LightReader

Chapter 9 - Chapter 9: İşe yaramaz

??: [Nasıl anlayabilirsin ki... İkimizin yaşama koşulları bu kadar farklı iken sen...]

?: [Biliyorum, Ayomi öldü... Onu bende çok seviyordum... Gerçekten.]

??: [Sen... Sen... Sen...]

?: [Fakat şuanda sırf bu sebeple duramayız. Tek acı çeken sen değilsin! Anlayabiliyorum... Gerçekten anlayabiliyorum.]

??: [NEYİ ANLIYORSUN AMINA KOYAYİM! BENDEN BU KADAR UZAK KALDIKTAN SONRA BENİ TANIMIYORSUN BİLE.]

?: [Anlayabiliyorum..]

??: [...]

??: [Neyi anlıyorsun?]

?: [Her şeyi, yaşadığın her şeyi, her anı anlayabiliyorum.]

??: [Senin eylemlerin bunlara sebep oldu.]

?: [Hepimiz için yapmıştım.]

??: [Senin hayallerin bunlara sebep oldu.]

?: [Ayomi için yapmıştım.]

??: [AYOMI ÖLDÜ]

———

Izumi'nin elindeki kılıç kararlılık ile parlarken Meşhur İblis Ormanı'nın derinliklerinde en az C seviye bir iblis ile karşı karşıyaydı.

Izumi:[Mana kontrolünde hala zayıfım fakat hiç yapamamış da değilim.]

Sakinliğini koruyan Izumi mat kılıcını uzun boylu iblise doğru sert bir şekilde tutuyordu. Tutuşu gerçekten sertti, parmakları kılıca kilitlenmiş ve kolay kolay ayrılamazdı.

İblisin sıradaki hamlesi başlamak üzereydi. Perdeli parmaklarını koluyla birlikte kafasının üzerine kaldırıp kendi etrafında spiral bir şekilde dönen kızıl bir alev topu yaratmıştı.

Izumi:[İblisi yenmekte kararlıyız fakat oraya gerçekten nasıl çıkacağım...?]

İblisin üzerinde bulunduğu dal ortalama bir binadan biraz daha uzundu. Ağacın tırmanılacak bir noktası bulunmadığı gibi Izumi'nin aklında da net bir plan yoktu.

Kılıcını fırlatabilirdi fakat ne kadar etkili olurdu ki?

Izumi:[İşte geliyor!]

İblisin aniden ilerlemeye başlayan alev topu saniyeler içinde Izumi'ye yaklaştı.

Izumi bu ani saldırı karşısında tepkisiz kaldı ve alevin yaklaşması ile ısıyı yüzünde hissetti. Bu etki refleks olarak kolları ile yüzünü gizlemesini sağladı.

GÜM!

Alev topu Izumi'ye ulaştı ve bir bina çapında büyük bir alana daire şeklinde yayılarak zeminde derin olmayan bir krater yarattı.

Izumi:[Hk!]

Izumi'nin kıyafetleri saldırı ile yırtılmış ve yanıyordu. Eşofmanı sağlam kalmış olsa bile tişörtü paramparçaydı ve yanıyordu.

Izumi:[Lanet-]

Alevleri elleri ile söndürdü ve aniden başı dönmeye başladı. Alev topu yalnızca kıyafetlerine değil, bedenine de zarar vermişti.

Izumi farkettiği zaman kollarından yağmur gibi kan akıyordu. Adrenalinden ötürü acı hissetmiyordu fakat bu görüntü dehşet vericiydi.

Izumi:[Bu çok kötü oldu...]

Yere düşmüş kılıcını eline aldığı zaman hala savurabilecek gücü olup olmadığını kontrol etti ve savurabiliyordu.

İblis:[xxxxxxx]

Izumi önceden haydutlara karşı uyguladığı yöntemi iblisin üzerinde durduğu ağaca karşı deneyecekti. Böylece iblisi aşağıya indirebilirdi, yani tek şansı da buydu.

Izumi:[Başarısız olamam.]

İblis orada öylece duruyordu. Bedeninin altından uzanan yılan kuyruğu ağacın üzerinden aşağıya sarkarken çok tepkisizdi.

Izumi ağacın gövdesini gözlerine kilitledi, kılıcı sımsıkı tuttu ve koşturmaya başladı. Başarısız olamazdı, herkes yapıyordu. O neden yapamayacaktı?

Kılıç ağaca dokunduğu anda büyük bir kesik sesi yerine kılıcın ağaca çarpma sesinden başka birşey çıkmadı.

Izumi:[Hayır...]

Kılıca mana aktarmada başarısız olmuştu. Böylece kılıç ağacın içine geçmişti ve bu görüntü Izumi'nin kararlılığını paramparça etmişti.

