LightReader

Chapter 33 - Gizli Görev

Akira, odasında ablası Mira ile çekilmiş fotoğraflarına bakıyordu. Mira'nın ölümünü araştırmak istiyordu. Bunun intihar olmadığından emindi, ancak en son ablasının ölümünü araştırmaya çalıştığında bedenine Valtherion girmişti. Şimdi ise içinde tarif edilemez bir huzursuzluk vardı. Sanki kötü bir şeyler olacak gibiydi… Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Ablasının fotoğrafına bakıp düşünmeye başladı.

— Bunu kesinlikle çözmeliyim ama… Katili bulduktan sonra ona ne yapacağım? Onu öldürecek miyim? Bu işi intikam için mi araştıracağım? O zaman gerçekten eski hayatıma dönebilecek miyim? Ya bu yaptıklarımın sonucunda büyükannemle büyükbabamın başına bir şey gelirse…

Akira sessizce fotoğrafa baktı ve sonunda onu masaya bıraktı. Yumruklarını sıktı, beline kara kılıcını, sırtına ise Setsuna'yı takıp hızlı adımlarla odasından çıktı.

Büyükannesi ve büyükbabası, Akira'yı kılıçlarını kuşanmış, dışarı çıkmaya hazır hâlde görünce şaşırdılar.

Büyükannesi seslendi:

— Akira, nereye gidiyorsun? Daha yeni geldin. En azından biraz daha kalsaydın.

Akira büyükannesine sarıldı.

— Yapmam gereken bir iş çıktı. Yakında döneceğim.

Büyükbabası yanına geldi.

— Tamam ama unutma… Ne zaman bir şey danışmak ya da anlatmak istersen seni dinlemeye her zaman hazırız.

Akira başını salladı ve evden çıktı. Saraya doğru yürümeye başladı. Daha yeni ayrılmıştı ama ablasının katilini bulması gerekiyordu. Katili bulduktan sonra saraydan kalıcı bir şekilde ayrılıp büyükbabası ve büyükannesiyle birlikte hayatına devam etmeyi planlıyordu.

Eldravon'da yavaş adımlarla ilerliyordu. Şehir her zamanki gibi kalabalıktı. Kısa bir süre yürüdükten sonra Sato ve Reina'yı kapıda gördü. Selam vererek içeri girdi.

Arisawa'nın sarayına doğru yöneldi. Sarayın büyük kapısı açıktı; sanki Akira'nın geleceğini biliyormuş gibiydi. Akira yavaşça yukarı çıktı, içinde hâlâ kötü bir his vardı. Arisawa'nın odasına girdiğinde, Arisawa masasında oturmuş ona doğru bakıyordu.

Akira biraz şaşırmıştı.

— Geleceğimi nereden biliyordun?

Arisawa ciddi bir ses tonuyla cevapladı:

— Bundan emindim. Çünkü gerçekleri öğrenmek ve intikam almak istiyorsun.

— Ortada gerçekten bir katil var mı?

— Evet, var. Bunu uzun süre araştırdım fakat hiçbir şey öğrenememiştim. Böyle giderse hiçbir zaman da öğrenemeyecektim.

Akira merakla sordu:

— Peki nereden biliyorsun?

— Elime bilinmeyen biri tarafından bir not ulaştı. Hiçbir şey net değil ama bu not tüm gizemli parçaları birleştiriyor. Gerçek olma olasılığı yüksek.

— Eline geçen bilgiyi söyleyecek misin artık?

— Azıcık sabırlı ol… Her neyse, baş şüphelimiz Konsey üyesi Daiki Hanabusa.

Akira şaşırdı.

— Bir konsey üyesi mi?

— Evet. Daiki'den daha önce krallıkta gizli kumar salonları açmasından dolayı şüpheleniyordum. Bu doğruysa Mira'yı öldürenin o olması da muhtemel.

— Neden gidip onu buraya getirmiyorsun? Güzelce söylemezse zorla öğreniriz.

— Dalga mı geçiyorsun? O bir konsey üyesi.

— Ee, sen de bir konsey üyesi değil misin?

Arisawa iç çekti.

— Gerçekten yönetim hakkında hiçbir fikrin yok.

Akira homurdandı.

— O zaman bilginin doğruluğunu nasıl öğreneceğiz?

Arisawa güldü.

— Bu yüzden seni çağırdım, yoksa kendim hallederdim. Ve eğer onun Mira'nın katili olduğunu öğrenseydim…

Arisawa'nın yüzü bir anda karardı.

— Onu öldürürdüm.

Akira düşündü.

