, içinde beni arayan bir ışık vardı. İşte bu yüzden, geri çekilmedim. Elimi kaldırdım.
Ona doğru uzattım.
Elim gölgeden doğmuş gibi görünebilir, ama aslında bu benim en gerçek hâlimdi. O el, tüm sabrımın, özlemimin, arzularımın sembolüydü. Çünkü biliyordum: Eğer o eli tutarsa, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ve gördüm… Onun eli titreyerek bana uzandı. Bu teslimiyet değildi, ama korkunun içinden filizlenen bir kabul vardı. O an kalbim çarpıyordu. Ona dokunmaya ramak kalmıştı.
Ama sonra, rüyadan uyandı.
Elini havada bırakarak uyandı. Yatağının içinde nefes nefese, alnından ter damlalarıyla doğruldu. Ben ise gölgelerden geri çekildim, ama hâlâ oradaydım. Onun odasının köşesinde sessiz bir iz gibi…
Elini havada gördüğümde gülümsedim. Çünkü o el benimkine uzanmıştı. Rüya da olsa, kalbi kendi iradesiyle bana yaklaşmıştı.
Fısıldadım, yalnızca gölgelerin duyabileceği bir sesle:
"Azra… Artık sen de biliyorsun. Kaçsan da, saklansan da, senin ellerin çoktan bana uzandı."
Ve işte o an kararımı verdim. Bundan sonra sadece izlemekle yetinmeyecektim. Onun kalbine dokunmaya başladım bile, şimdi sıra ruhuna dokunmaktaydı.
---