Boran'ın Anlatımı
Zindandan yükselen çığlıklar, geceleri artık bir ninni gibiydi. Uykusuz geçen her gecemde, Selim'in kahkahaları beynimde yankılanıyordu:
"Kendi kanından biri seni bitirecek, Boran!"
O söz, kanıma zehir gibi işlemişti. İhaneti dışarıda ararken, şimdi gözlerim soframdaki ekmek kardeşlerime, kanımdan olanlara kayıyordu. Şüphe… düşmanın en keskin bıçağıydı.
O gece, adamlarım Selim'i bir kez daha zindandan çıkardı. Yüzü paramparça, kan revan içindeydi. Ama gözlerinde hâlâ aynı şey vardı: alay.
Önüne oturdum. Bir sandalyeye zincirlenmişti. Ellerim masaya dayalı, gözlerim onun gözlerine mıh gibi çakılıydı.
"Son kez soruyorum, Selim." dedim, sesim ölümün kendisi gibiydi.
"Kim?"
Dudakları kanla kaplıydı ama gülümsedi. "Sana gerçeği söylesem bile, sen inanmazsın. Çünkü o isim, senin kanından. Biraderin kanından."
Bir an yüreğim dondu. Birader…
İçimdeki fırtınayı gizledim, tek kaşımı kaldırdım. "Kardeşimi mi diyorsun?"
Selim'in kahkahası zindanın taşlarını çatlattı. "Senin kanından olanı bulmak için çok uğraşmana gerek yok. Zaten her gün gözünün önünde."
Elim tabancama gitti ama tetiğe basmadım. Çünkü bu sözler kurşundan daha ağırdı.
---
Hazal'ın Anlatımı
O sırada ben, arşiv odasında hâlâ o gölgeyi takip ediyordum. Kapı aralanmıştı. İçeri girdiğimde, bir çift el eski defterleri kapatıp aceleyle çekmecelere tıktı.
"Kim var orada?" diye fısıldadım.
Gölge bana döndü. Yüzünü nihayet gördüm. Boran'ın amcası Celal'di.
Kalbim sıkıştı. Celal'in gözlerinde telaş vardı ama aynı zamanda gizleyemediği bir karanlık da. "Hazal… buraya girmen tehlikeli. Bu defterler kimsenin görmemesi gereken şeyler." dedi.
Sesim titredi. "Neden? Ne saklıyorsunuz?"
Celal bir adım attı, yüzünü gölgeledi. "Boran'ın bilmemesi gereken şeyler var. Eğer öğrenirse… hem kendi soyunu, hem de seni ateşe atar."
Damarlarım buz kesti. Demek ki Selim'in söylediği şey doğru olabilirdi: Boran'ın kanından biri… belki de Celal'di.
Ama Celal'in gözleri bir an parladı. "Hazal, yeğenini korumak istiyorsan, bazı gerçekleri saklamalısın." dedi.
Sarsıldım. Çünkü bu cümle, bana bir sırrın varlığını fısıldıyordu. Ve o sır, belki de bütün bu ihanetin anahtarıydı.