Gözleri sarsılıyor, bu duruma odaklanamıyordu. İşe yaramaz olmadığına kendini inandırmışken şimdi de kendini kandırdığını hissetti.

Izumi:[Bu kadar değersiz olamam...]

İblis ikinci bir saldırı için elini yukarı kaldırdı ve spiral şeklinde alev yeniden birikmeye başladı.

Izumi'ye doğru üçüncü bir saldırıda bulundu ve bu sefer Izumi ısıyı hissetse bile kendisini savunmak için bir harekette bulunmadı.

GÜM!

Saldırı bu defa çimen yerine toprak alana denk gelmişti ve alev topu yayılmak yerine toz kaldırmıştı. Toz bulutunun ortasında, yerde öylece yatan bir figür vardı.

Izumi:[...]

Gözleri açıktı, kalbi atıyordu, yaşadığından emindi. Fakat bunun bir önemi var mıydı?

Başarısızlıklar ile dolu, acınası bir hayat geçirmektense hiç yaşamamak daha cazip geliyordu.

İblis:[xxxxxxx]

İblis, Izumi'nin yaralı bedenini görünce sürünerek ağaçtan aşağıya indi. Kanlar pompalanarak sırtından dökülüyordu.

İblis ağzını kocaman açtı ve bir ısırık almak için sivri dişlerini gösterdi. Yaklaşık 5 santim uzunluğunda olan sarkıt gibi bu dişler her türden eti kolaylıkla parçalayabilirdi.

O sırada iblis, sağ tarafında parlak birşey hissetti. Hayır yalnızca parlak değildi; sıcaktı. Bir evin kapısından biraz daha büyük yuvarlak, sarı bir alev topu hızla yaklaşıyordu ve iblis daha tepki göstermeden onu sürükleyerek yakmaya başladı.

İblis deli gibi çığlık atıyordu, bu sesler ağaçlardaki kargaları havaya kaldırıyor, çalılardaki canlıları uzaklaştırıyordu. Rahatsız edici, acı dolu bir sesti.

Ardından adım adım yaklaşan gri saçları ve kombinli kıyafeti ile Meruk ortama girdi.

Meruk:[Izumi, ayağa kalkmayacak mısın?]

Izumi cevap vermedi. Gözleri açıktı fakat sanki ölmüş biri gibi asla kırpmıyordu. Çok fazla düşünüyordu. Gözleri açık uyumak gibi bir şeydi.

Izumi:[Kaderimde başarısız olmak var. Bozer olarak doğmam benim hatam olmasa bile... Bu böyle belirlenmiş.]

O anda aklından işe yaramaz kabul edilebileceği her saniyeyi geçiriyordu.

Izumi:[Büyü yapamadığı için derslere alınmayan, haydutlardan daha fazla dayak yememek için Shun'u dövmelerine izin veren, Enma Sensei öldüğü zaman ezik bir velet gibi Shun'u arayan, Arthur ile olan savaşta bakmaktan başka birşey yapamayan, Arthur gibi bir bozer olmasına ve hatta Arthur'a kıyasla eğitim de almış olmasına rağmen çok daha zayıf olan, akademide şanslı olduğu için hayatta kalanlardan olup bununla övünen, savaşlarda başarabileceğine kendini inandırarak zihnini avutan, bu dünya hakkında hiçbir şey bilmeyen değersiz bir ucubeden farksız olan ben... Ölsem gerçekten beni kim hatırlayacak ki...?]

Izumi'nin düşünceleri içinde kaldı ve dışarı çıkartmak için çaba sarfetmedi. Meruk orada öylece duran Izumi'ye bir kez daha seslendi fakat yeniden yanıt alamadı.

Bu esnada iblis alevlerden kurtulmuştu ve görünüşe göre öfkeliydi. Ağzı genişçe sonuna kadar açılmışken böyle bir darbe yemek vücudunun içlerine kadar hasar almasına neden olmuştu.

Meruk iç çekti ve kılıfından bir bıçak çıkarttı.

Meruk:[Gel bakalım.]

İblis, kavrulmuş bedeni ile Meruk'a doğru sürünerek hızla yaklaşmaya başladı. Ellerindeki sivri ve keskin olan tırnaklara güveniyordu.

Meruk'a vuracak kadar yaklaşınca saldırı iblisin kolundan değil kafasından gelmişti. Ağzını aniden açıp sivri dişleri ile Meruk'un kafasını hedef almıştı ve bir saniyeden daha kısa bir süre içerisinde havaya kanlar fışkırdı.

İblisin cesedi yere düştü ve kafası Meruk'un elinde kaldı. Kafasız bedeninden mor renginde kanlar fışkırıyordu. Meruk iblisin kafası daha ona ulaşmadan aşırı kısa bir süre içerisinde sol kolundaki bıçağı mana ile birleştirerek elektrik bıçağına çevirdi. Sağ eli ile de iblisin kafasını tuttu ve elektrik bıçağın ile boynunu kesmesi çok kısa bir zaman almıştı.