— Peki ben senin yapamayacağın ne yapacağım?

— Daiki bir ticaret adamı ve şanslısın ki yakın zamanda yetenekli bir genç askere ihtiyacı olduğunu söyledi.

— Ama ben ticaretten anlamam ki!

— Sen sadece ticaret kafilelerini hırsızlardan koruyacaksın. Bu süreçte de Daiki'ye yaklaşacak ve sana güvenmesini sağlayacaksın. İşte o zaman sana yaptığı yasa dışı ticaretten bahsetmeye başlar.

— Tamam, planı anladım ama onun yerine gizlice Daiki'yi köşeye sıkıştırıp ona sorsam ya? Maskeyle yapsam, kimin yaptığını anlamaz bile.

— Zaten bunu yapmak için ona yaklaşıyorsun.

Akira sorgulamaya başladı. Plan ona mantıksız gelmeye başlamıştı.

— O zaman ona yaklaşıyorum…

— Onunla baş başa kalabilmek için bile son derece güvendiği bir askeri olmalısın. O yüzden bu zor bir görev.

— Anladım… Son bir soru: Diyelim ki baş başa kaldık, onu tehdit ettim ve Daiki'nin katil olduğunu öğrendim. Ne yapmamı istersin?

Arisawa soğuk bir sesle konuştu:

— Ne istersen… Ama ortalığı temizlemen lazım.

Akira yumruklarını sıktı.

— Göreve ne zaman başlayacağım?

— Başlamak için en fazla 2-3 günün var.

— O zaman hemen başlayacağım.

— Sen bilirsin. Daiki'nin ticaret merkezi Eldravon'un tam ortasında. Başvuruyu oraya yapacaksın.

Akira arkasını döndü. Tam çıkacakken konuştu:

— Bağımlılığına son vermelisin.

Arisawa bir şey demedi.

Akira odadan çıktı ve kapıyı sertçe kapattı. Ablasının intikamını almak istiyordu, bu yüzden hiç vakit kaybetmeden Eldravon'un merkezine doğru yürüdü. "Daiki Ticaret Merkezi" yazısını görene kadar ilerledi. Yazıyı görünce durdu ve kapının önündeki iş ilanını fark etti. Bu, Arisawa'nın bahsettiği işti. İçeri girdi.

İki katlı, geniş bir ahşap dükkândı. Yan tarafta ahşaptan koliler ve at arabaları duruyordu. İçeri girdiğinde karşısında bir danışma masası, çalışanlar ve küçük bir restoran vardı. Restoran, uzak yerlerden mal getirenler için bir yemek yeri olarak kullanılıyordu.

Akira danışma masasına doğru yürüdü. Masadaki yaşlı bayan, elindeki gazetesine bakmaya devam ederken kibar bir sesle konuştu:

— Buyrun, neye bakmıştınız?

Akira hemen cevap verdi:

— Kapıdaki iş ilanını gördüm, başvurmak için geldim.

Yaşlı kadın Akira'ya yan gözle baktı:

— Sen asker misin?

Akira cebindeki armasını çıkardı ve kadına verdi:

— Evet, askerim. Adım Akira Valen.

Kadın, yandaki koltukları gösterdi. Orada iki kişi daha vardı.

— Tamam, şurada bekleyin. Birazdan patron yardımcısı gelecek ve aranızdan asker seçecek.

Akira başıyla onayladı ve koltuklardan birine oturdu. Koltuklarda iki tuhaf görünen kişi vardı.

Yeşil saçlı, kısa boylu çocuk Akira'yı incelemeye başladı:

— Merhaba! Benim adım Shion. Senin adın ne?

Akira içinden düşündü: "Bu çocuk burada ne arıyor ki?"

— Ben de Akira. Memnun oldum.

Shion, Akira'nın sırtındaki kılıcı inceledi:

— Güzel bir kılıca benziyor. Görebilir miyim?

Akira Setsuna'yı kınından çıkardı:

— Dokunmak senin için tehlikeli olabilir.

Yanındaki uzun yeşil saçlı adam sertçe konuştu:

— Abimle düzgün konuş! O 22 yaşında!

Akira şaşırdı:

— Ne? 22 yaşında mı? Ayrıca neden ona abi diyorsun?

Shion elini adamın kafasına koyup okşadı. Adam bundan hoşlanıyor gibiydi:

— Sakin ol Koharu. Belli ki görünüşümden dolayı yanlış anlamışsın.

Akira mahcup bir ifadeyle özür diledi. Shion devam etti:

— Ben ve Koharu kardeşiz, ben onun abisiyim.

