Gökyüzünde açılan yarıklar, artık sadece karanlık değildi. Her biri, farklı boyutlara açılan devasa gözler gibi bakıyordu. İçlerinden, şekilleri tanımlanamayacak kadar yabancı, kıvrılan ve ışığı yutan varlıklar süzülüyordu.
Otobot sensörleri, hiçbir tanımlama yapamadı. Dosyalar "Tanımsız Tehdit" olarak işaretlendi.
Boğucuların Efendisi, yaralanmış olmasına rağmen gülümsedi.
— Bekçi… senin savaşın artık benim değil, dedi.
Ve zincirlerini göğe savurarak yeni gelenlere yol açtı.
İlk Temas
Yarıkların içinden çıkan ilk dalga, sıvı gölgelerden oluşuyordu. Her biri dokunduğu metali eritir, enerjiyi sömürürdü. Vadinin çelik duvarları, ilk kez görünmez bir asit tarafından deliniyordu.
Thermablade, plazma kılıçlarını yeniden oluşturdu, gölge ordusuna daldı. Kılıçlar her isabet ettiğinde, gölgeler parçalara ayrılıyor ama birkaç saniye sonra yeniden birleşiyordu.
Valkyros, ağır yaralı kanatlarıyla havalandı, Bekçi'nin yanına ulaştı.
— Bunlar ne?
Bekçi'nin bakışları donuktu. — Boşluğun Orduları… yıldızların ölümünde beslenirler. Buraya geldilerse, evrenin son perdesi açılıyor.
Üç Cephede Savaş
Vadide üç ayrı cephe oluştu:
1. Boğucu artıkları hâlâ saldırıyordu.
2. Efendi, zincirlerini hem Bekçi'ye hem de yeni ordulara karşı kullanıyordu.
3. Boşluğun Orduları, her şeyi yok eden bir sel gibi yayılıyordu.
Gravitor, yerçekimi bariyerlerini üst üste yığarak gölge ordusunu yavaşlattı. Ama bariyerler birer birer çöktüğünde, gövdelerindeki enerji hücreleri aşırı ısınmaya başladı.
— Devam edersem çekirdeğim çökecek… ama durursam vadinin yarısı düşer, diye fısıldadı kendi kendine.
Bekçi'nin Kararı
Yıldız Bekçisi, Efendi'ye odaklanmak istiyordu ama Boşluğun Orduları tüm enerjisini bölüyordu.
— Otobotlar! diye haykırdı, sesi tüm frekanslarda yankılandı. — Beni koruyun, bu yarıkları mühürlemeliyim!
Otobotlar, kalan güçleriyle savunma hattı kurdu. Sornatek'in patlamasından sağ kalan az sayıdaki savaşçı, plazma toplarını ardı ardına ateşledi. Vadinin zemini mavi beyaz patlamalarla doldu.
Efendi ile Son Yüzleşme
Bekçi mühürleme ritüeline başladığında, Efendi zincirlerini fırlattı. Zincirlerden biri Bekçi'nin kanadını parçaladı, diğeri göğsüne saplandı.
Ama Bekçi, acıya rağmen ışığını yoğunlaştırdı. Bir kanadı olmadan, tüm gücünü tek noktaya odakladı ve yarıklardan en büyüğünü kapattı. Gökyüzü bir anlığına sessizleşti.
Fakat kapatılan yarığın önünde Efendi belirdi.
— Senin ışığın ne kadar parlak olursa olsun, karanlığın açlığını durduramazsın, dedi ve zincirlerini tekrar savurdu.
Kıyametin Eşiği
Bekçi, kalan son enerjisini açığa çıkardı. Vadinin tamamı, yıldız tozu gibi parlayan bir sisle kaplandı.
Boşluğun Orduları geri çekildi, ama kalan yarıklardan uğursuz bir uğultu yükseliyordu.
Efendi ise geri adım atmadı; zincirleri göğe uzanıyor, başka yarıklar açmak için titriyordu.
Ironsurge'un parçalanmış gövdesinden hâlâ çalışan bir iletim modülü devreye girdi:
— Bekçi… eğer düşersen, biz düşeriz. Ama eğer kazanırsan, yıldızlar yeniden doğar.
Bekçi, Efendi'ye son kez baktı:
— O zaman yıldızların doğum sancısını birlikte yaşayacağız…
Ve iki güç, vadinin merkezinde çarpıştığında, gezegenin çekirdeği bile titredi.