Meruk:[Noldu? Kalkmıyor musun? Sana diyorum.]

Meruk yanıt alamayınca Izumi'ye sorular yöneltmeye devam etti. Izumi'nin baygın olmadığından veya ölmediğinden emindi. Fakat neden orada öylece durduğu hakkında bir fikri yoktu.

Izumi'yi belinden tuttu ve ayağa kaldırdı fakat karşılaştığı şey irislerinin küçülmesine neden oldu. Izumi sırt üstü yattığı için suratını göremiyordu fakat şimdi görünce her şey anlaşılıyordu.

Izumi'nin kendisinden ne kadar nefret ettiği kasfetli yüz ifadesi ile suratına bir ayna gibi yansımıştı. Gözlerinden umutsuzluk akıyordu. Ağzı birşey söylemese bile kendisine küfürler ediyordu. Burnu her çektiği nefeste ömrünü uzattığı için lanet ediyordu. Aslında tüm duyuları normal çalışıyor olsa da görüntüden bunlar anlaşılıyordu.

Meruk:[Tam olarak ne yaşadın da...]

Izumi:[...]

Meruk bu canlı fakat cansız beden ile konuşmaya çalışsa da boşunaydı.

GÜM!!

Ormanın derinlerinden devasa bir patlama sesi geldi. Bu Nagisa ve Aiko'nun konumu olmalıydı. Meruk Izumi'yi sırtında taşıyarak hızlı bir tempoda patlamanın olduğu yere gitti.

Izumi'nin sırtından akan kan yavaşlamış olsa da hala kenarlardan dökülüyor ve Meruk'un kıyafetini kirletiyordu.

Patlama noktasına ulaştıklarında Nagisa'yı kanlar içerisinde savaşırken buldular. Etrafta birkaç tane iblis cesedi vardı. Meruk'un öldürmüş olduğu iblise benziyorlardı.

Fakat Nagisa'nın şuanda savaştığı iblis onlardan farklıydı. Daha sert ve yapılı bir vücudu, mor ve kırmızı renginde cildi ve insansı parmakları vardı. Boynunda ise kırmızı tüylerden oluşan bir yele bulunuyordu.

İblis:[RAAAAHHHH!]

Öncekine kıyasla bu iblis daha normal denilebilecek bir ses çıkarıyordu.

Nagisa'nın ellerindeki soğuk buzdan bıçaklar tenini yakıyordu fakat şuan bunu dert ediyor gibi değildi.

Meruk:[Bu...]

İblis aniden ileri atıldı ve Nagisa tepki bile veremeden karnına ağır bir diz darbesi yiyerek ileriye uçtu.

Nagisa acı içinde yerde inledi.

Meruk:[B seviye bir iblisin burada bulunması...]

Meruk Izumi'nin bedenini bir ağacın dibine bıraktıktan sonra bıçağını çıkarttı ve gülümsedi.

Meruk:[Pekala...]

İblis:[RAAAAAAAHHHHHH!!!]

İblis yeniden hızla koşmaya başladı ve yarım saniye içinde Meruk'un önünde belirdi. Meruk korkuyormuşçasına bir tepkide bulunmadığı gibi tam olarak emin de olmadan kafasına gelen tekme darbesini iki kolu ile savundu.

Ardından iblis tekrar ve tekrar bir dövüş sanatı ustası gibi yumruklar savuruyordu. Saldırıların ardı arkası kesilmezken Meruk birkaç tanesinden de kaçmıyor ve hasar alıyordu.

Aniden çenesine doğru savrulan yumruğu bir eli ile yakalamayı başardı ve bıçağı bileğine sapladı.

İblis acı içinde bağırdı ve bedeninde kıvılcımlar parlamaya başladı. Meruk iki elini birleştirerek önceden yaptığı gibi bir alev topu yaptı ve iblise saldırdı. Alev topunu yapması 2 saniyesini alıyordu; alev topunun hedefe ulaşması ise bir saniye bile sürmüyordu.

Darbeyi yiyen B seviye iblis daha da öfkelendi ve alev almış bedeninden mavi renkli yıldırımlar sızıyordu. Bir kabus gibiydi!

Ağır çatışma dakikalarca devam ederken Izumi kafasını yerden kaldırdı ve etrafı yokladı. Sol tarafında bir ağacın arkasında bir beden farketti. Yanına yaklaştığında bu tanıdık bir beden olan Aiko idi. Yırtık bedeninden çok fena hırpalanmış olduğu aşikardı. Yarılmış alnından akan kan gözünün içine girdiği için birini açamıyordu.

