Hazal'ın Anlatımı
Boran'ın bakışları o gece başka bir şey anlatıyordu. Gözlerindeki karanlık, bana yabancı değildi ama bu kez çok daha derindi.
Sanki bir karar vermişti. Hem de geri dönüşü olmayan bir karar.
Onun sigarayı her çekişinde, dumanla beraber içindeki fırtına da yükseliyordu.
"Boran…" dedim usulca. "Benden sakladığın bir şey var. Biliyorum."
Bana döndü. Dudakları kımıldadı ama kelimeler boğazında düğümlendi. Sonra yalnızca şunu fısıldadı:
"Beni affetmeyeceksin, Hazal. Ama yapmam lazım."
O an kalbim yerinden kopacak gibi oldu. Çünkü Boran'ın yapmam lazım dediği şey, genelde birinin canına mal olurdu.
---
Gece yarısı evden çıkarken onu izledim. Arka kapıyı kullandı, sessizdi, ağırdı.
Peşinden gitmek istedim ama kalakaldım. Çünkü Boran'ın kararına karşı durmak, fırtınaya karşı durmak gibiydi.
---
Boran'ın Anlatımı
Depodaki sessizlik, mezarlık sessizliğinden farksızdı.
Çetin'i karşıma aldım. Elim silahımın kabzasında, kalbimse yılların yüküyle ağırdı.
"Bana söyle." dedim. Sesim taş gibi sertti.
Çetin başını kaldırdı, gözlerimin içine baktı. Bir anlık suskunluk… ardından dudaklarından dökülen söz:
"Abi, ben seni satmadım. Seni korumak için yaptım."
Yalan.
Her ihanet yalanla başlardı.
"Düşmana bilgi sızdırmışsın. Kardeşini arkadan hançerlemişsin."
Sesim titremedi. Ama içimde çığlıklar vardı.
Çetin yumruklarını sıktı. "Boran, sen benim kan kardeşimsin. Çocukken birbirimize söz verdik hatırlıyor musun? Sırtımızı birbirimize dönersek, Allah bizi cezalandırsın dedik. Ben o yemini bozmadım!"
Ama ihanetin kokusu üzerindeydi.
---
Tabancamı çıkarıp masaya koydum.
"Son kez soruyorum. Eğer bunu yapmadıysan, o kurşun sana değil, düşmana gidecek. Ama bana yalan söylüyorsan, kendi ellerimle toprağa gömeceğim seni."
Çetin gözlerimin içine baktı. Gözlerinde korku yoktu. Sadece çaresizlik.
"Abi… beni değil, onlara inanıyorsun. İçine şüpheyi soktular. Asıl hançeri sırtına saplayan ben değilim."
Kalbim parçalandı. Çünkü o an, içimde hem ona inanmak hem de onu vurmak isteyen iki adam savaşıyordu.
---
Kapı birden açıldı. Hazal girdi içeri.
Gözleri dolmuştu, sesi titriyordu.
"Boran! Ne yapıyorsun sen? Bu adamı vurursan, sadece onu değil, kendini de öldüreceksin!"
Silahı ona çevirmedim ama kalbim Hazal'ın sözleriyle delik deşik oldu.
Çünkü haklıydı.
Çetin'i vurursam, bu benim için sadece bir infaz değil, bir intihar olacaktı.
---
Sessizlik çöktü. Duman gibi ağır.
Ve o anda bir ses geldi:
Telefon sinyali. Çetin'in cebinden gelen.
Baktım. Son mesaj: "Teslimat iptal. Yakalandık. Çabuk çık oradan."
İşte kanıt.
---
Artık yapacak başka bir şey yoktu.
Silahı doğrulttum. Gözlerime yaşlar doldu ama tetiği çektim.
Bang!
Depodaki yankı, Hazal'ın çığlığıyla birleşti.
Ve ben, kardeşimin sırtındaki hançeri çekip almış oldum… kendi kurşunumla.