Kızın yüzüne korku yayıldı, gözleri titredi.
Akira dişlerini sıktı, düşünceler zihninde çarpışıyordu. Kızı Yui'ye bıraksam saatlerce yürümem gerekecek… Sonra geri dönmek için de saatler harcayacağım… Hayır! Dur bir dakika… Eğer Yui'nin yanına dönersem buraya tekrar nasıl geleceğim?! Kahretsin… bunu hiç düşünmemiştim.
Seraphina endişeyle sordu.
— Ne düşünüyorsun? D-dönmeyecek miyiz?
— Maalesef hayır.
— A-ama neden!!!
— Takım arkadaşlarını kurtarmak için gitmek zorundayız!
Seraphina bağırdı, sesi titreyerek yükseldi.
— S-saçmalama!
Akira öfkeyle ona döndü.
— Sen! Gerçekten sırf korktuğun için arkadaşlarının ölümüne izin mi vereceksin?! Acınası haldesin!
Kızın gözlerinden yaşlar süzüldü. Sesi titrek ve kırık döküldü.
— B-biliyorum acınası haldeyim… Ama yapamıyorum… Çok korkuyorum… Ben küçüklüğümden beri bir fiyaskoydum…
Akira'nın gözleri büyüdü. Karşısındaki kızın dengesiz tavırları kafasını karıştırmıştı.
— Bunu değiştirmek istedin mi?..
Seraphina hıçkırıklar arasında konuştu.
— Denedim… çok denedim… Ama olmuyor… Ben sadece bir korkağım… Ne olur, ne olur dönelim…
Akira yumruğunu sıktı.
— Kendine güvenmiyorsun. Kendine güvenmeni sağlayacağım.
Arkasını dönüp yürümeye başladı.
— Hey! Dur, gitme! Ne olur!
— Eğer ben gidersem… ve o ruh gelirse seni öldürür. Öyle değil mi? Ama birlikteyken en azından daha güçlüyüz.
Seraphina ağlayarak arkasından koşmaya başladı.
— Akisu… yavaş ol! Yoruldum!..
— Daha yeni başladık.
— Benim gelmemi istiyorsan… dinlenmemiz lazım…
Akira içinden söylendi. Gerçekten durumum çok kötü. Sürekli mızmızlanan bir kızla uğraşmak zorunda mıyım? Keşke son dediğimi demeseydim… Belki orada kalırdı. Ne vardı aklımda yine kahraman gibi görünmeye mi çalışıyorum ki…
On dakika dinlendikten sonra, Akira'nın gözü yukarıya takıldı. Ağaçların üzerinde süzülen ince bir buhar görüyordu.
— Bu ateş… biri ateş yakmış.
Seraphina korkuyordu.
— Belki… sis'tir. Burada beklemek daha güvenli değil mi?
Akira hiçbir şey söylemeden dumana doğru yürümeye başladı.
Seraphina, Akira'nın arkasından koşmaya devam etti.
— Akiru! Bekle!
Akira sinirli bir şekilde Seraphina'ya döndü.
—Bak prenses, biz sandığın kadar samimi değiliz. Lütfen benimle konuşurken adımı tuhaf şeylere dönüştürme. "Akira" diyeceksin. A-ki-ra.
— Özür dilerim… Akisa.
Akira sinirle dudaklarını sıktı ve dumana doğru ilerlemeye devam etti.
Seraphina hala endişeliydi.
— Akiga… neredeyse vardık, ama tuzak olabilir.
Akira iç çekti. Raiga olsa "Tuzak varsa tuzağa düşeriz" derdi… Sonra Seraphina'ya bakarak düşündü: Raiga'yı özledim…
— Merak etme, tuzak olduğunu zannetmiyorum.
Ateşin yanına geldiğinde oturan iki kişiyi gördü.
— Merha-
Adam bir anda ayağa kalkıp cebindeki bıçağı çıkardı.
— Hey, sen Seraphina değilsin!