Izumi ona yardım edecekti fakat ne haddine! Nasil yardım edebilirdi ki? Şifa büyüsü bilse bile yapamazdı o bir bozerdi. Elinde yardım edebileceği herhangi bir ekipman da bulunmuyordu. Meruk veya Nagisa olsa ekipman veya buz kullanarak yaraları kapatabilirlerdi. Onların varlığı Izumi kadar düşük bir noktada değildi.

Izumi:[Özür dilerim, Aiko. Sana yardım edebilmek için elimden hiçbir şey gelmiyor. Yok olmak istiyorum, silinmek istiyorum, ölmek istiyorum. Senin yerinde olsam ben de kendime saygı duymazdım. Kim duyardı ki...]

Aiko ağır nefes alıp verirken Izumi'nin gözlerinin içine dik dik bakarak onu dinliyordu. Ağzı açıktı ve bu da sırıtıyormuş gibi bir görüntü yaratıyordu fakat amacı sırıtmak değildi.

Izumi:[Meruk geldiği için muhtemelen burda ölemeyeceğim fakat burdan çıktığımızda kendime, bu lanet varlığa acımayacağım.]

İfadesi ve sözleri Aiko'nun tüylerini diken diken ediyordu. Izumi'nin kendisinden bu derece nefret edebileceğini hiç düşünmezdi.

Izumi:[Kendimi, bulunduğum halimi sevemiyorum...]

Aiko:[Sevmek zorunda değilsin zaten.]

Izumi:[Ne?]

Izumi böyle bir yanıt beklemiyordu. Hayır hiçbir yanıt beklemiyordu.

Aiko:[Kendini neden sevmiyorsun?]

Izumi:[Ben bir savaşçı olmak için uygun değilim. Hiçbir iş için uygun değilim. Ben sadece varım ve bundan ibaretim. Hiçbir girdiğim savaşı kazanamam. Hiçbir denediğim işi başaramam. Hiçbir tekniği doğru yapamam. Yaşamamın pek bir anlamı yok... Hayır, hiçbir anlamı yok. Ben işe yaramazın kendisiyim.]

Aiko:[Dediğim gibi. Kendini sevmek zorunda değilsin. Fakat bu savaşçı olduğunu gerçeğini değiştirmiyor. O da ne demek öyle! Zayıf olduğun için savaşçı olamazmışsın. Savaşçı dediğin savaşır. Savaşamayan kişi savaşçı değildir. Sen burda kazanamayan mısın yoksa savaşamayan mı? Eğer kazanamayan isen kendinden nefret edebilirsin fakat bu senin savaşçı olduğunu değiştirmez. Tabi eğer savaşamayan isen işte o zaman sana lanet olsun umarım yanarak can verirsin.]

Aiko bir dağ kadar sert sözlerini acımadan iletti fakat bu Izumi'nin gözlerinin biraz daha genişlemesine neden oldu.

Izumi:[Savaşabiliyor olsam bile... Hayatımın bir anlamı yok. Gücüm yok, değerim yok, başarım yok. Hayatım bu kadar anlamsızken yaşasam ne olacak sanki!]

Aiko:[Yaşamında anlam mı yok? O zaman anlam katacaksın. Savaşacaksın çünkü sen savaşçısın! Sen savaşçısın ve savaşarak hayatına anlam katacaksın. Bunu başarabiliyorsan sen gerçek bir savaşçısın. Eğer başaramayacak kadar acizsen sana söylüyorum, öl.]

Izumi parmaklarına kadar titredi. Şimdiye kadarki hiçbir savaşta net şekilde savaşmamıştı. Hayır aslında savaşmıştı. En sonki savaşında iblise karşı olan mücadelede gerçekten çok iyi savaşmıştı. Kararlılığının kıran şey ise başarısızlık olmuştu.

Izumi:[Anlıyorum...]

Izumi savaşmak ve başarmak arasındaki farkı anlamıştı. Önemli olan başarıya ulaşmak değil verilen emekti. Bunun yanılgısına düşüp tamamen sonuç odaklı düşündüğü için bu duruma gelmişti. Fakat artık karıştırmayacaktı.

Gökyüzüne baktığında ağaç dallarının üzerlerindeki sayısız yaprakları gökyüzünü kapatırkan bir boşluk gökyüzünü gösteriyordu. Tam o boşlukta da güneş duruyordu ve Izumi direkt olarak güneşe bakıyordu.

Anlamıştı artık savaşacaktı. Kazanamasa bile savaşacaktı çünkü bu şekilde değerli bir hayata sahip olabilirdi. Değersiz bir hayatın ne kadar acı verici olduğunu kısa süreliğine de olsa tecrübe etmişti ve değerli bir hayat için ne gerekiyorsa yapmaya; yani sonuna kadar savaşmaya hazırdı.

———

More Chapters