Akira ve Raiga, gün batımında Velmorya'ya doğru ağır adımlarla yürüyordu. Akira'nın sırtında baygın hâlde Arisawa vardı; Raiga ise elinde kıyafetlere sarılmış kemikleri taşıyordu. Bu, Yui'den geriye kalan son şeylerdi. Yolculuk boyunca ikisi de tek kelime etmedi; sessizlik çökmüş, yüzlerine derin bir kasvet oturmuştu. Her ikisi de kanlar içinde, yorgun adımlarla ilerliyordu.
Akira kafasını kaldırıp gökyüzüne baktığında Eldravon'un devasa giriş kapısını gördü. Saraya çok yaklaşmışlardı, ancak farkına bile varmamışlardı. Bir an için durdu, sesi neredeyse bir fısıltı kadar kısıktı.
— Gelmişiz…
Raiga hiçbir şey söylemeden yürümeye devam etti.
Saray kapısına vardıklarında, her zamanki gibi Sato ve Reina girişte bekliyordu. Sato, Akira'yı görünce elini sallayıp seslendi:
— Akira!
Akira tepki vermedi, ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi. Raiga da duraksamadan yoluna devam edince Sato öfkeyle öne atıldı. Tam o sırada Akira elini kaldırıp Sato'nun omzuna dokundu. Bu küçük hareket bile Sato'ya bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettirmişti. Şaşkın bakışlarla Akira'ya döndü.
Reina her zamanki alaycı sesiyle konuştu:
— Ne bu kasvetli hava… Hem sırtındaki adam da kim?
Akira başını çevirmeden, soğuk bir ses tonuyla cevap verdi:
— Arisawa Riven. Savaş sırasında bayıldı.
Sato merakla sordu:
— Peki ya diğerleri? Çok daha fazla kişi gitmiştiniz.
Akira yumruklarını sıktı, sesi kısık ve titrek çıktı:
— Hepsi… öldü.
Sato ve Reina donakaldı.
Akira ağır adımlarla yürümeye devam etti. Arisawa'nın sarayına vardığında kapıyı çaldı. Kapıyı açan hizmetli, Akira'nın sırtındaki Arisawa'yı görünce şaşkınlıkla bağırdı:
— Bay Arisawa'ya… ne oldu böyle?!
Akira cevap vermedi. Sessizce büyük merdivenlerden yukarı çıktı ve Arisawa'yı odasına götürdü. Yatağa yatırıp tam dışarı çıkacakken Arisawa birden doğrulup başını tutarak konuştu:
— Akira… bana ne oldu? En son hatırladığım, Kael'le savaşıyordum.
Akira'nın yüzü hâlâ asıktı.
— Kael'le dövüşürken… ağzından beyaz köpükler çıkararak bayıldın.
Arisawa şaşkın bir ifadeyle kekeledi ve sahte bir gülümseme takındı:
— Sanırım… bedenim çok yorulmuş olmalı…
Akira yumruklarını sıktı. Gözlerini dikerek sert bir sesle konuştu:
— Noa öldü. Kuronuma öldü. Bayan Makise de muhtemelen ölmüştür… ve en önemlisi… Yui öldü.
Arisawa'nın yüzü dondu. Ardından üzüntülü bir sesle mırıldandı:
— Üzgünüm…
Akira sertçe yumruğunu duvara vurdu. Kapıya yönelirken soğuk bir sesle devam etti:
— Sen güçlüydün… belki de onları durdurabilecek kadar güçlüydün. Ama senin yüzünden hepsi öldü.
Arisawa hemen karşı çıktı:
— Zaten limitlerime ulaştığım için bayı—
Akira sözünü kesti:
— Sen kötü bir uyuşturucu bağımlısısın.
Arisawa donakaldı, kekeliyerek itiraz etti:
— B-bunu nereden çıkarıyorsun? Bir konsey üyesine iftira atamazsın!
Akira kapıya doğru yürüdü, fısıldayarak konuştu:
— Acınası hâldesin.
Kapıyı sertçe kapattı ve uzun koridordan konseye giden odaya doğru yürümeye başladı.
Odaya girdiğinde içeride Raiga vardı. Konsey masasının yanında, yerde oturuyordu. Kafasını hafifçe çevirip Akira'ya baktı.
— Konseyi çağırdım.
Akira yanına çöktü.
— Askerliğe bir süre ara vereceğim… Sen ne yapacaksın?
Raiga gözlerini kapadı, sesi derindi:
— Bu beni son görüşün olabilir.
Akira şaşkınlıkla sordu:
— Bir yere mi gideceksin?