— Adım Akira, sizi buradan çıkarmaya geldim.
— Ben Renzo.
— Bende Gareth.
Akira sordu.
— Bu ateşi neden yaktınız?
— Takım arkadaşımız Seraphina'nın görüp bizi bulması için… Ama anlaşılan başka biri bizi bulmuş.
Akira gülümsedi:
— Merak etmeyin, mızmız takım arkadaşınız arkamda.
Seraphina, Akira'nın arkasından çıktı
— Ne diyorsun, Akaru!
Renzo, Seraphina'yı görünce mutlu oldu.
— Seraphina'nın bizi bulmaya geleceğini biliyordum.
Gareth ekledi.
— Üstüne yanında birini de getirmiş.
Akira Seraphina'ya hayal kırıklığıyla baktı.
—Aslın-
Seraphina, Akira'nın sözünü keserek konuştu
— E-evet! Tabii ki sizi bırakacak değilim ya… haha.
Akira iç çekti: Aynen öyle oldu…
— Her neyse… Ruh nerede?
— Bilmiyoruz.
Gareth'in elleri titremeye başladı.
— Yakında buraya gelir, buradan uzaklaşalım.
— Tamam, biraz uzaklaşalım, sonra fişeklerle yolu buluruz.
Renzo bunu duyunca heyecanlandı.
— Ne?! Fişeklerin mi var?
— Kurtulduk!
Akira cevapladı.
— Evet, artık sizi bulduğuma göre gidebiliriz.
Dörtü ormana doğru koşmaya başladı. Akira içinden düşündü: Ruh dumanı görüp gelecek, o yüzden hızlı olmamız lazım.
— Siz ikiniz Ruh'un dumanını göreceğinizi sanıyordunuz, peki neden ateş yaktınız?
Renzo hala korkuyordu.
— Seraphina'dan çok uzaklaşmadığımızı düşündük. Sera elçiyi alıp diğer tarafa doğru kaçtı, ama elçi ağır yaralıydı.
Seraphina ekledi.
— Elçi… öldü.
— Bunu tahmin etmiştik.
— Peki ya Seraphina yerine Ruh gelseydi, ne yapacaktınız?
Renzo ve Gareth ürperdi.
Renzo bir anda durdu.
— Biz burada her türlü ölecektik. En azından Sera'yı bulup hep birlikte çıkışı bulabiliriz diye düşündük.
— Sera'nın yön duygusu iyidir.
Seraphina'nın morali bozuldu.
— Malesef, şu an tamamen yolu unuttum…
— Yani Akira olmasa, şu an ölümü bekliyor olurduk. Düşüncesi bile korkutucu.
— Tamam, burada duralım. Yeteri kadar uzaklaştık.
Akira elinden fişeği çıkardı.
— Mor fişek yolu gösterecek.
Tam fişeği fırlatacakken bir aura sezdi.
— Herkes yere yatsın!!!
Havadan bıçak gibi bir kesik geçti, Renzonun omzunda derin bir sıyrık oluştu.
— N-ne oluyor?!
Karşılarında adım adım gelen bir insan belirdi. Her adımda aurası daha korkunç bir hal alıyordu.
Gareth, Seraphina ve Renzo korkudan titreyip hareket edemedi. Akira da biraz korkmaya başladı; eli titredi ama sonra sıkarak kılıcını çekti.
— S-sen… kimsin?
Ruh şaşırdı.
— Sen hâlâ hareket edebiliyorsun… Bu ilginç.
Akira kılıcını savurdu.
— Herkes savaş pozisyonu al-
Arkasını döndüğünde ise üçü de donakalmıştı. Akira'yı bile duyamıyor gibilerdi.
— S-size ne oldu?!
Ruh gülmeye başladı.
— Sanırım onlarla daha önce karşılaşmışım.
Akira içinden düşündü: Her neyse… tek başıma savaşabilirim.
