Etrafına baktığında… bir hastane odasındaydı.
Beyaz duvarlar, loş ışık ve antiseptik kokusu… Az önce gördüğü kabusla kıyaslandığında burası fazlasıyla huzurluydu.
Yanında iki kişi oturuyordu.
Yui'nin gözleri ışıl ışıldı, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
— Akira… sonunda uyandın! Çok mutlu oldum!
''Gevezelik etme biraz.'' diye homurdandı Raiga, kollarını göğsünde kavuşturarak.
— Saatlerdir bağırıp çağırıyorsun. Bir susmadın, aptal.
Akira derin bir nefes aldı. Gözlerinde hâlâ korkunç bir bakış vardı. O an yaşadığı şeyler, üstüne koşup derisini koparan cesetler… hiçbirini unutamıyordu.
"…Ruh," dedi kısık sesle.
— Ruha ne oldu? Ayrıca… siz neden buradasınız?
Tam o sırada kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri siyah takım elbisesiyle Arisawa girdi. Üzerindeki soğuk, ilgisiz ifade hiç değişmemişti.
"Uyandın demek," dedi, sanki sıradan bir şeymiş gibi.
— Sen ve arkadaşlarını kendi takımım olarak seçtim.
Akira şaşkınlıkla doğruldu.
— B-ben… seçildim mi?
Arisawa başını hafifçe salladı.
— Evet. Konsey senin risklerini tartıştı. Ama sonuç olarak dün Ruh ile anlaşma yaptın."
Akira kaşlarını çattı.
— Ruh ile olan anlaşmam… ne oldu?
Arisawa yürüyüp Akira'nın sağ kolunu kavradı. Kolunda siyah bir dövme belirmişti. Çarpık, uğursuz çizgilerden oluşuyordu.
Akira'nın gözleri büyüdü.
— B-bu… ne?!
Yui ve Raiga da irkilmişti.
Arisawa ifadesizce konuştu:
— Bu, ruhla anlaşma yaptığının işareti. Hatırlamıyor musun?
Bir süre sessizlik oldu. Akira başını ellerinin arasına aldı, zihnini zorladı. Anı parçaları zihnine doldu. Anlaşma… bedel… Göz bebekleri titredi. Suratına korkunç bir ifade oturdu.
Raiga kaşlarını çattı.
— Hey, aptal… bu bakışlar da ne böyle?
Arisawa gözlerini araladı.
— Akira. Anlaşmanın bedeli neydi?
Akira başını kaldırıp ona baktı. Dudakları titredi ama hiçbir şey söylemedi.
Arisawa iç çekti.
— Madem söylemeyeceksin, zorlamayacağım. Hazırlanın. Sizi bekliyorum.
Kapıyı kapatıp çıktı.
Odanın içinde geriye sadece üçü kaldı. Yui endişeli gözlerle Akira'ya döndü.
— Akira… sana neler oldu? Anlat bize!
Akira birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra birden gülümsedi. Alaycı, yapmacık bir gülümsemeydi.
— Hiçbir şey. Gayet iyiyim. Hadi kıyafetlerimizi giyelim.
Ayağa kalktı, duvarda asılı duran eski kirli ceketini aldı.
Raiga kolunu tuttu.
— Hey! Aptal, ne yapıyorsun?
Akira homurdandı.
— Ne oldu, bir sıkıntın mı var?
Yui araya girdi.
— Burası saray. Böyle gezemezsin!
Ayrıca… parmağıyla köşeyi gösterdi,
— takım elbiselerin orada.
Akira şaşırdı.
— Sahi, siz de giymişsiniz fark etmemişim.
Biraz bocalasa da elbiseleri giydi ve hep beraber Arisawa'nın peşinden çıktılar.
Sarayın ortasındaki yollardan ilerlerken ihtişam gözlerini kamaştırıyordu. 12 büyük saray, dairesel biçimde dizilmişti. Her biri konsey üyelerine aitti. Tam ortada ise devasa sütunlarla çevrili Büyük Yemek Salonu yükseliyordu.
Kapılar açıldığında gürültü, kahkahalar ve çatal bıçak sesleri kulaklarına çarptı. Uzun masalar, altın işlemeli sandalyeler, kristal avizeler… Burası bir ziyafet alanıydı.
Masalarda sadece sınavdan çıkan 27 aday değil, aynı zamanda çoktan seçilmiş 9 özel öğrenci de vardı. Onlar arasında konsey üyelerinin çocukları ve özel yetiştirdikleri öğrenciler de bulunuyordu.
