LightReader

Chapter 1 - 1.Bölüm-Yolun Başı Bile Değil

İçimde, sesini kimsenin duymadığı dipsiz, karanlık bir kuyu vardı. O kuyu, sessizliğin ve unutulmuş anıların hapsinde, bastırılmış korkuların yankılanmaya başladığı boş bir mezardı. Ne kadar konuşmaya çalışsam da kelimelerim, o dipsiz boşluğa düşüp çarpılıyor, paramparça olarak dağılıyor; orada boğuluyor, havada asılı kalıyordu. Sözcüklerimin sessizliğinde boğuluyordum; fısıltılarım bile sustu. O kuyunun dibinden yükselen uğultuyu yalnızca ben duyabiliyordum. Ama o uğultu gitgide zayıflıyor, uzaklaşıyor, beni acımasızca terk ediyordu.

Aynada yansıyan gözlerim bana bakmıyor, benden nefret ediyormus gibi kaçıyordu. Onların içinde kendimi arıyordum ama bir yabancıydım artık onlara. İçimde kalın, görünmez bir duvar yükseliyordu. Bu duvar her geçen gün biraz daha büyüyor, beni kendimden uzaklaştırıyordu. Kendi benliğimden mahrum kalmak, en derin korkumdu.

Yatağımın kenarına oturdum.Yüzüme dağılan saçlarımdan onları toplayarak kurtuldum. Üzerimdeki ince, soğuk çarşafın tenime değdiğini hissederken bedenimde bir titreme olmadı. Çünkü içimdeki soğuk, dışardakinden daha yoğundu. İçimi örten buz kütlesi ağırlaşıyor, yavaş yavaş beni yerin dibine gömüyordu. O soğuk, hem koruyan hem de boğan bir battaniyeydi; dışarıdan görünmez, ama içinde hapsolduğum bir karanlıktı.

Bacaklarıma baktım yine mosmor olmuşlardı sebebini bilmedigim morlukların nereden geldiği hakkında hiç bir fikrim yoktu.Ama üzerine çok düşünmedim.Düşünmemeliydim.Bunu öğrenmiştim çünkü bazen düşünmek dipsiz bir kuyudan daha kötüydü.

Zar zor, ayaklarımı sürüyerek eskilikten artık çürüyen evimin banyosuna yöneldim.Gerçi içimden ev demek bile gelmiyordu.Burası benim için ruhuma kafes olmus beni hiç bir yerden korumayan yuva kelimesinden cok uzak sadece çatısı olan bir odalar birikimiydi.Yürürken bacaklarımın ağrısı beni esir alıyordu ama sesimi çıkaramazdım çünkü buna alışmıştım.Ses çıkarmamaya. Adımlarım ağır, mekanlar bulanıktı. Sanki kendi hayatımda sadece bir figüran, başka birinin yazdığı hikâyede adı bilinmeyen kenarda köşede geçen bir karakterdim. Kendi öykümün gölgesi gibiydim; eksik, anlamsız.Çünkü bir yanım hep eksik kalmıştı.Ama nedense bazen kendime değerli geliyordum.Bu değer saçma hayatıma bir kılıf uydurmaktan başka bir şey değildi ama en azından beni avutuyordu.

Üzerimde siyah iç çamaşırlarım vardı.İç çamaşırımı kimse görmeyecek olmasına rağmen önem veriyordum.O yüzden gidip tüm paramı onlara yatırıyordum.Dantelli olanlar en sevdiklerimdi.Bir gün fakir kalırsam ki zaten fakirim.Sorumlusu bu iç çamaşırlarıydı.Ve iç çamaşırlarım saçlarımın karanlığıyla uyumlu, birbirlerini tamamlayan iki siyah gölge parçası gibiydiler.Ben bu uyumu kıskanıyordum. Çünkü hiçbir zaman uyumlu biri olamamıştım. Hayatımda hiçbir şey birbirine yakışmamıştı; yarım parçalar, eksik dokunuşlar, tamamlanmamış cümleler... Kendimi bildim bileli, her şeyin eksik olduğunu biliyordum. Bu eksiklik ruhumun kıyısında sürekli bir sızı olarak duruyordu.Aldırmamaya çalışıyordum.

