LightReader

Chapter 5 - KÜL YOLUNUN DAR GEÇİDİ

Aras koşuyordu.

Bir yön duygusuyla değil—saf, ilkel bir hayatta kalma içgüdüsüyle.

Arkasına bakmak demek, kuru taşın üzerinde neredeyse hiç ses çıkarmadan ilerleyen ölümü görmek demekti.

Tünel onu, bir canavarın boğazıymış gibi içine çekiyordu.

Her adımda hava ağırlaşıyor, etrafındaki kül yoğunlaşıp nefesine yapışıyor, ciğerlerinin iç yüzeyini kazıyordu.

Her soluk alış, kızgın kum yutmak gibiydi.

Arkasında ayak sesleri değişmişti.

TOK… tok… tok… TOK.

Ritim yoktu.

Tereddüt yoktu.

Bir avcı yaklaşıyordu.

Göğsündeki ışık vahşice titredi.

Bir anlığına yükseldi—patlayacakmış gibi.

"Hayır… şimdi değil," diye fısıldadı Aras.

Yeni, kırılgan yeteneği—Işık Bastırma—titreyerek uyandı.

Yükselen ışığın üzerine ince, ürkek bir el gibi bastırdı; fırtınaya karşı zorlukla tutulan bir kapı gibi.

Işık geri çekildi, kaburgalarının altında soluk bir nabza dönüştü.

Kontrol değildi bu.

Zoraki bir söz dinleme…

Ama şimdilik yeterliydi.

Zemin birden eğim kazandı.

Aras sendeledi, öne doğru düşmemek için kendini toparladı.

Tünel çatallanmıştı—sol taraftaki yol çökerek kapanıyor, sağdaki ise omurga gibi daralıp sıkışıyordu.

Aras bir kalp atımı boyunca donakaldı.

Sol mu?

Sağ mı?

Lira yoktu.

Rehber yoktu.

Sadece taş, kül ve göğsündeki çılgınca atan ışık vardı.

Sonra—hafif, neredeyse hayal edilmiş bir titreşim—sağ duvardan geldi.

Bir söz değildi.

Bir çağrı değildi.

Sadece bir çekiş.

Sanki taş duvar ona dokunup yön göstermişti.

Aras sağa döndü.

Bir soğuk nefes ensesine dokundu.

Bu bir esinti değildi—bu derinlere inmiş karanlık bir canlıdan gelen nefesti.

Bir Külbağlı'nın soluğu.

Kuru.

Soğuk.

Kadim bir isin kokusunu taşıyan.

Aras'ın omurgası kilitlendi.

"Çok yakınlar," diye nefes aldı.

Dar geçide kendini zorla itti; taşlara sürtünerek geçti, kumaşının kesildiğini duydu.

Her adımda kül savruluyor, karanlık onun etrafında çalkalanıyordu.

Göğsündeki ışık tekrar titredi.

Bastırma zayıfladı.

"Dayan… aşağıda kal…" diye tısladı.

Işık söndü ama bastırma yeteneği her kullanımda içini daha çok yoruyor, bir şeylerini inceltiyordu.

Tünel daha da daraldı.

Bir noktada yan dönmeden ilerleyemedi.

O anda yanındaki taş duvar titredi.

Bir çizgi belirdi.

Bir gölge.

Bir yüzün belirsiz hatları.

Lira.

Silueti, Aras'ın adımlarının ritmiyle hafifçe nabız atıyor, duvarın içinden onu izliyordu.

Hiç konuşmuyordu.

Hiç hareket etmiyordu.

Sadece vardı—sessiz ve ağır bir tanıklık gibi.

Aras zor yutkundu.

Duramazdı.

Konuşamazdı.

Devam etmek zorundaydı.

Tam ileri atıldığı anda onu gördü.

Tünelin zemininde kayarak ilerleyen bir şekil.

Tam oluşmamış.

Gölge ve külden oluşmuş bir bozulma.

Uzundu. İnceydi. Yanlıştı.

Ve gölgenin içinde bir yarık belirdi—ışık veren bir boşluk.

Bir göz değildi.

Daha kötüydü.

Bakan bir şeydi.

Külbağlı nefes aldı—taşın çatlamaya hazırlanırken çıkardığı sesi andıran bir tınıyla.

Aras dondu.

Tünel o kadar dardı ki koşması mümkün değildi; dönüp savaşması zaten imkânsızdı.

Nefes almak bile hata gibi hissettiriyordu.

Arkasında yaratık tekrar nefes aldı—bu kez çok daha yakın.

Sağ duvar titredi.

Taşın damarlarına derin bir uğultu yayıldı.

Gri çizgiler yüzeyde örümcek ağı gibi yayıldı, sonra birleşip dallandı.

Aras donmuş hâlde izledi.

Çatlaklar bir sembole dönüştü.

Aras sembolü tanımıyordu.

Ama göğsündeki tohum tanıdı.

Kül-Alev Tohumu bir kez, keskin bir biçimde nabız attı.

Sembol geri nabız verdi.

Bir anlığına Aras tünelde değildi—

taş ve ışık, iki yankı gibi birbirine cevap veriyordu.

Ya tünel uyanıyordu…

ya Külbağlı onu tamamen kilitlemişti.

Belki de ikisi birden.

Işık bastırmayı delip dışarı sızdı.

Göğsünde soğuk bir alev yayıldı.

Bastırmasına rağmen gri bir ışık dışarı aktı.

Tünel gri bir parıltıyla titreşti.

Ve Külbağlı… durdu.

Adımlar kesildi.

Tünel buz gibi sessizleşti.

Aras nefes alamadı.

Işığı ilk kez o yaratığın tam dikkatini çekmişti.

Duvarın içindeki Lira'nın silueti keskinleşti—

hâlâ sessiz, hâlâ dokunamayan—

ama ifadesinde ilk kez başka bir şey vardı.

Korku.

Kendisi için değil.

Aras için.

Aras nefesini düzeltmeye çalıştı.

Işığı yeniden bastırması gerekiyordu.

Gerekiyordu.

Ama bedeni titriyordu, ciğerleri hava kabul etmiyordu, tünelin duvarları üzerine doğru eğiliyordu.

Arkasında Külbağlı bir kez daha nefes aldı.

Daha yakın.

Çok yakın.

Aras'ın omurgasından buz gibi bir gerçek geçti:

Eğer bu ışığı kontrol edemezse, her yükselişinde onları kendine çağıracaktı.

Ve tünel, her kalp atışında biraz daha küçülüyordu.

More Chapters