Akira korkarak yatağında dikildi, yine kabus görmüştü. Suratında korkunç bir ifade vardı. Etrafına bakındı, başta nerede olduğunu anlayamadı, sonra buranın Daiki'nin sarayı olduğunu hatırladı. Yavaşça ayağa kalktı, gözlerini ovdu. Pijamalarını çıkarıp dolabın içindeki kıyafetlerini giydi, masasındaki kılıçlarını kuşandı ve odasından çıktı. Büyük merdivenlerden aşağıya doğru yürüyordu. Merdivenlerin üstünde kırmızı halılar, duvarlarda ise pahalı dekorlar vardı. Merdivenin hemen yanında kocaman bir masa vardı. Masanın en başında Daiki oturuyor ve kahvaltısını yapıyordu. Daiki, Akira'yı görünce seslendi.
— Akira, gel. Senin de kahvaltın hazır.
Akira yavaşça Daiki'nin yanındaki koltuğa gitti ve oturdu. Önünde çok güzel ve çeşitli yemekler vardı. Centilmence yavaş yavaş yemeğini yemeye başladı fakat Daiki resmen yemeğe gömülmüştü. Daiki ekmeği çiğnerken konuştu, sesi tam anlaşılmıyordu.
— Beyefendiliğe gerek yok, gömülebilirsin.
Akira başını salladı. Gerçekten çok açtı, bu yüzden tereddüt etmeden yemeğe gömüldü. Daiki yemeğini bitirince üstündeki bezle ağzını sildi ve konuşmaya başladı.
— Akira, senin için bir işim var.
Akira yemeğini bitirmemişti ama beziyle ağzını sildi, Daiki'ye dönüp merakla sordu.
— Nasıl bir iş?
Daiki cevapladı.
— Sana bir konum vereceğim. Orada oturan fakirler geçen ay kumar salonuna geldi, büyük borç yaptı ve ödemeyi reddettiler.
Akira tekrar sordu.
— Peki benim ne yapmamı istiyorsunuz?
Daiki güldü.
— Ne kadar sert olduğunu görelim. Ayrıca bu işle ne kadar iyi olduğunu da öğreneceğim.
Akira anlamamıştı. Zaten parası olmayanların yanına gidip borcunu ödemelerini istemek mantıksızdı. Anlamamış şekilde Daiki'ye baktı.
— Ama parası olmayan birinden bunu ne kadar sert istersen iste, sana para vermesini bekleyemezsin ki.
Daiki parmağını salladı.
— Hayır, orada yanılıyorsun. Onlar fakir olabilir ama paraları yok değil. Sadece tüm paralarını uyuşturucuya harcadılar.
Akira şaşırmıştı.
— Yani benden ellerindeki uyuşturucuları alıp buraya getirmemi mi istiyorsun?
Daiki cevapladı.
— Buraya değil. Geçen buluştuğumuz köprünün oraya götüreceksin. Ayrıca kimliğinin anlaşılmamasına dikkat et.
Akira, Daiki'nin planını anlamıştı. Tüm parasını uyuşturucuya harcayan fakirlerden çalıp satmayı düşünüyordu. Böylelikle çok yüksek meblağlarda para elde edebilecekti. Akira normalde böyle bir şeyi asla yapmazdı ama görevi için yapmak zorundaydı. Bu yüzden gülerek konuştu.
— Tamam, dikkat ederim.
Daiki, Akira'ya yaklaştı.
— O zaman sana konumu tarif edeceğim.
Daiki, Akira'ya konumu anlattı. Daiki'nin söylediğine göre uyuşturucu taşımak için en iyi saat günbatımıydı çünkü askerlerin devriye değişimi oluyordu. Bu yüzden Akira gitmek için günbatımını bekledi. O sırada Daiki'nin sarayında gezip bilgi topladı.
Saat gelince Akira saraydan çıkıp Eldravon'un uç köşesi yani fakirlerin bölgesine doğru yürümeye başladı. Çok uzak değildi ama Eldravon merkezden sadece 10 dakika uzaklaşmasına rağmen ortam değişmişti. Etrafında güzel ve lüks evler yerine yıkılmış evler vardı. Bağımlı fakirler burada yaşıyordu.