Ama acıtıyordu.

Evin içinde biraz daha yürüdüm sanki çok yürünücek bir yer varmış gibi.Televizyonda açık kalmış haberleri kapattım.Haber izlemeyi seviyordum.Çünkü bir şeylerden haberdar olmak önemliydi benim için.Ve televizyonu kapatınca Siyah ekran, karanlığın içindeki kendi yansımamı gösteriyordu. Tanımadığım, hatta sevmediğim bir kız bana bakıyordu.

Daha fazla bu sevmedìğim kıza katlanamadım.Bu yüzden banyoya gidip yüz hatlarıma, sanki bana bir şeyleri hatırlatacakmış gibi, yavaşça dokundum. Parmaklarım, yanaklarımın kıvrımlarını, kaşlarımın keskinliğini, dudaklarımın titrek çizgisini ezberler gibi gezdi. Gözlerimi kapadım. Belki dün geceye dair bir şey gözlerimin zifiri karanlığında canlanır diye... Ama hayır... Yine hiçbir şey yoktu.Gerçi alışmıştım.

Dün gece ne olmuştu? Her zamanki gibi işimi hallediyordum... Ama sonra? Bu unutkanlıklar normal miydi? Yoksa zihnimin bana karşı oynamaktan zevk aldığı bir oyun muydu? Bazen beynimin beni korumak için anıları kilitlediğini düşünürdüm. Bazen ise tam tersi; beynimin beni sabote etmek için en önemli parçaları sakladığını düşünürdüm. Kendi zihin hapishanemde, kendi anılarımın mahkûmu olmuştum.Bu durum çocukluğumdan beri vardı.Sürekli bir şeyleri unuturdum.Özellikle önemli bir olaydan sonra ortaya çıkan unutuşlarım en sinir bozucu şeylerdi.

Son günü başarıyla tamamlamıştım. Ama neden şu an böyle hissediyordum? Bilmiyordum ve bilmek de istemiyordum. Çünkü bazen bilmek, her şeyi daha da ağırlaştırırdı. Her seferinde aynı şeyin tekrarlanmasından bıkmış bir halde odama geri döndüm. Okula gitmek için hazırlanmalıydım.İstanbulda yaşıyordum.Bu gizemli şehirde...Burda doğmuştum ama ait hissedemiyordum.Kalbim başka bir yerde atıyordu bunu biliyordum.

Hava acayip derecede karanlıktı. Gökyüzü bütün yıldızlarını yutmuştu. Ama bu havaları seviyordum; çünkü sanki içsel dünyamın dışarıya yansımasını çok iyi anlatıyorlardı. İçim böyleydi: loş, bulanık, gölgelerle dolu.

Telefonuma Nazlı'dan mesaj gelmişti. Yine bir şeyleri kaçırmış, yine bir sorun çıkarmış, yine bir hata yapmıştı. Ama o en yakın arkadaşımdı. Ona laf edemezdim. Çünkü diğer insanlar benim soğukluğuma onun kadar sıcak yaklaşmıyordu.İsteseler de yaklaşamazlardı çünkü benim bile aşamadığım perdelerim vardı ve bu perdeleri açmayı başaran tek kişi Nazlıydı.

Nazlı... Kırmızı saçları olan, bembeyaz tenli, kehribar gözlü, minyon, tatlı bir kız. Onunla liseden beri tanışıyoruz.Sessiz,kenarda köşede yabani gibi duran beni fark edip tüm şenliğiyle yanıma gelmişti.İlk başta tabii ki ona mesafeliydim ama o bu mesafeleri aşmayı çok iyi başarmıştı.Şimdiyse onunla geceleri yaptığımız konuşmalar kadar beni rahatlatan bir şey yoktu. Karanlığın ortasında bana uzatılan bir el gibiydi. Onun varlığı benim için büyük bir hediyeydi; çünkü durgunluğuma ilaç gibi geliyordu. Bazen ona "manyak kız" derdim. Çünkü evet, onu seviyordum.