Yui, hayranlıkla etrafı seyrediyordu.
—B-burası… inanılmaz büyük!
Raiga ise burun kıvırdı.
— Gösterişten ibaret. Saçmalık.
Akira şaşkınlıkla mırıldandı:
— Hayatımda böyle bir şey görmemiştim…
Ama bakışlar hemen üzerine çevrilmişti. Fısıltılar her yönden kulaklarına çarpıyordu:
— Valen… o çocuk o mu?
— Sınavda kontrolden çıktığını duydum…
— Gözleri ürkütücü.
Akira başını öne eğdi. Ama yanında Yui vardı. Hafifçe dirseğiyle dokundu.
— Onları boş ver. Sen bizim takım arkadaşımızsın.
Üçü masaya oturdu. Fakat diğer adaylar onlardan uzak duruyordu.
Derken yemekler geldi: buharı tüten çorbalar, kızarmış etler, rengârenk meyveler… Sarayın mutfağı gerçekten dillere destandı.
Yui iştahla.
— Uzun süredir böyle yemek yememiştim,
Raiga başını salladı.
— Bize güç verecek şey bu.
Akira'nın gözleri kocaman açıldı.
— Ben hayatımda böyle yemek görmedim!
Yui gülerek omzunu dürttü.
— Yaşadığın yere bakılırsa normal.
Akira kaşlarını çattı.
— Seni anlarım da, sen nasıl böyle yemeklere alışkınsın, kas kafalı?!
Raiga sırıttı.
— Ben soylu bir aileden geliyorum, aptal.
Akira bağırdı.
— İmkânsız! Sen bildiğin mağara adamısın!
İkisi ağız dalaşına girerken Yui kahkahalar atarak onları ayırmaya çalıştı.
Tam o sırada yan masadan biri ayağa kalktı. Beyaz saçlı, uzun boylu bir gençti. Soğuk bir gülümsemeyle Akira'ya yaklaştı.
— Sen… Valen'sin, değil mi?
Akira istemsizce doğruldu.
—Evet, ben—"
Raiga araya girdi.
— Sorun mu var?
Genç sırıttı.
— Ben Kaien. Efendi Noa'nın öğrencisiyim. Merak ettim de… içindeki canavarın ne zaman çıkacağını görmek için sabırsızlanıyorum.
Salonun öte yanından kahkahalar yükseldi. Kaien'in arkadaşları onu destekliyordu.
Akira yumruğunu sıkmak üzereydi ki Yui kolunu tuttu.
— Boş ver.
Kaien eğilip fısıldadı:
— Senin gibiler uzun yaşamaz. Bunu bil.
O anda Arisawa'nın sesi salonu buz gibi doldurdu:
— Yeter.
Bir anda tüm salon sustu.
Arisawa gözlerini Kaien'e dikti.
— Kendi gücünü göstermeden başkasının zayıflığına odaklanma.
Kaien yüzünü buruşturdu ama homurdanarak yerine döndü.
Akira içinden taşan öfkeyi bastırmaya çalıştı. Ama bunun yanında başka bir şey daha vardı… kararlılık.
Yemekten sonra Arisawa kendi öğrencilerini —Akira, Yui ve Raiga'yı— sarayının bahçesine götürdü. Burası neredeyse bir savaş alanı kadardı. Geniş taş döşemeler, yüksek ağaçlar ve antik heykellerle çevriliydi.
Arisawa sert bir sesle konuştu.
— Üzerinizdekileri çıkarın. Savaş kıyafetlerini giyin.
Yui şaşkınlıkla sordu.
— Peki siz, hocam? Siz çıkarmayacak mısınız?
Arisawa dudak büktü.
— Sizin bana dokunabileceğinizi sanmıyorum.
Raiga sinirlendi.
— Daha savaşmadan küçümsüyorsun… şimdi göstereceğim!
Arisawa, ifadesizce.
— Bana istediğiniz gibi saldırabilirsiniz,
Ardından ekledi:
— Diğer üyeler takımlarına güvenir. Ben bireysel gücü üstün görürüm. Çünkü takım, güçlü bireylerden oluşur. Tek başına ayakta kalamayan, takımda da yük olur.
Yui itiraz etti.
— Ama birlikte savaşmak daha mantıklı değil mi?