Akira şaşkın şaşkın ikiliye bakıyordu.

— Anladım. Ben de Akira. Memnun oldum.

Koharu ve Shion arasında kısa bir sessizlik oldu. Akira devam etti:

— Bu kılıç özel bir kılıç. Sahibi dışındakilere zarar verir. Senin iyiliğin için dokunmamanı tavsiye ederim.

Shion elini geriye çekti:

— Anladım, beni düşündüğün için teşekkür ederim.

Koharu kollarını bağladı ve sessizce özür diledi.

Shion sohbet etmek ister gibi sordu:

— Neden burada işe kaydoldun?

Akira arkasına yaslandı:

— Özel bir sebebi yok. İlanda gördüm ve çalışmaya karar verdim.

Koharu asık bir ifadeyle söyledi:

— Madem askersin, neden böyle bir işte çalışmak istiyorsun ki?

Akira, Koharu'ya döndü:

— Peki ya siz? Siz de askersiniz.

Koharu hemen cevapladı:

— Bu aralar konsey üyeleri sırayla ölmeye başladı. Askerlerin hepsi büyük bir tehlikede olduğumuzu düşündük, bu yüzden askerliği bıraktık. Şanslıyız ki bıraktığımız gibi bu işi bulduk.

Akira güldü:

— Ben de bu sebeple buradayım.

Shion gülümsedi:

— Ölmekten korktuğumuz için bizi azarlarsın zannetmiştim.

Akira biraz şaşırmıştı:

— Ölmekten korkmak gayet normal. Her insan ölümden korkar.

Koharu, Akira'ya dönerek kısık sesle sordu:

— Peki sen ölümden korkuyor musun?

Akira biraz düşündü:

— Tabii ki korkuyorum!

Koharu sert bir sesle konuştu:

— Yalan söylüyorsun.

Shion tuhaf bir şekilde Koharu'ya baktı:

— Yalan dedektörüne mi takıldı?

Koharu başını sallayarak onayladı.

Shion gülümsedi:

— Demek ki senin gibi korkusuz insanlar da varmış.

Akira yumruklarını sıktı:

— Ama ben güçsüzüm…

Üçlünün yanına bir adam geldi. Tuhaf bir şapka takıyordu, neşeyle konuştu:

— Daha iş başvurusuna girmeden kendini küçümsemek iyi değil! Moralini yükseltmelisin!

Üçü de adama döndü ve aynı anda sordular:

— Sen de kimsin?

Adam tuhaf bıyığını ve sakalını tutarak cevapladı:

— Ben patron yardımcısı, mükemmel Asahi. Hepinizi şartsız işe alacağım ama öncelikle üçer soru soracağım.

Üçlü şaşırdı.

Asahi tekrar konuştu:

— İlk soru: Neden işe girmek istiyorsunuz?

Shion cevapladı:

— Askerlik bana göre olmadığı için ayrılmak istedim, fakat işsiz kalmak da istemedim.

Koharu ekledi:

— Ben de abimle aynı amaçtan geldim.

Asahi elini bıyığına götürdü:

— Anladım, mantıklı bir sebep. Peki ya sen?

Akira cevapladı:

— Askerlikten sıkıldım. Sürekli sarayda duruyorduk.

Asahi soruyu değiştirdi:

— O zaman ikinci soru! Ne tür enerji kullanıyorsunuz, bana gösterin!

Shion ve Koharu elinden elektrik çıkardı:

— Biz elektrik enerjisi kullanıyoruz.

Asahi, Akira'ya döndü.

Akira gülümsedi:

— Ben ruh taşıyıcısıyım. Ama aynı zamanda kendimde de güçlü bir enerji var.

Asahi merakla sordu:

— Gösterebilir misin?

Akira sırtındaki Setsuna'yı çıkardı:

— Enerjimi direkt olarak göstermem biraz tehlikeli çünkü sadece bir kez kullandım. Ama bu kılıç üzerinden gösterebilirim; bu özel, enerji yüklemesi yapılabilen bir kılıç.

Asahi başıyla onayladı.

Akira kılıcını iki eliyle tuttu ve gözlerini kapattı. Kılıç bir anda mosmor olup parlamaya başladı. Restorandakiler şaşkınlık içinde etrafa baktı. Kılıç çok yüksek bir enerji saçıyordu.

Asahi neredeyse yere düşecekken koltuktan tutundu ve endişeli bir şekilde konuştu:

— Tamam, bu kadarı yeterli.

Akira gözlerini açtı ve kılıcını sırtına koydu.

Shion ve Koharu da çok şaşırmıştı.