Telefonumu kapattıktan sonra artık hazırlanmaya başlamalıydım.Ve bugün okula gideceğim için toplu taşıma kullanmak zorundaydım.

Otobüse binmekten nefret ediyordum. Cidden nefret ediyordum. Ama şimdi toplu taşıma kullanmaktan başka çarem yoktu. Günün gündüz vakitlerindeydik ve ayın onuydu; o yüzden İsa'nın özel arabalarından birinin beni alması gibi bir durum söz konusu değildi. Mecburdum.İstemeye istemeye de olsa o toplu taşımayı önümüzdeki aya kadar kullanacaktım.

Hazırlanmak için dolabımı açtım.Üzerime siyah İspanyol paça bir pantolon ve siyah bir kazak giydim. Makyajımı da her zamanki gibi yaptığımda artık evden çıkmaya hazırdım.Makyaj yapmayı seviyordum.Benim için yüz maskesinden ibaretti ama güzel hissetmek de bana iyi geliyordu yani sadece yüz maskesinden ibaret değildi.Evet yine kendime yalan söyledim.

Kablolu kulaklığımda Boş Kemikler - Belki Veda çalarken evden uzaklaştım. Müzik, adımlarımı ağırlaştırıyor, her notada içimdeki boşluğu biraz daha büyütüyordu.Ama bu hoşuma gidiyordu çünkü içimdeki hadsiz boşluğun büyümesi bana zevk veriyordu.Yaşadığımı bir nebze hissettiriyordu.

Durağa uzun bir yürümenin sonunda gelmiştim.Otobüsü beklerken sigara kokusu ciğerlerime doldu. Sigaradan nefret ediyorum. Yemin ediyorum, sigaradan nefret ediyorum. Yalnızken içiyorlarsa içsinler ama neden açık hava diye onun duman kokusunu çekmek zorundayım ki? Durakta sigara içenlerden de nefret ediyorum. Sigaradan da nefret ediyorum. Nefret ediyorum işte, tamam mı? Nefret.

Günün en sevmediğim saatleri sonunda bitmişti.Nerdeyse okula gelebildim diye sevinecektim.Çünkü okula gelince Nazlı beni sarılarak karşıladı. Onun sarılışları benim için çok önemliydi; çünkü o sarılınca hayatın yaşanılabilir olacağını biraz daha hissediyordum. Yorgun bir geminin sığınacağı tek limandı o benim için. Acaba benim için bu kadar değerli olduğundan haberi var mıydı?

Diğer arkadaşlarını çok kıskanıyordum. Aslında benden başka arkadaşı olma düşüncesini değil; onları benden daha çok seviyor olabilme ihtimalini kıskanıyordum. Ama eminim ki o en çok beni seviyordu.Kıskanç diyin ya da demeyin umrumda değil.O benim arkadaşım ve kıskanırım.Kıskancım.

-2013 Aralık

Bir çocuğa göre fazla kötü niyetli olan Nehir Liya ya yaklasti ve ona dönerek

"Liya, sen neden gelmiyorsun bizimle bu akşam? Ceren'in doğum günü partisi var, lütfen sen de gel, ne olur. Çok eğleneceğiz, hem bak, pasta çilekli olacakmış." dedi.

Liya gitmek istiyordu ama yapması gereken işler vardı. O pis mahzende yapması gereken görevler vardı: temizlik, yemek yapmak, dilenmek... Aklınıza ne gelirse, çünkü paraya ihtiyacı vardı.

Liya, morali kırılmış bir şekilde Nehirin yanina yaklasmak icin 1 adim daha atti ve ona dönüp

"Gelemem, annemle babamla yemek yiyeceğiz. Size iyi eğlenceler ve doğum gününü kutladığımı ilet Ceren'e." dedi.