Akira, Daiki'nin söylediği evleri bulmaya çalışıyordu. Sonunda tarif edilen yan yana iki evi gördü. İkisi de yarım yıkılmıştı ve dökülecek gibiydi. Akira yavaşça evin içine girdi. Direkt karşısında yere yatmış çocuklar gördü. Uyuyor gibi görünüyorlardı ve hepsi bir deri bir kemikti. İç odalara doğru ilerledi. Yerlerde kadınlar, yaşlılar ve çocuklar vardı. Akira devam etti, büyük bir odanın içine girdi.
Gördüğü manzara karşısında donakaldı.
Beş tane kıyafetleri yırtık adam önlerindeki masada bir şeyler oynuyorlardı. Adamlardan dördü bir anda ayağa kalktı ve kısa adama doğru yürüdüler. Hepsinin suratında gülümseme vardı. Kısa adam bir şeyler mırıldandı ve cebini sıkıca tuttu, sanki bir şeyi korumak istiyordu ama Akira anlamadı. Adamlar kısa adamı koltuktan yere atıp tekmelemeye başladılar. Biraz daha vursalar adam ölecekti.
Sonunda adamın elindeki bezi aldılar. Bezin içinde beyaz bir toz vardı. Adamlar sırayla beyaz tozu burnundan çekmeye başladılar. Yerdeki kısa adam ise bu durumdan memnun değildi. Hızlıca ayağa kalkıp bezi geri almaya çalıştı ama adamlar sertçe itti ve kısa adam camdan aşağıya düştü.
Akira sadece izlemişti. Neler olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Hızlıca camdan aşağıya baktı. Yerdeki adam bacağını tutup çığlık atıyordu. Akira adamlara doğru döndü.
— Burada neler oluyor böyle!?
Adamlar cevap vermedi ve masalarına geri oturdular. Bu sefer Akira adamlardaki bezi almak için elini uzattı ama adamlar Akira'ya yumruk attı. Akira yumruğu kolayca savurdu. Bu gerçekten kötü bir durumdu. Akira içinden düşündü: Bu bağımlılar sırf bir toz için arkadaşlarını camdan aşağıya attılar ve hala kumar oynuyorlar… Ne yapmalıyım?
Biraz düşündü, sonunda kararını verdi. Görevini yapması gerekiyordu. Elini tekrar beze uzattı, gelen yumruğa karşı eğildi ve adamları yumrukladı. Adamlar sertçe yumruklanmasına rağmen bezi geri almak için tekrar saldırdılar. Akira sürekli böyle saldırırsa onları öldüreceğini düşündüğü için hızlı bir hamleyle bayılttı. Bezi açtı, içinde çok az toz vardı. Bunun onlara yetmesine imkân yoktu. Bu yüzden etrafı aramaya karar verdi. Çok fazla aramadan dolabın içerisinde neredeyse bir kutu toz buldu. Daiki'nin istediği buydu.
Akira eline büyük bir torba aldı ve kutuyu onun içine koydu. Artık dikkat çekmeden dönebilirdi. Siyah kapişonunu çekti ve dışarıya çıktı. Devriyenin çok gezmediği bir yerden giderek köprüye ulaştı. Köprüde onun gibi siyah kapişonlu bir adam bekliyordu. Atıyla birlikte gelmişti. Akira adamın yanına gitti. Adam Akira'yı gördüğü gibi,
— Şifre.
dedi.
Akira cevapladı.
— 3074.
Adam, Akira'nın elindeki torbayı aldı ve atının yanındaki yük çantasına koydu. Yavaşça uzaklaşmaya başladı. Akira biraz daha farklı bir şey bekliyordu. Sonuçta yasa dışı bir iş yapıyorlardı. Yavaş yavaş saraya dönmeye başladı. İşini yapmıştı ama hızlıca ablasının katilinin o olup olmadığını anlamak istiyordu.
Saraya vardığında akşam olmuştu. Yine bahçede dolaşan askerler vardı. Akira içeri girdi ve Daiki'nin odasına doğru gitti. Daiki, odasının önündeki arka bahçeyi gören balkonunda oturuyordu. Yanında ise Asahi vardı. Akira yavaşça içeriye girdi. Asahi selam verdi.