— Askerliği bırakacağım. Asker olmamın sebebi, güçlenip ailemin katilini öldürmekti. Ve bunu zaten yaptım.
Akira'nın gözleri büyüdü:
— Bundan emin misin?
Raiga yumruklarını sıktı.
— Arkadaşını bile koruyamayan biri, asker olmaya uygun değildir.
Akira cevap vermedi.
Kısa süre sonra konsey üyeleri birer birer odaya toplandı. Arisawa içeri girdiğinde Akira'ya sert bir bakış attı ama Akira umursamadı. Salonda sekiz kişi vardı. Sessizlik hâkimdi.
Akira ayağa kalktı, konseye doğru yürüdü. Raiga da aynı şekilde karşılarına geçti. Bir süre sessizlik devam etti. Sonunda Akira soğuk bir sesle konuştu:
— Noa, Kuronuma ve Makise öl—
Tam o sırada konsey odasının kapısı açıldı. Makise içeri girdi. Akira'nın üzerine ağır bir baskı çöktü. Donakaldı.
— S-sen… nasıl hayattasın?! O Volgrath'a ne oldu?!
Makise yerine otururken aldırmaz bir sesle cevapladı:
— Onu öldürdüm.
Akabane, Akira'ya dönerek konuştu:
— Ee, devam et.
Akira derin bir nefes aldı:
— Noa ve Kuronuma… Volgrath'lar tarafından öldürüldü.
Salona sessizlik çöktü. Kimisi şok olmuştu, kimisi ise bunu zaten bekliyordu.
Hoshigaki merakla sordu:
— Ruhlara ne oldu?
Raiga öne çıkıp cevapladı:
— Bizimle savaşırken öldüler.
Akabane kaşlarını çattı:
— Konsey üyelerinin öldüremediği kişileri… siz mi öldürdünüz?
Raiga başını salladı.
Akabane kahkaha attı:
— Saçmalık.
Arisawa araya girdi:
— Her neyse, söyleyecek başka bir şeyiniz var mı?
Raiga diz çöktü, saygılı bir ses tonuyla konuştu:
— Bana bu krallık için savaşma imkânı verdiğiniz için teşekkür ederim. Ama izninizle… ayrılmak istiyorum.
Arisawa kollarını bağladı.
— Tamam. Armanı çalışma odama bırak, istediğin zaman gidebilirsin.
Akira da diz çöktü.
— İzninizle… ben de ara vermek istiyorum.
Arisawa başıyla onayladı.
Raiga ayağa kalktı ve salondan çıktı. Akira, son kez Makise'ye baktıktan sonra o da arkasından ayrıldı.
Odasına döndüğünde eşyalarını toplamaya başladı. Zırhını dolaba asıp uzun uzun baktı. Bir zamanlar büyük bir gururla taşıdığı saray askerliği artık ona yabancı geliyordu. Yine de hayallerinden tamamen vazgeçmek istemiyordu. Armasını yatağın üstüne bıraktı, beline siyah kılıcını, sırtına ise Setsuna'yı takarak odasından çıktı.
Saray girişinde Sato'yla vedalaştıktan sonra evine doğru yürümeye başladı. Uzun süredir görmediği büyükannesi ve büyükbabasını göreceği için biraz mutluydu, fakat morali hâlâ bozuktu. Başını eğmiş, yavaş adımlarla yürüyordu. Arkasına baktığında saraylardan ne kadar uzaklaştığını fark etti. İhtişamlı Eldravon merkezinin yerini sessiz ve sakin bir köy almıştı.
Sonunda evlerini gördü. İki katlı, ahşap ve müstakil bir evdi; etrafı yemyeşil bahçelerle çevriliydi. Akira eve bakınca çocukluğuna dair hatıralar gözünde canlandı. Bahçeye yaklaşırken yeni çiçeklerin ekildiğini fark etti. Büyükannesinin bahçeyle artık daha çok ilgilendiğini düşündü.
Kapının önüne geldiğinde elini kaldırıp tıklatacakken tereddüt etti. Bir an düşündü, sonra kapıyı çaldı. İçeriden sesler geldi.
— Hayatım, kapı çalıyor.
— Tamam, açıyorum.
Kapıyı büyükannesi açtı. Akira'yı görünce önce şaşırdı, ardından sevinçle ona sarıldı.
— Evine hoş geldin, Akiracığım.
Akira kısık bir sesle cevap verdi:
— Hoş buldum.