Hiç veli toplantılarına gelmeyen anne baba... Aslında hiç gerçek olmayan anne baba...

Nehir gıcık olmuştu, çünkü Liya'nın sözlerinden çıkmaması gerekiyordu; ne deseler yapması gerekiyordu. Bu sefer reddedince sinirlenip

"Bak, emin misin? Ceren kızabilir ama sana." dedi.

Liya ise sakince bir adım geri attı Nehirden uzaklasmak icin ve

"Sorun çıkacağını sanmıyorum. Görüşürüz yarın okulda." deyip uzaklaştı.

Liya uzaklaşırken aklında tek bir şey vardı: para.

Çünkü çok yalnızdı, kimsesizdi. Onu yalnızlıktan kurtaracak tek bir şey vardı; o da paraydı. Çünkü Liya çalışırdı, biriktirirdi parasını ama kendisi için kullanmazdı. Arkadaşları onu sevsin, onunla arkadaş olsun diye onlara hediye alırdı. Bir kuruşunu bile kendisine harcamazdı.

Ve o gün Liya doğum gününe gitmedi, İsa'nın yanına çalışmaya gitti. Saatlerce iş yaptı, yorgun düştü, uyuyakaldı. Ama İsa, ona uyuyakaldığı için parasını bile vermedi. Ve Liya ise uyandığında, onca emeğine karşı haklı olanı İsa olarak görmüştü. Çünkü sonuçta uyuyakalmıştı, işlerin bittiğini haber veremeden uyuyakalmıştı.

Ve Liya o hediyeyi alamadı. Bir daha da Nazlı'ya kadar arkadaşı olmadı.

-

Sonunda sarılmamız bittikten sonra masaya oturduğumuzda bana heyecanla dönerek yanıma sokuldu "Kanka, Mert ve Ayşe ayrılmış! İnanabiliyor musun? Artık aramızda bir engel kalmadı!" dedi.

Onun Mert'e olan takıntısı, üniversiteye başladığımızdan beri aynıydı. Hiç geçmemişti ve sinirlerimi bozuyordu; çünkü Mert aptalın tekiydi. Playboy'un vücut bulmuş haliydi ve benim arkadaşım daha iyisini hak ediyordu. O yüzden söylediklerine sinirle karşılık verdim ve onu kendimden birazcık itip" Ya sanki bir bok olacağı var sizden de. Gelmiş bana hâlâ Mert diyorsun! Kaç tane kızı aldattı, seni aldatmayacağı ne malum? Bu kadar aptal olma Nazlı."

Onu üzdüğümü anlıyordum böyle konuşurken ama başka türlü anlamıyordu ki... Her şeyi oyuncak sanıyordu. Bana kırılmış bir şekilde elini cenesinin altina koyarak "Bazen cidden kırıcı oluyorsun ve bundan hoşlanmıyorum,"dedi.

Ama yapabileceğim bir şey yoktu.Arkadaş dediğin acı söylerdi. Omuz silktim ve yanağından öptüm. Çünkü diyecek bir şeyim yokken, temas sevmememe rağmen onu öptüğümde çok mutlu oluyordu. Aramızda bir gönül alma meselesiydi bu.

Dersler bitti. İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olduğum için essay yazmam gerekiyordu ve onca işin arasında bu işkence gibiydi. Çünkü İsa beni asla boş bırakmıyordu. Ama haklıydı, hakkı vardı... Onun her şeye hakkı vardı. Kızsam da kızmasam da her şey onun sayesindeydi.

Lisede dil öğrencisiydim aşırı derecede ingilizce film izlerdim,kitap okurdum ve bu benim için bir nevi meditasyon gibiydi.Çünkü o filmlerde ve kitaplarda yaşadığımı hissederdim.Bir anlığına da olsa gerçek dünyadan kopuşum beni mutlu ederdi.Ve bu yüzden ilgimin olduğu bir bölüm seçmeyi tercih ettim.Bundan asla da pişman değilim.2 saat sonra dersler sonunda bitmişti.Okulum Avrupa yakasındaydı ve evim Anadolu'da.O yüzden ulaşım benim için çok zordu ama bulabileceğim en uygun ev de buydu.Bana bir çatı bile olamayan evim...