Daiki ise Akira'ya sertçe baktı.
— Görev ne oldu?
Akira soğuk bir sesle cevapladı.
— Görevi tamamladım. Yaklaşık bir koli buldum.
Daiki güldü, yüzünden mutluluk okunuyordu.
— Bu beklediğimden de iyi! O zaman sana rütbe atlaması yaptırmak iyi olur.
Akira ve Asahi şaşırdı.
— Rütbe atlaması mı?
Daiki başını salladı.
— Evet, evet. Seni artık sarayı koruyan askerim, sağ kolum yapacağım.
Asahi iç çekti.
— Çocukla daha dün tanıştın.
Daiki ciddi bir suratla Asahi'ye baktı.
— Bana sadece bir günde senden fazla yardım etti.
Asahi esnedi.
— Her neyse, diğer askerleri ne yapalım?
— Hepsini kov gitsin.
Asahi şaşırdı.
— Emin misin?
— Kesinlikle! Zaten hiçbiri Setsuna'nın sahibi kadar güçlü olamaz.
Akira güldü.
— Bence onlar da güçlüdür.
Daiki, Asahi'ye gitmesi için işaret verdi. Asahi homurdanarak odadan çıktı. Önce bahçeye indi, askerlere kötü haberi verdi sonra askerlerle birlikte uzaklaştı.
Daiki sert bir sesle konuştu.
— Buraya yaklaş.
Akira yaklaştı. Daiki, Akira'nın boynunu nazikçe tuttu.
— Sen Arisawa'nın elinde gerçekten harcanıyormuşsun. Ama biz seninle birlikte çok para kazanacağız!
Akira gülümsedi.
— Arisawa da kötü değildi ama para kazanmak sanırım tam bana göre bir iş.
Daiki kahkaha attı.
— Para herkesi bozar… Ben senelerce senin gibi bir asker aradım. Hem güçlü hem de para kazanmama yardım edecek… Ama bulamamıştım.
Akira bir süre sessizlikten sonra konuştu.
— Ben de küçüklüğümden beri çok zengin olma hayali kuruyordum ama hiçbir zaman olmayacağını anladığımda hayal kırıklığı yaşadım. Fakat şimdi… siz varsınız!
Daiki, Akira'nın koluna hafifçe vurdu.
— İkimiz de yakında hayallerimize kavuşacağız. Sen, ablan Mira'dan çok farklısın. Bu iyi!
Akira bir anda donakaldı. Sahneye bir tebessümle karşılık verdi.
— Sanırım.
İçinden düşünmeye başladı: Bu adamın katil olup olmadığını öğrenmem lazım. Ama bunun için birlikte çok zaman geçirmemiz ve baş başa kaldığımızda onu sorgulamam lazım…
Akira'nın aklına bir anda bir fikir geldi: Zaten tam olarak bu durumun içerisindeyiz… Arka bahçedeki askerler gitti, Bay Asahi gitti. Baş başayız ve arkasındayım. Şu an onun boynuna kılıç götürsem fark etmez bile.
Daiki, Akira'nın bu düşünceli hareketlerini fark etti ve merakla sordu.
— Bir şey mi oldu?
Akira hemen cevapladı.
— Yok bir şey… sadece ne tarz işler yapabiliriz diye düşünüyordum.
Akira, kılıcı Setsuna'yı hiç ses çıkarmadan yavaşça çıkardı. İçinden düşünmeye devam etti: Şu an tam zamanı. Katil olduğunu öğrenirsem onu öldürüp etrafı temizleyecek vaktim var. Hizmetliler şu an burada değil, yani sorun olmayacak. Tek sorun Asahi ama onun da kanıtı yok…
Akira Setsuna'yı koltuğunda oturan Daiki'ye dayar ve soğuk bir sesle konuşur.
— Ablamı sen mi öldürdün?
Daiki ciddi bir ses tonuyla konuştu.
— Sana güvenmiştim Akira…
Akira bağırır.
— Ablamı sen mi öldürdün!!?
