Taksi, Sevim'in oturduğu apartmanın önünde durduğunda, Ferkan'ın kalbi göğüs kafesinde bir savaş davulu gibi atıyordu. Gecenin sessizliğini yırtan tek şey kendi nefesinin sesiydi. Binanın üçüncü katındaki pencerelerden birinde solgun bir ışık sızıyordu. O ışık, Ferkan için hem bir umut hem de bir tehlike işaretiydi.
Binanın kapısından süzülüp rutubetli merdivenleri ikişer ikişer tırmandı. Dairenin kapısına geldiğinde bir an duraksadı. İçindeki öfkeyi, yerini buz gibi bir soğukkanlılığa bırakması için zorladı. Zili çaldı. Cevap yok. Yumruğuyla kapıya daha sert vurdu. "Aç kapıyı, Kenan!" diye bağırdı. "Orada olduğunu biliyorum!"
Birkaç saniye sonra kilit sesi duyuldu ve kapı aralandı. Karşısında, kan çanağına dönmüş gözleri, dağınık saçları ve yüzündeki alaycı sırıtışıyla Kenan duruyordu. İçeriden ağır bir alkol kokusu geliyordu.
"Vay vay vay... Kahramanımız da gelmiş," dedi Kenan, kapıyı kapatmaya çalışarak.
Ama Ferkan daha hızlıydı. Omzuyla kapıyı iterek içeri daldı. Gözleri anında odayı taradı. "Sevim nerede?" diye sordu, sesi bir hançer gibi keskindi.
"Karım nerede mi?" diye güldü Kenan. "Onu odasına kapattım. Terbiyesizliğini öğrenmesi için. Senin gibi adamlardan uzak durmayı..."
Ferkan, Kenan'ın cümlesini bitirmesini beklemedi. Üzerine atıldı. Bu, bir sokak kavgası değildi; bu, bir can pazarıydı. İki adam, küçük oturma odasında boğuşmaya başladılar. Sehpa devrildi, vazolar kırıldı. Ferkan'ın tek hedefi, Kenan'ı aşıp kilitli kapıya ulaşmaktı. Kenan ise yılların birikmiş hıncını ve kıskançlığını kusuyordu.
Yatak odasından Sevim'in çığlıkları ve kapıya vuruşları duyuluyordu. "Durun! Ne olur durun!"
Bu ses, Ferkan'a inanılmaz bir güç verdi. Vücudunun her zerresindeki adrenalinle, Kenan'ı altına almayı başardı. Tam yüzüne son ve en sert darbeyi indirmek için yumruğunu kaldırmıştı ki, yatak odasının kapısı büyük bir gürültüyle kırıldı ve Sevim dışarı fırladı. Yüzü gözyaşları içindeydi, elmacık kemiği morarmıştı.
"Ferkan, dur!" diye haykırdı. "Değmez! Onun için kirletme ellerini!"
Ferkan, Sevim'in sesindeki acı ve kararlılıkla kendine geldi. Altında çaresizce debelenen adama baktı. Bütün öfkesi bir anda sönüp gitti. Bu adam, nefretini bile hak etmiyordu. Yavaşça üzerinden kalktı.
Yerdeki Kenan'ı yok sayarak doğrudan Sevim'e yürüdü. Morarmış yüzünü avuçlarının arasına aldı. "İyi misin?" diye fısıldadı.
Sevim sadece başını salladı, gözleri Ferkan'ın gözlerindeydi.
"Gidiyoruz buradan," dedi Ferkan. "Hemen şimdi."
Sevim'in eşyalarını almasına bile izin vermedi. Elinden tuttuğu gibi, onu harabeye dönmüş oturma odasından, yerde yatan Kenan'ın yanından ve o kabus dolu evden çıkardı. Kırık kapıdan geçip merdivenleri indiler ve kendilerini gecenin serinliğine attılar.
Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Ceplerinde ne kadar para vardı, yarın ne olacaktı, hiçbir fikirleri yoktu. Ama el ele, o karanlık sokakta dururken, ilk defa gerçekten özgürdüler. Ve şimdilik bu, onlara yetiyordu.