Asahi tekrar karşılarına dikildi:

— Son soru! Hayallerinizi anlatın!

Shion cevapladı:

— Kardeşimle başkentte güzel ve müstakil bir evde mutlu şekilde yaşamak.

Koharu başını salladı:

— Benim hayalim de bu.

Asahi tekrar Akira'ya döndü ve tuhaf şapkasını tutarak sordu:

— Senin hayalin ne?

Akira önce düşündü, sonra soğuk bir sesle cevapladı:

— Çok paramın olması.

Asahi gülümseyip kollarını iki yana açtı:

— Hepiniz işe alındınız! Şimdi vakit kaybetmeden ilk taşımacılığınızı yapacaksınız! Ve ondan sonra patronla tanışacaksınız!

Akira şaşırmıştı; bunun bu kadar kolay olmasını beklemiyordu.

— Patron mu?

Asahi arkasını dönüp yavaşça uzaklaştı:

— Evet! Patron Daiki! Taşımacılık görevinizi danışmandan alabilirsiniz!

Shion ve Koharu birbirine bakıp gülmeye başladı:

— Sonunda bunu yapacağız abi.

— Evet, yıllardır beklediğimiz ve planladığımız şeyi.

Akira anlam veremedi:

— Neyi yapacaksınız?

Shion konuyu değiştirmeye çalıştı:

— Hiçbir şey. Hadi görevimizi alalım.

Akira bir şeyler planladıklarını anladı fakat üstlerine gitmek istemedi. Danışmanın yanına gitti. Yaşlı kadın onlara bakıyordu.

Akira sertçe konuştu:

— Tuhaf şapkalı adam, bize taşıma görevi vermen gerektiğini söyledi.

Yaşlı kadın ilgisizce Akira'nın eline bir kâğıt verdi ve at arabasını işaret etti. Sonra gazetesini alıp okumaya devam etti.

Akira dışarıya, atların olduğu yere yöneldi. İçinden düşündü: "Bu kâğıtta ne yazıyor, hiçbir fikrim yok. Sanırım at arabalarının başında bekleyen adamlara vereceğiz."

Atların olduğu yere girince içeride altı at arabası ve arabaların içinde çok sayıda ahşap koli gördü. Adamlardan birinin yanına gitti:

— Merhaba, bu kâğıdı sanırım size vereceğiz.

Adam kâğıdı alıp inceledi, sonra Akira'ya baktı:

— Evet, biz de sizi bekliyorduk. Ben bu kafilenin sahibinin kardeşiyim. Adım Rikuya.

Shion neşeli bir sesle konuştu:

— Ben Shion, bu da kardeşim Koharu.

Akira ekledi:

— Ben de Akira. Memnun oldum.

İçerideki koliler Akira'nın dikkatini çekti. Rikuya bunu fark etti ve açıkladı:

— Bu kolilerin içerisinde alkol var. Velmorya'dan Buzul Borealis Krallığı'na alkol götürüyoruz ve orada satıyoruz. Orada bir gün dinlendikten sonra, buraya getireceğiz.

— Anladım, bu yorucu olacak.

Shion araya girdi:

— Borealis Krallığı'na gitmek nereden baksan bir gün sürer. Kesinlikle yorucu olacak, ayrıca orası buzullarla kaplı bir krallık!

Rikuya güldü:

— Evet, istemiyorsan işi kabul etmeyecektin.

Shion elini kafasına götürdü:

— Bunu biliyorum… Sanırım katlanabilirim.

Rikuya Shion'u omzundan tuttu:

— O zaman son eşyaları taşımama yardım edin, sonra yola çıkalım.

Shion başını salladı ve hemen yükleri ata taşımaya başladı. Akira ve Koharu da yardım etti. At arabaları dolduktan sonra sürücüler atları tuttu ve yola hazırlanıldı. Akira, Shion ve Koharu ise at arabasından boş olan bir yere yan yana oturdular. Atlar ilerlemeye başladı. Yolculuğa çıkmışlardı. Dışarıyı seyrederek birbirlerini tanımaya çalıştılar.

Shion, Akira'ya sordu:

— Abin, ablan falan var mı?

Akira cevapladı:

— Ablam vardı, ben küçükken vefat etti.

Shion hüzünlendi:

— Geçmiş olsun.

Akira merakla Shion'a baktı:

— Peki sizin başka kardeşiniz var mı?

Shion ve Koharu'nun morali bir anda bozuldu, suratları düştü. Akira şaşırdı:

— Sanırım anlatmak istemiyorsunuz?