— Bunu planladın yani… benim sana güvenmemi sağlayıp baş başa kaldığımızda beni tehdit etmek…
— Sadece sorularıma cevap ver!!
— Ablanın intikamını almak mı istiyorsun?
— Evet! Ablamı öldüren kişiden onun intikamını alacağım!
— Peki ya ben değilsem beni yine öldürür müsün?
— Hayır, sen zaten suçlusun sadece seni Arisawa'ya teslim ederim.
— Büyük paralar kazanabilirdik.
Akira bağırır.
— Benimle dalga mı geçiyorsun! Para umurumda değil!
— Peki o zamana sana istediğin cevabı vereceğim… ablanın katili ben değilim.
Akira şaşırır.
— Ama, o zaman kim?
— Üzgünüm ama bende bilmiyorum…
— Yalan söylüyorsun!
— Sana bildiklerimi anlatacağım.
Akira dikkatle dinlemeye başlar. Daiki anlatır.
— Ablanın öldüğü gün. Ablanın yanına gitmek için 2 askerimle beraber saraydan ayrıldım. Çünkü ablan yasa dışı kumarımı öğrenmişti ama oraya sadece onunla konuşmaya gidecektim. Ablanın bir ramenci dükkanında olduğu bilgisi gelmişti bu yüzden oraya gittim ama gittiğimde ablan çoktan ölmüştü. İçeride bir adam gördüm fakat korktuğumdan kaynaklı içeri girmedim ve koşarak uzaklaştım… tüm bildiğim bu kadar başka bir şey bilmiyorum.
Akira düşünmeye başladı: Hiçbir şey bilmiyor, yalan söylediğini de zannetmiyorum. O zaman ablamı kim neden öldürdü…
Akira düşüncelere o kadar dalmıştı ki bir an kılıcı boynundan yavaşça aşağıya doğru kaydı.
Daiki bunu fark edince hızlıca belindeki kılıcı çekti ve Akira'nın kılıcına doğru vurdu. Akira'nın refleksleri iyiydi, bu yüzden kılıcı çekmeden önce Daiki'yi kesti. Daiki'nin bedeninden kanlar akmaya başlamıştı.
Akira Setsuna'yı sırtına koydu.
— Cesedi temizlemem lazım.
Akira, elini Daiki'ye doğru uzattı ama Daiki koltukta değildi. Akira şaşırdı, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir anda Daiki, Akira'nın arkasında belirdi ve kılıcını savurdu.
Akira bunu fark ettiğinde hızlıca kılıcıyla savundu, yine de balkondan aşağıya yere doğru uçtu. Daiki de yere atladı, Akira'ya bakarak soğuk bir sesle konuştu.
— Beni kestin ama öldüremedin. Şimdi yasa dışı kumarımı bildiğin için öleceksin!
Akira yavaşça ayağı kalktı.
— Seni şimdi öldüreceğim sonun değişmeyecek.
Daiki kahkaha atmaya başladı.
— Azıcık güçlüsün diye beni yenebileceğini mi zannediyorsun!! Ben bir konseyi üyesiyim!
— Konseyi üyesi olabilirsin ama hiçbiriniz Volgrath'lar kadar güçlü değilsiniz!
Daiki haykırır ve vücudundan büyük miktarda enerji çıkmaya başlar.
— Göreceğiz.
Akira Setsuna'yı ve kara kılıcını çeker. Daiki ellerini birleştirdiğinde Akira havaya doğru yükselir ve sıkışmaya başlar, sanki bir şey onu sıkıştırıyor gibidir.
Akira mor enerjisini kullanarak görünmez basıncı büker ve yavaşça yere düşer. Daiki ne olduğunu anlamamıştı. O bir konseyi üyesiydi ve tekniği konseyi'deki üyelerin yarısından daha güçlüydü.
Akira kızıl enerjisini çıkarıp Daiki'ye doğru atılır. Daiki savunmaya çalışır ama yetişemez. Sağ koluna baktığında kesilmiş olduğunu fark eder. Yerdeki kolunu alıp sıkıştırma ile yerine geri takar.
Akira şaşırdı. Daiki ise bağırarak konuşmaya başlar.