— Yasaklı ruh tekniğini kullanıp bir insan bedenini ele geçirdiğin için, seni öldürmek benim asker olarak ilk görevim…
Ruh, Akira'nın yanında belirdi; korkunç aurası arttı. Akira donakalırken, ruh güldü.
— Senin gibi sıradan bir insan beni öldürebilir mi ki?
Akira kılıcıyla hızla savurdu, geri çekildi.
B-bu hız… Arisawa kadar hızlı…
— Hm, kaçabildin, ama… neye mal oldu?
Akira şaşırdı.
— Neye mi-
Bacağından kanlar akmaya başladı. Akira acı içinde yere düştü:
— Ağhhh…
İçinden düşündü: Bacağım… kahretsin… Kazanma şansım yok… Kaçmalıyım…
Gözlerini kapatıp içindeki ruha odaklandı. Açtığında, kolundan kırmızı enerjiler fışkırıyordu.
Ruh, biraz şaşırmıştı ama kendinden emindi.
— Ne yaptığını bilmiyorum ama… beni yenemezsin!
Sonra gururla bağırdı:
— Ben bizzat Kaos Kardeşler tarafından seçildim!
Akira bağırdı.
— Aptal… Seni yenemeyeceğimi zaten biliyorum.
Akira ileri atıldı, Renzo, Gareth ve Seraphina'yı tutarak koşmaya başladı.
Ruh iç çekti.
— Demek kaçıyorsun… akıllıca bir seçim.
Akira içinden:
— Şimdi kırmızı fişek, Raiga'yı uzaklaştırmak için… Ağhhh! Bacağım… lanet olsun, çok ilerleyebileceğimi zannetmiyorum.
Akira bağırdı:
— Heyyy! Uyanın! Sizi taşıyamıyorum!
Renzo ve Gareth uyanarak:
— N-neler oluyor? R-ruh nerede?
— Uyandıysanız üstümden inip koşmaya başlayın! Ruhtan kaçıyoruz!
Gareth ve Renzo şaşırdı
— Kaçıyor muyuz?
— Ama nereye?
Akira hemen cevapladı.
— Planı ben çoktan yaptım.
Akira elindeki kırmızı fişeği fırlattı.
Şimdi Raiga tehlike olduğu için Mor fişek atacak. Ruh Raiga'ya yönelince biz de Yui'nin yanına gideceğiz.
Koşarken Akira yukarıya baktı ama mor fişeği göremedi.
— N-neden atmadı?
O sırada Raiga ormanda ilerlemeye devam ediyordu.
— Çok ilerledim… Akira'dan ne kadar uzaktayım acaba?
Yukarı baktığında fişeği gördü:
— Kırmızı fişek… bu… Bir dakika… Bu neydi? Bu… Yardım edin fişeği!
— Aynen, kesin öyle! Hemen yardıma gitmeliyim!
Raiga atını son hızla fişeğe sürdü.
— Akira'ya yardım etmem gerekiyor! Hadi daha hızlı, daha hızlı!
Kısa bir süre sonra Akira'yı gördü ve bağırdı:
— Akira!!
Akira şaşkın bir şekilde Raiga'ya baktı.
— S-sen… niye buradasın, aptal?
Raiga alaycı bir şekilde karşılık verdi:
— Kırmızı fişek atan sen değil miydin, aptal?
Akira'nın yüzü düştü, tüm planları bir anda alt üst olmuştu.
Renzo merakla sordu:
— Bu senin takım arkadaşın mı?
Gareth şaşkınlıkla ekledi:
— Neden buraya geldi?
Akira içinden düşünüyordu: Off… planlarım bozuldu. Şimdi Ruhtan nasıl kurtulacağız?
Raiga ise sükunetini koruyarak sordu:
— Neden koşturuyorsunuz, bu arada?
Akira, nefes nefese ve endişeyle yanıtladı:
— Arkamızda… acayip tehlikeli bir-
O anda Raiga'nın atının ayağı bir anda kırıldı. Raiga yere düşerken son anda takla atarak kendini toparladı ve ayağa kalktı.
