LightReader

Chapter 64 - İHANETİN AYAK SESLERİ

Hazal'ın Anlatımı

Boran'ın

sözleri kulaklarımda yankılanıyordu:

"Seni sensiz bırakacak tek şey… ölüm olur Hazal. Ve ben ölmeden, bu gölgeleri yakıp kül edeceğim."

O an gözlerim dolmuştu. Onun yanındayken bile içimde tarifsiz bir korku vardı. Çünkü karşımızda artık sıradan düşmanlar değil, gölgelerden çıkan bilinmez bir güç vardı.

Ama bilmediğim başka bir şey daha vardı: İhanet, en yakınımızda nefes alıyordu.

---

Gece eve döndüğümüzde Boran sessizdi. Derin düşüncelere dalmış, elindeki kâğıdı defalarca okuyor, her satırda daha da öfkeye gömülüyordu.

Ben ise onun yüzünü izliyordum. Her kırışıklığında savaşın izleri vardı.

O an anladım ki Boran yalnızca benim değil, koca bir dünyanın yükünü taşıyordu.

"Boran…" dedim usulca.

Gözlerini bana çevirdi. İçinde fırtınalar kopuyordu.

"Kim bu gölgeler? Neden seni seçtiler?"

Cevap vermedi. Sadece elimi tuttu. Ama parmaklarının titremesi, bana her şeyden daha çok şey söyledi.

---

Sabah olduğunda evin içi olağanüstü bir sessizliğe bürünmüştü. Cemal erkenden çıkmıştı. Çetin ise koridorlarda volta atıyordu. Ama o gün hepsinin yüzünde bir tedirginlik vardı.

Boran kahvesini içerken aniden bana döndü.

"Hazal, bu evin içinde bile dikkatli ol. Herkese güvenme."

Sözleri içime buz gibi işledi. Çünkü Boran, kolay kolay şüphe etmezdi. Eğer ediyorsa… mutlaka bir şey sezmişti.

---

Öğleden sonra kapı çaldı. Gelen, Boran'ın en eski dostlarından biri, aynı zamanda sağ kolu sayılan Cemal'di. Yüzünde tuhaf bir gerginlik vardı.

"Abi, sana söylemem gereken bir şey var," dedi, sesi çatlak çıkıyordu.

Boran başıyla işaret etti, ikisi çalışma odasına geçti. Ben ise istemeden kulak kesildim.

Cemal'in sesi kısık ama öfkeliydi:

"Abi, gölgelerin içimizde bir muhbiri var. Bizi içeriden izliyorlar. Ama kim olduğunu bulamadım."

Boran'ın yumruğu masaya vurdu.

"Demek ki şüphelendiğim doğruymuş…"

Kalbim sıkıştı. İçimizde biri, bize ihanet ediyordu.

---

Gece olduğunda koridorda sessizce yürürken kulağıma fısıltılar geldi. Adımlarımı yavaşlattım. Çetin, telefonla konuşuyordu.

"Evet… merak etme, yarın teslim edilecek. Boran hiçbir şeyden şüphelenmiyor."

Nefesim kesildi. Dizlerim titredi.

Çetin…?

O an fark ettim ki ihanetin ayak sesleri çoktan başlamıştı.

---

Kalbim deli gibi çarpıyordu. Koşarak odama girdim, ama Boran'a hiçbir şey söyleyemedim. Çünkü emin olmadan böyle bir suçlamada bulunamazdım.

Ama gözlerim dolarken fısıldadım:

"Boran… eğer ihaneti bulamazsan, bu gölgeler bizi yok edecek."

Ve içimden bir ses, çok yakında kanla sınanacağımızı söylüyordu.

More Chapters