Eve Nazlı'yla döndüm. Konuşarak geldik.Ve tabii ki toplu taşıma kullandık.Otobüsten indiğimizde hava iyice kararmıştı. Nazlı bu gece bende kalacaktı. Gecekondu apartmani olan evimde onu rahat ettirebilir miydim bilmiyorum ama sanırım benimle olduğu için mutluydu.Kendinden emin bir şekilde bana yaklasmak icin yanima yuruyup dibime sokuldu cunku ondan 5 adim ilerde yuruyordum"Bu gece Scream serisine yeniden başlayalım mı? "dedi.

Bu kız tam bir temas bağımlısıydı.Bana sokulup sokulup duruyordu.

Ona karşılık vererek ciddiyetle "Nazlıcım, bunun zayıf noktam olduğunu bilerek yapıyorsun değil mi?"dedim.

Evet... Çünkü ben bir Scream bağımlısıydım. Korku filmi hastasıydım. Moralim bozuk olduğunda izler ve keyiflenirdim.Dünyadaki en keyif veren şeylerdi benim için.

Sevinçle bana sarildi ardindan yanagimdan optu ve sesindeki çocuksu heyecan çok net anlaşılıyordu.Bağırarak "Evet aşkım, sen yeter ki mutlu ol. O boktan korku filmlerini izlemeye de razıyım" dedi.Resmen tüm sokak onun sesini duymuştu.

Sinirlenmiştim. Kimse "boktan" diyemezdi benim filmlerime.Onu kendimden uzaklastirip sinirli bir sekilde

"Sensin boktan! Ağzına bir daha canım filmimle o kelimeyi bir araya getirme!"dedim.

Beni sinirlendirdiği için çok keyiflenmişti o yuzden onu uzaklastirmama ragmen uslanmaz gibi tekrardan yanima sokuldu

"Sen Mert'e diyorsun "boktan" diye, ben sana kızıyor muyum?"

"Ne? Ne?.Deli!.Saçımı bile çekiyorsun.Hem o pislik hak ediyor." dedim sinirle

Evet, biz böyle anlaşıyorduk. Kafadan gidik iki kızdık.Çok belli oluyor muydu?

Nihayet eve geldik.Nefret ettiğim o eve... Şöyle salçalısından bir makarna, kola ve Scream... Beni yola getirecekti. Hepsini berbat ötesi mutfağımda yapıp izlemeye başladıktan sonra film bitmişti.Filmi benim odamda yatağımda izlemistik.Ben yine acayip heyecanlı bir şekilde izlerken, Nazlı çoktan uyuyakalmıştı.Sanırım artık yatma vakti gelmişti.Çünkü saat gece üçe geliyordu.

Hemen odamdan çıktım ve Nazlı'nın yatağını salona hazırladım sonrasında onu uyandırdım, alnından öpüp iyi geceler diledim. Ben ise hemen bir duş alıp pijamalarımı giydim ve iki kişilik yatağıma yattım. İki kişilikti; çünkü eskiciden bir tek bu kalmıştı. Gerçi benim hoşuma gidiyordu, rahat rahat yatıyordum.Zaten ben iki kişilik yatağa bile sığamıyordum ki.Çok ağırdım.Kalbim çok ağırdı.Artık taşıyamıyordum.

Yatağıma huzursuzlukla yattım sanki bir sorun vardı böyle beni yiyip bitiren bir şeydi sanki.Bu düşünceler uykumu kaçırdı belki de saat şafagin ilk saatlerine 04.00'e gelinceye kadar uyuyamamıştım.Sonunda nihayet Yorganı üzerime çektiğimde, tam uyuyacakken bir mesaj geldi. Ve evet, ondandı:

İsa-" İş çıktı, çok önemli. Yarın acil gelmen lazım"

---

More Chapters