Koharu soğuk bir sesle konuştu:

— Bir kardeşimiz daha vardı… bir görev sırasında öldürüldü…

Akira, Koharu'ya döndü:

— Üzüldüm…

Shion konuyu değiştirdi:

— Benim küçükken hayalim konsey üyeleri kadar güçlü bir asker olmaktı. Asker olduktan sonra başlarda eğlendim, eğlenceliydi. Fakat ölüme yaklaştıkça korkunç bir hâle geldi ve hayalimi bıraktım… Akira, senin gerçekten hiç hayalin yok mu?

Akira yumruklarını sıktı, suratı ciddileşti:

— Ben kral olup barışın hükmettiği, zenginin fakiri ezmediği, herkesin mutlu bir hayat yaşadığı bir dünya yaratmak istiyordum. Bu benim hayalimdi.

Shion, Akira'ya şaşkın şaşkın bakıyordu.

Akira güldü:

— Çok utanç verici bir hayal değil mi?

Shion gülümsedi; alay etmekten çok destek verici görünüyordu:

— Bence çok güzel bir hayalmiş.

Akira bu tepki karşısında donakaldı. Aklına ölmüş arkadaşı Yui geldi; o da böyle söylemişti. Yui'yi hatırlayınca istemsizce gözyaşları aktı. Fark edilince hemen koluyla gözyaşlarını sildi.

Shion şaşırdı:

— İyi misin Akira?

Akira başını salladı:

— İyiyim… sadece biraz yorgunum.

Koharu araya girdi:

— Sırayla nöbet tutalım, yolumuz uzun olacak.

Shion, Koharu'ya döndü:

— Bu iyi bir fikir. O zaman ben ve Akira uyuyalım, birkaç saat sonra ya da bir tehlike olursa bizi uyandırırsın.

— Tamam, yatabilirsiniz.

Akira uzandı ve gözlerini kapattı.

——————

Akira gözlerini açtığında Shion ve Koharu bağırarak onu uyandırmaya çalışıyordu. Yavaşça kalktı ve gözlerini ovuşturdu:

— Ne oldu?

Koharu bağırdı:

— Düşman! Hırsızlar belirdi! Acil gel!

Akira hızlıca doğruldu, kılıçlarını yanına aldı ve dışarı çıktı. Etrafları sarılmıştı; yaklaşık 20 kişi vardı. En başlarındaki adam Rikuya ile konuşuyordu. Akira kılıcını çekti ve hemen yanlarına gitti.

Maskeli adam Rikuya'ya baktı:

— Gerçekten savaşacak mısınız? Sayıca azsınız?

Rikuya soğuk bir sesle konuştu:

— Ne istiyorsunuz?

Maskeli adam at arabalarını işaret etti:

— Beş tanesini alacağız.

Rikuya sinirlendi:

— Zaten altı tane at arabası var!

Adam güldü:

— İşte bir tanesini size bırakacağız.

Akira yanlarına geldi, kılıcı havadaydı.

Rikuya, Akira'ya kılıcını indirmesi için işaret verdi ama Akira anlamadı:

— Neden kılıcımı indireyim? Görevim hırsızları etkisiz hâle getirmek değil mi?

Shion, Akira'nın kulağına fısıldadı:

— Akira, burada yirmi kişi var, üçümüz kazanamayız.

Akira adama sertçe baktı:

— Bay Rikuya, saldırı emri verin, size garanti ediyorum, hepsini etkisiz hâle getireceğim.

Maskeli adam kahkaha attı:

— Şuna izin verin saldırsın, yoksa elinizdeki tek at arabasını da alırız.

Rikuya istemese de izin verdi.

Akira, Shion ve Koharu'yu omzundan tuttu:

— Sorun yok, bu iş bende.

Akira elindeki Setsuna'yı öne doğru uzattı ve mor enerjisini dışa doğru vurdu. Bir anda çok büyük bir enerji dalgası oluştu, ağaçları yerinden çıkarmaya başladı. Herkes şaşkınlıktan donakaldı. Maskeli adam korkmuştu; bu darbe onu vurursa kesinlikle ölecekti. Adam askerlerine geri çekilme emri verdi ve hepsi geri çekildi. Ardından Akira kılıcını yerine koydu:

— Artık yolculuğa devam edebiliriz…

Rikuya içinden geçirdi: "Bu sefer sağlam bir askerimiz var. Bu iyi oldu!"

Herkes atlara bindi. Akira etrafta karlar olduğunu yeni fark etti; neredeyse buzlar krallığı Borealis'e gelmişlerdi.

More Chapters