"Yanlış," dedi Arisawa.
— Önce tek başına hayatta kalmayı öğren. Sonra takım sana güç katar.
Raiga gülümsedi.
— İşte bu hoşuma gitti.
"Güzel," dedi Arisawa.
— Önce sen, Raiga.
Raiga kılıcını çekti. Kasları gerildi, gözleri alev alevdi.
— Gel bakalım, hocam!
Arisawa ellerini cebinden bile çıkarmadı. Raiga öne fırladı, art arda kılıç darbeleri savurdu. Ama her seferinde Arisawa bir gölge gibi kayarak kaçtı.
Bir an sonra Raiga'nın kılıcı havada savruldu, Arisawa'nın parmağı boğazına dayandı.
— Öldün.
Raiga dişlerini sıktı.
— Kahretsin!
Yui derin nefes aldı, avuçlarında kıvılcımlar belirdi.
— Ben… pes etmeyeceğim!
Enerji dalgasını fırlattı. Ama Arisawa'nın bakışıyla büyü dağılıp yok oldu. Sanki havanın kendisi ona itaat ediyordu.
Bir anda Arisawa arkasında belirdi, Yui'yi yere bastırdı.
— Düşmanın gücünden korkmaz. Sen kendi gücünden korkmayı bırak.
Rüzgâr ağırlaştı. Akira yumruklarını sıktı, öne atıldı. Arisawa kolayca savuşturdu. Tekrar tekrar denedi, ama sonuç hep aynıydı.
Sonunda Arisawa tek bir darbeyle onu yere serdi.
— Zayıfsın. Ama yılmadığın için küçük bir artın var.
Akira dişlerini sıktı. Gözlerini kapadı. İçindeki güç kıpırdanıyordu. Bir anda sağ kolundan kırmızı enerji sızdı.
Arisawa gözlerini araladı. Yui ve Raiga donakaldı.
''B-bu… o zamanki…" diye fısıldadı Yui.
Akira gözlerini açtı, hızla ileri atıldı. Ama Arisawa bir hayalet gibi arkasına geçti ve elini Akira'nın omzuna koydu.
— Yeter.
Akira yere kapaklandı.
Saatlerce sürdü antrenman. Defalarca yere düştüler, kalktılar.
Yui yere oturmuştu, nefesi kesilmişti.
— B-biraz dinlensek olmaz mı…
Raiga homurdandı.
— Ben hâlâ ayaktayım… ama bu adam bizi öldürecek.
Akira dizlerini bastırarak doğruldu.
— Devam edelim… pes etmeyeceğim.
Arisawa gözlerini kıstı.
— İşte bu. Ama unutmayın… düşmanınız size asla dinlenme fırsatı vermez.
Gece yarısına kadar devam ettiler. Sonunda üçü de yorgunluktan bayılacak hale geldi. Arisawa sessizce onları taşıttı.
Uykuya dalmadan önce Akira'nın zihninde bir fısıltı yankılandı:
— Valen…
Güneşin ilk ışıklarıyla kapı çalındı. Arisawa içeri girdi.
— Kalkın. Vakit geldi.
Odada hâlâ uykunun ağırlığı hakimdi. Fakat Arisawa'nın keskin bakışları, köşedeki yatağın başında oturan Akira'ya kayınca şaşkınlıkla kaşlarını hafifçe kaldırdı.
''Akira!" dedi, sesine az da olsa hayret karışmıştı.
— Sen uyumadın mı?
Akira bir an sessiz kaldı. Gözlerinde uykusuzluk vardı. Derin bir nefes aldı ve kararlı bir sesle karşılık verdi:
— Hayır hocam… Ben de şimdi kalktım.
Sözlerini bitirir bitirmez ağır adımlarla yerinden doğruldu. Yui ve Raiga'yı kaldırdı. İkisi hâlâ yorgun olsalar da mecburen doğruldular.
Arisawa dimdik ayakta, soğuk sesiyle konuştu:
— Bugünden itibaren sadece eğitim değil. Gerçek görevleriniz başlayacak. İlk göreviniz… Sisli Orman'a gidip kaybolan izcileri bulmak."
Yui'nin gözleri büyüdü.
— G-gerçek görev mi? Ama biz daha—"
Arisawa sözünü kesti.
— Gerçek savaş hazır olmanızı beklemez. Ya güçlenirsiniz… ya da ölürsünüz.
Raiga sırıttı.
— Sonunda bir görev!