Boran'ın Anlatımı
Geceler artık daha ağırdı. Karanlık, sadece sokakları değil, ruhu. Ama Hazal'ın sesi… onun "artık hiçbir yere gitmeyeceğim" deyişi hâlâ kulaklarımdaydı. Beni ayakta tutan tek gerçek buydu.
Sabaha karşı gelen haberle irkildim. Düşmanlarımız yerinde durmuyordu. Kardeşlerimden biri kapıyı çaldı, yüzü kireç gibiydi.
"Abi… hareket var. Bizim mekânı gözlüyorlar."
Bir an Hazal'a baktım. Yatakta huzurlu bir şekilde uyuyordu. Saçları yastığa dağılmış, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir tebessüm vardı. İçimdeki bütün öfke, bütün karanlık, o tebessümle dağılıyordu. Ama aynı anda, onu bu dünyada tutmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyordu bana.
Sessizce odadan çıktım. Kapıyı kapatırken içimden geçirdim:
"Eğer bana geliyorlarsa, Hazal'a dokunamayacaklar. Önce benim cesedimi çiğnemeleri gerekir."
Dışarıda gece hâlâ ayazdı. Adamlarım beni görünce toparlandı. Plan basitti: Onlara yaklaşacak, köklerini kurutacak, tehditleri sıfırlayacaktık. Ama benim için mesele artık "mafya savaşı" değildi. Mesele, Hazal'ın bir sabah daha güvenle gözlerini açabilmesiydi.
Yola çıktık. Silahların soğukluğunu avuçlarımda hissettim. O an kendi kendime sordum: "Bir adam, sevdiği kadın için ne kadar günaha batabilir?" Cevabı belliydi: sonsuz kere. Çünkü ben günahı değil, Hazal'ı seçmiştim.
İlk kurşun sesini duyduğumda zaman dondu. Patlamaların ortasında tek düşündüğüm şey onun yüzüydü. Her adımımda, her atışımda kalbimde tek bir cümle yankılandı:
"Onu koruyacağım. Ne pahasına olursa olsun…"
---
Hazal'ın Anlatımı
Uyandığımda Boran yanımda değildi. Odanın sessizliği, kalbime korku gibi çöktü. Yüreğim hızla çarpmaya başladı. İçimde hissettiğim boşluk, bana onun yine karanlığa yürüdüğünü söylüyordu.
Ayağa kalktım, perdeden dışarı baktım. Sokak boştu, ama gecenin soğukluğu sanki içime işliyordu. Sanki rüzgâr, bana fısıldıyordu: "O tehlikede."
Telefonu elime almak istedim ama sonra düşündüm: Onu ararsam dikkatini dağıtırdım. Boran, savaşırken sadece bir şeye odaklanırdı: beni korumaya. İşte bu yüzden, tek yapabileceğim şey dua etmekti. Ellerimi göğsüme bastırdım, gözlerimi kapadım.
"Allah'ım, ne olur onu bana geri getir. Çünkü ben onsuz nefes alamam."
O an kapı hızla açıldı. Bir an kalbim duracak sandım. Ama gelen Boran'dı. Yorgundu, kanla lekelenmişti, gözlerinde fırtınalar vardı. Ama hâlâ ayaktaydı.
Göz göze geldiğimizde boğazıma düğümlenen tek cümle döküldü dudaklarımdan:
"Sen… sen dönmezsin sandım."
Boran yanıma geldi, başını eğdi, alnını alnıma yasladı. Nefesi sıcaktı, titriyordu.
"Hazal… Ben söz verdim. Seni asla bırakmayacağım. Ne olursa olsun, seni yaşatacağım. Çünkü senin gülüşün olmadan ben yaşayamam."
O an anladım ki; bu adamın savaşları, sadece düşmanlarıyla değil, kendi karanlığıylaydı. Ve ben, onun yanında durduğum sürece, o savaşı asla kaybetmeyecekti.