— Sen epey güçlüsün! Ama ablan gibi değilsin!
— Ablam gibi olmadığımı bende bili—
Bir anda Akira elindeki kılıçlarla birlikte yere düşer.
Daiki şaşırır.
— Pes mi ediyorsun?
Akira sol gözünü tutarak çığlık atmaya başladı. Sol gözü yemyeşil olmuştu. Bazı sesler duymaya başlamıştı ve sesler giderek artıyordu. Ses arttıkça Akira'nın çektiği acı da artıyordu. Akira yerde sürünmeye başlar. Sesler artık kulağını çınlatacak kadar fazlalaşmıştı, sesleri dinleyince sesin sadece tek kelime söylediğini anladı: ''Öldüreceğim!''
Daiki kılıcını çekti, Akira'ya doğru yaklaşmaya başladı. Akira'nın sol gözü kanamaya başlamıştı. Bir anda Akira'nın arkasında iki devasa yeşil göz belirdi.
Akira korkmaya başlamıştı. Daiki ne olduğunu anlamamıştı ama aura korkutucuydu, çok yüksek bir öldürme isteği seziyordu. Eller titremeye başladı ama kibri ona bir çocuğun onu yenemeyeceğini söylüyordu ve kibrine yenik düştü, elindeki kılıcı hızlıca Akira'ya doğru savurdu.
Akira kanlı sol gözüyle Daiki'ye sert bir şekilde baktı. Daiki'nin kılıcı elinden düştü, ölümü hissetmişti. Bir anda Daiki'nin kafası Akira'nın önüne doğru düştü.
Akira, Daiki'nin vücudundan ayrılmış, yerde duran kafasını görünce donakaldı. Bir süre bakakaldı. Cesedi temizlemesi gerektiğini hatırlayınca ayağı kalktı. Yerde bulduğu torbaya Daiki'nin kafasını koydu.
Gözündeki ağrı hâlâ geçmemişti, acı çekiyordu ama bunu yapmazsa yakalanırdı. Daiki'nin kıyafetini yırttı ve sol gözünü kapattı.
Bunu yapanın Valtherion olmadığı biliyordu; bu yeşil güç kesinlikle Ares'indi.
Daiki'nin cesedini sırtına attı ve bahçeden ayrılmak için ayağını ileriye attı fakat arkasından sesler geliyordu.
Hızlıca arkasını döndü, arkasında 6 tane asker duruyordu. Askerlerin lideri konuştu.
— B-bu ceset Bay Daiki'nin!!
Askerler şaşırmıştı.
— Nasıl olabilir…
— Cesedin üstündeki kıyafet bu kesinlikle Daiki'nin!!
— Bu velet Bay Daiki'yi alçakça öldürdü!!
Askerlerin lideri bağırarak konuştu.
— Teslim ol! Yoksa seni öldürürüz!
Akira kahkaha sesleri duymaya başladı ama bu ses askerlerden gelmiyordu, daha korkunç bir sesti. Ses soğuk sesiyle konuşmaya başladı.
— Akira, göz bandını çıkar! Onları öldürelim, öldürelim, öldürelim!
Akira kafasına vurdu.
— Hayır hayır onları öldürmeyeceğim. Ben insanları öldüremem.
Ses bu sefer uzaktan geliyormuş gibiydi.
— Çoktan bir sürü öldürdün ve gelecekte binlercesini öldüreceksin…
Akira kafasına vurmaya başladı.
— Hayır bu doğru olamaz!!
Liderin işaretiyle askerler, Akira'nın üstüne koşmaya başladılar. Akira bilinçsiz bir şekilde sol elini kaldırdı. Kolunu durdurmaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Sol eli gözündeki bandı açtı ve bir anda etrafta kanlar sıçramaya başladı, her yer kan olmuştu.
Akira kafasını kaldırdığında, kafaları bedeninden ayrılmış 6 cesedin yattığını gördü. Donakaldı, titreyen ellerini kafasına götürdü.
— B-bunu ben yapmış olamam…
Akira bağırdı.
— Ares!!! Neden bunu yaptın!!!
İçindeki ses gülüyordu.
— Bu benim adaletim. Dünyadan iblisleri öldürmek benim adaletim!