Büyükbabası, Akira'nın sesini duyar duymaz koşarak geldi ve ona sıkıca sarıldı. Yüzüne dikkatle baktı; moralinin bozuk olduğunu hemen anlamıştı. Bu, Akira'nın çocukluğundan beri değişmemişti. Akira hiçbir zaman büyükbabasına yalan söyleyemezdi.
Eve girdiklerinde kapı kapandı. Akira'yı salondaki koltuğa oturttular.
Büyükbabası yanına oturdu.
— Akira, anlat bize… ne oldu?
Akira başta cevap vermedi, sonra büyükbabasına bakıp hafifçe gülümsedi.
— Bir şeyim yok.
Büyükbabası da aynı şekilde gülümsedi. Üstüne gitse de Akira'nın konuşmayacağını biliyordu. O, küçüklüğünden beri yaşadığı sorunları içinde tutmayı tercih ederdi.
Akira saray askerliği boyunca yaşadıklarını ve tanıştığı kişileri büyükannesi ve büyükbabasına anlattı. Akşama kadar sohbet ettiler. Gün batınca Akira odasına çekildi ve yatağına uzandı. Eline kılıcı Setsuna'yı aldı, kılıcına bakarak düşünmeye başladı.
— Acaba ben de Raiga gibi askerliği bıraksam mı… Asker olduğumdan beri etrafımdaki insanlar ölüyor. Bu beklediğimden çok daha karanlık… Belki de ihtiyacım olan şey, buraya dönüp büyükannem ve büyükbabamla huzurlu bir hayat yaşamak…
Akira düşüncelerine dalmışken Valtherion'un sesi kulağında yankılandı.
— Akira.
Akira cevap vermedi. Bu kez Valtherion, Akira'nın yatağının yanındaki koltukta belirdi.
— Akira, cevap ver!
Akira kılıcını kınına koydu ve sertçe Valtherion'a baktı.
— Ne var?!
Valtherion sinirlendi.
— Düzgün konuş, velet!
Akira bir şey demedi, tavana boş gözlerle bakmaya devam etti. Valtherion arkasına yaslandı.
— Kael'le savaşırken fark etmiş olmalısın, içinde bir ruh daha var.
Akira soğuk bir sesle konuştu:
— Ares…
Valtherion şaşkınlıkla baktı.
— Demek onunla tanıştın…
Biraz sessiz kaldıktan sonra devam etti:
— O çok tehlikeli! Yüz sene önce ölmüş olması gerekiyordu ama şu an bir şekilde yaşıyor. Bu bizim için büyük bir teh—
Akira sözünü kesti.
— Kapa çeneni! Sadece beni rahat bırak. Artık gücünü istemiyorum… yalnızca huzurlu bir hayat istiyorum…
Valtherion cevap vermedi.
Akira devam etti:
— Ayrıca o çocuğa on yaşındayken işkence uygulayan muhtemelen sensin. Yoksa nasıl senin malikânende, bodrum katında bir Volgrath işkence görsün?!
Valtherion'un yüzünden pişmanlık okunuyordu.
— Evet, hatalar yaptım… Bundan pişmanım. Ama Ares'le ilgili bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Akira bağırdı:
— Beni rahat bırak! Çok istiyorsan sevgili oğlunla baş başa konuş. Bu işe beni katma!
Valtherion yavaşça yok olmaya başladı.
— Tamam, sen bilirsin… ama yakında tekrar görüşeceğiz. Çünkü Ares düşündüğünden çok daha tehlikeli.
Akira elini uzatıp yatağının yanındaki lambayı söndürdü, ardından gözlerini kapattı.
Sabah olunca büyükannesinin kahvaltı hazırlarken çıkardığı sesle uyandı. Daha önce hep bu şekilde uyanırdı; bir anlığına dejavu yaşadı. Perdelerin arasından içeri sızan güneş ışığı odayı aydınlatıyordu. Akira gözlerini ovuşturdu, yavaşça kalktı ve mutfaktaki kahvaltı masasına gitti. Büyükannesi çoktan hazırlık yapmıştı; ortalığa mis gibi kokular yayılıyordu. Sofraya ilk Akira oturdu, ardından büyükbabası geldi ve en son büyükannesi suyla birlikte masaya geçti.
Ailece güzel bir kahvaltı yaptılar. Akira bunu ne kadar özlediğini fark etti. Kahvaltısını bitirir bitirmez odasına gidip hazırlandı ve dış çitlerin üzerinden atlayarak dışarı çıktı.
Büyükannesi şaşkınlıkla seslendi:
— Akira, nereye gidiyorsun??
Akira gülümseyerek cevap verdi:
— Okula gidiyorum.
