LightReader

Chapter 6 - 6. Bölüm: Sudaki Yansıma

Tünelin soğuk, nemli karanlığı, Ateşin Kalbi'nin yakıcı hafızasını bir nebze olsun silip süpürüyordu. Havada, toprak ve çürümüş kök kokusuna karışan keskin bir mineral kokusu vardı; suyun habercisi. Moaito, önden yürüyor, parmak uçlarıyla kadim taşların üzerine kazınmış yazıları okşuyordu. Bu yazıtlar, tapınaktakilerden daha eski, daha ilkeldi; bir hikayenin başlangıcını anlatırcasına sade ve derindi.

"Ne yazıyor?" diye sordu Sere, sesi tünelin loşluğunda hafifçe yankılandı.

Moaito, bir an duraksadı. "Dünyanın ilk nefesinden bahsediyor," diye fısıldadı, sanki sesi yükseltirse sözcükler anlamını kaybedecekmiş gibi. "Işığın ve gölgenin henüz ayrılmadığı, her şeyin tek ve bütün olduğu bir zamandan. Bu yazıtlar... bunları yazanlar, Ma'at'ın doğuşuna tanıklık etmiş olabilir."

Sere, bu kadim bilginin ağırlığı karşısında iç geçirdi. Kendi varlığı, bu devasa tarihin yanında ne kadar sıradan ve kısa geliyordu.

İlerledikçe, tünelin ağzından sızan soluk, beyazımsı bir ışık büyüdü. Ama bu, güneşin sıcak aydınlığı değildi. Daha çok, ay ışığını andıran, soğuk ve hüzünlü bir aydınlıktı. Sonunda, tünelin girişine vardılar.

Ve nefesleri kesildi.

Önlerinde, uçsuz bucaksız gibi görünen bir su kütlesi uzanıyordu. Kader Gölü. Ama bu, bildikleri hiçbir suya benzemiyordu. Su, simsiyah ve cam gibi düzdü. Üzerinde tek bir kırışık, tek bir dalga yoktu. Gökyüzündeki ağır bulutları, kusursuz ve daha karanlık bir biçimde yansıtıyor, dünyayı olduğu gibi değil, özünde olduğu gibi gösteriyordu. Sessizlik o kadar derindi ki, kendi kalp atışlarının gürültüsü kulaklarında çınlıyordu.

En şaşırtıcı olan ise sesti. Hayır, sesin olmayışıydı. Ormanın fısıltıları, rüzgarın uğultusu, her şey... burada bitiyordu. Sanki göl, sadece bir su kütlesi değil, aynı zamanda sesleri ve zamanı da yutan bir boşluktu.

Sere, bir adım daha yaklaştı. Göle bakarken, için için ürperdi. Bu, Ateşin Kalbi'ndeki o kaotik ve şiddetli sınavdan çok daha korkutucuydu. Buradaki tehdit, dışarıdan değil, içeriden geliyordu.

Dayanamayıp, eğildi ve parmak uçlarını o durgun, kara yüzeye değdirdi. Su, beklediği gibi soğuk değildi; nötr, cansız bir sıcaklığı vardı. Yüzeyi, neredeyse hiç bozulmadan parmağını içine aldı, adeta yoğun bir zeytinyağı gibiydi.

Ve sonra, suya baktı.

Sudaki yansıması kendisine bakıyordu, ama gözlerinde annesinin gözleri vardı. Aynı hüzün, aynı derin ve anlaşılmaz bakış. Kalbi hızla çarparak geri çekildi.

"Moaito..."

Moaito, onu kolundan tutup daha da geriye çekti. Yüzü gergindi. "Bu sudaki yansıma, aynadaki gibi değildir," dedi, sesi alçak ve ciddi. "O, senin özünü, seni sen yapan ve seni kemiren her şeyi gösterir. Geçmişin, senin bir parçan olmuş her anısı, o suda can bulur. Henüz onunla yüzleşmeye hazır değilsin."

"Peki ya sen?" diye sordu Sere, sesi titreyerek. "Sen hazır mısın?"

Moaito'nun gözlerinde bir anlık bir korku, kadim bir acı parladı. Cevap vermedi. Bunun yerine, uzaktaki yarı batık kuliyi işaret etti. "Hedefimiz orası. Ama bu suyun üzerinden geçmek, sıradan bir yolculuk değil."

Suya bir taş attı. Taş, suyun yüzeyinde bir halka oluşturmak yerine, sanki katı bir yüzeymiş gibi hafifçe sekti ve sonra yavaşça, dirençle battı.

"Göl, niyeti test eder," diye ekledi Moaito. "Saf olmayan bir kalp, bu suyun üzerinde duramaz. Derinliklere gömülür."

Akşamın gölgeleri uzamaya başlamıştı. Kulenin sudaki yansıması, devasa, uzun bir siluet olarak üzerlerine doğru uzanıyor gibiydi.

Ve Ateşin Kalbi'nde yanıp kül olmanın, bu durgun suyun içinde kaybolmaktan daha kolay olduğunu o an anladılar; çünkü ateş sadece yok ederdi, oysa bu sessizlik, içindeki her şeyi sonsuza dek saklayabilirdi.

More Chapters