Akira yumruklarını sıktı.
— Ama b-bu askerler sadece işini yapıyordu, o-onlar masumdu!
Ses cevap vermedi.
Akira ayağı kalktı kısık sesle, dışından düşünüyordu.
— K-kaçmalıyım! B-burada kalamam!
Akira tam koşacakken arkasından bir kadın seslendi. Akira içinden düşündü: Yine bir asker mi??
Arkasına döndüğü zaman şaşırdı, karşısındaki Konsey üyesi Makise Yura'ydı.
Akira eliyle sol gözünü kapatıp bağırdı.
— S-sana da zarar vermek istemiyorum! N-nolur uzaklaş!
Makise düşündü.
— Sen gerçekten insan öldüremiyorsun… o zaman onları neden öldürdün?
Akira yerdeki kıyafet parçasını aldı ve gözünü bağlamaya başladı.
— B-ben yapmadım, içimdeki ruh yaptı! Sana zarar vermemesi için uzaklaş!
Makise gülmeye başladı.
— Merak etme ben güçlüyüm.
Akira mor enerjisini çıkarmaya başladı.
— Benden uzak durmazsan durmanı sağlarım!
Makise parmağını çıtlattı. Akira, Makise'nin önündeki zemini büktü ve onu geriye doğru savurdu, ardından koşmaya başladı.
Fakat Makise bir anda Akira'nın önünde belirdi.
— Bu da neydi böyle yeri bükme falan mı?
Akira geriye savruldu. Ondan kaçamayacağını ve savaşması gerektiğinin farkına varmıştı bu yüzden göğe doğru yükseldi. Makise de aynı şekilde Akira'nın karşısına dikildi.
Akira mor kaosunu kullanarak büyük sarayı ikiye ayırdı ve Makise'nin üstüne doğru kapattı.
— Bu onu durdurur…
Makise üstüne kapanan sarayı yüzlerce parçaya ayırdı. Akira şaşırmıştı.
Makise tekrar Akira'nın karşısına dikildi.
— Bu beni öldürmek için yeterli değil.
Akira, Ares'in öldürme isteğini tekrar sezdi. Sol eli tekrar bilinci dışında hareket etmeye başlamıştı. Makise neler olduğunu anlamamıştı.
Akira bağırıyordu.
— Ares dur!!
Sol eli sol gözündeki kıyafet parçasını yırtıp yere attı. Akira, Makise'ye sertçe baktı.
Bir anda Makise'nin kafası kesildi ve yere düşmeye başladı. Akira kafasını aşağıya doğru eğdi, sol gözünü tutuyordu.
— Bu kadar yeter Ares!!
Akira kafasını tekrar kaldırdı ama bu sefer beklemediği bir manzarayla karşılaşmıştı.
Makise düşen kafasını eliyle tutmuştu ve yerine geri takıyordu. Akira donakaldı.
— B-bu nasıl mümkün olabilir.
Makise soğuk ve küçümseyici bir gözle Akira'ya baktı.
— Sen gerçekten güçlüsün fakat benim dengim değilsin.
Makise elini yukarı kaldırdı ve sağa doğru kaydırdı. Çok yüksek bir enerji dalgası Akira'yı vurup saraya doğru gitti. Akira arkasını döndüğünde 12 sarayın hepsinin paramparça olduğunu gördü.
İçinden geçirdi: Bu nasıl bir güç böyle!
Makise ise sanki bir şeye şaşırmış gibiydi. Soğuk sesiyle konuştu.
— Sen benim piyonum olmaya uygunsun…
Akira şaşırdı.
— Piyon—
Akira sözünü tamamlayamadan Makise karşısında belirdi ve alnına sertçe vurdu. Akira'nın gözleri kapandı ve yere doğru düşmeye başladı.
Makise ise Akira'yı havada tuttu. Elini şıklattığında bir anda etraf değişti, yıkılmış saraylar yerinde duruyordu sanki hiçbir şey olmamış gibiydi.
Makise ağır adımlarla 12 sarayın ortasındaki kafese doğru gitti, Akira'yı kafese fırlattı ve kapısını kapattı.