Büyükannesi tekrar seslendi ama Akira çoktan uzaklaşmıştı.
Evden ayrıldıktan kısa süre sonra yüzündeki gülümseme soldu, ifadesi yeniden ciddileşti. Yirmi dakikalık yürüyüşün ardından okula ulaştı. Aylar sonra ilk kez okula gidiyordu. Hiçbir şey yapmak istemediği bir dönemdi ama yaşadığı kötü şeyleri unutmak ve hayatına devam etmek istiyordu. Bu yüzden asker olmadan önceki hayatını tekrar yaşamaya karar vermişti.
Okula sırtında Setsuna ile girdi. Güvenlik görevlileri kılıcın gerçek olmadığını düşünerek ses çıkarmadı. Koridorda herkes ona bakıyordu; öğrenciler aylar sonra onu ilk kez görüyordu.
Sınıfa girdiğinde herkes şaşkınlık içindeydi. Akira'nın sandalyesi hâlâ boştu. Oturdu ve pencereden dışarı bakmaya başladı.
Sınıftaki kızlar, Akira'nın kısa süredeki değişiminden etkilenmişti. Aurası tamamen farklıydı. Bunu fark eden üç kişilik zorba grup, Akira'nın yanına geldi. Ortalarındaki kaslı çocuk çantasını alıp fırlattı. Akira umursamadı, hiçbir şey olmamış gibi pencereden bakmaya devam etti.
Bu sefer çocuk sinirlendi ve Akira'yı boğazından tutup yukarı kaldırdı. Sınıftakiler engellemeye çalışsa da çocuk bırakmıyordu.
— Bu bizim ezik değil mi? Havalı olduğunu falan zannediyor herhalde.
Sağındaki kısa saçlı çocuk da arkadaşını destekledi.
— Bu yarı mor yarı siyah saç da ne böyle! Güzel boya ama.
Akira'nın ifadesi değişmedi.
Solundaki uzun boylu çocuk ise Akira'nın kılıcına takıldı. Çok beğenmişti.
— Bu tam benlik bir kılıç!
Kılıcı tuttu, tam çekecekken Akira çocuğun elini sertçe kavradı.
— Senin iyiliğin için bunu yapmana izin veremem.
Çocuk kılıcı çekmeye çalıştı ama Akira'nın tutuşu çok güçlüydü.
— Sen kendini kim sanıyorsun—
Akira çocuğu kolundan yakalayıp sertçe duvara fırlattı. Diğerlerine de sert bir bakış attı. Çocuklar korkup yavaşça geri çekildi.
Fakat Akira'nın bu hareketinin sonucu kötü oldu. Kendini okulun kapısında, okuldan atılmış hâlde buldu. Yanlışlıkla çocuğun kaburgalarını kırmış ve hastanelik etmişti. Söylenerek evine doğru yürüdü. Aklındaki tek soru şuydu: Gerçekten eski hayatına dönebilecek miydi? Bu kesinlikle zor olacaktı.
Yavaş ve ağır adımlarla evine döndü. Kapıyı çaldı. Kapıyı yine büyükannesi açtı, yüzünde tebessüm vardı.
— Akira, odanda genç bir delikanlı seni bekliyor. Arkadaşın olduğunu söyledi.
Akira şaşırdı, odasına doğru yöneldi. Kapıyı açtığında koltuğunda not defterini okuyan Arisawa'yı gördü. İçeri girip kapıyı kapattı.
Arisawa not defterini indirip Akira'ya baktı.
— Büyükbaban ile büyükannen çok iyi insanlarmış.
Akira not defterini Arisawa'nın elinden aldı.
— Evet, öyledirler.
Akira hırkasını ve kılıcını çıkarıp astı.
Arisawa kılıca baktı.
— Okula gerçekten onunla mı gittin?
Akira sert bir ifadeyle döndü.
— Bir daha askerlik yapmayı düşünmüyorum. Mümkünse seni de bir daha görmek istemiyorum.
Arisawa ayağa kalktı.
— Biliyorum… Buraya sana gizli bir görev vermeye geldim. Tabii görevi istersen alırsın, istemezsen almazsın.
Akira kapıyı açtı.
— Gidebilirsin.
Arisawa'nın yüzü ciddileşti.
— Mira'yı öldürmüş olması muhtemel bir şüpheli var.
Akira donakaldı.
Arisawa, Akira'nın odasından çıktı.
— Eğer ilgini çektiyse saraya gel.
Akira yumruklarını sıktı.
— Ablamı öldüren kişi mi… Ne yapmalıyım?