— Atıma ne oldu?!
Akira sinirle bağırdı:
— Aptal, koşmaya devam et!
Tam o sırada Ruh, Akira'nın önünde belirdi ve keskin bir darbe ile havayı yardı.
Akira bağırdı.
— Herkes dursun!
Renzo korkudan titriyordu.
— N-ne yapacağız?!
Gareth ise panikle ekledi:
— Öleceğiz!
Raiga bağırarak karşı çıktı:
— Siz ne diyorsunuz! Bu herifi dövüp buradan çıkıp gideceğiz!
Akira derin bir nefes aldı.
— Bu sandığın kadar kolay değil…
içinden düşündü: Sanırım savaşmak son seçeneğimiz ama…
Ruh tekrar korkunç bir aura yaymaya başladı; etraf karardı, rüzgar sertleşti ve toprak çatırdadı.
Akira bağırdı:
— Dediğin gibi, bu herifi döveceğiz!
Raiga cevap vermedi. Akira arkasına döndü ve gördüğü manzara karşısında donakaldı. Cesur ve kendinden emin olan Raiga, korkudan titriyor ve hareket edemiyordu.
Raiga sesini zorla çıkarıyordu.
— B-bu… o zamanki…
Akira şaşkınlık ve endişeyle sordu.
— Raiga! Bu halin ne?
Raiga neredeyse fısıldıyordu.
— B-bu… k-kaos…
Ruh, alaycı bir şekilde güldü.
— Gücümü nereden aldığımı bilen biri varmış…
Akira ve Raiga, göz göze geldi. Bir yanda korkunç güç karşısında donmuş Raiga, diğer yanda ise acımasızca gülümseyen Ruh… savaşın soğuk nefesi hepsinin ensesindeydi.
— Raiga, kaç buradan! —Akira bağırdı, nefesi kesilmiş ve gözleri kararlılıkla parlıyordu.
Raiga gözlerini kapadı. Zihni bir anda geçmişin parçalarıyla doldu.
7 yaşındaki Raiga ormanda, önündeki gölü seyrederken uzanıyordu. Su'nun sesi içini huzurla dolduruyordu; bunu çok seviyordu. Arkadan bir ses geldi:
— Hey! Raiga, buraya gel!
Raiga sesi duyunca hemen ayağa fırladı. Bu babasının sesiydi.
— Efendim, baba!
— Hemen buraya gel!
Raiga babasının yanına koştu.
— Ne oldu, baba?
Babası elindeki baltayla odunları kesiyordu. Alnındaki teri silip Raiga'ya baktı.
— Raiga, odunları köye götürebilir misin?
Raiga homurdandı.
— Ama daha yemek yiyecektim…
— Köydekiler odunları bekliyor.
Raiga odunları kucağına alıp bahçeden çıkarak köye yöneldi. Küçük ama huzurlu bir köyde yaşıyorlardı. Eldravon'un aksine ticaret iyi değildi, ama az insan yaşadığı için bu onlara yetiyordu.
Raiga koşturarak köyün ortasındaki eve geldi ve kapıyı çaldı. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı.
— Hoş geldin Raiga.
Raiga gülümseyerek içeri girdi.
— Hoş buldum, büyükanne.
Odunları bıraktıktan sonra büyükanneye sarıldı.
— Büyükanne, hadi ateş oyununu oynayalım.
Büyükannesi odunları şömineye attı.
— Olmaz Raiga, bugün akşam kutlama yapacağız. Çok işimiz var, biliyorsun.
Raiga heyecanlandı.
— Evet! Kız kardeşimin doğumu için kutlama yapacağız!
Büyükannesi Raiga'ya döndü.
— Adına ne koyacağınıza karar verdiniz mi?
— Aklımda güzel bir isim var.
— Neymiş, söyle bakalım.
Raiga kollarını iki yana açtı.
— Nagisa!
Büyükannesi hafifçe şaşırdı.
— Peki, anlamı ne?
— Kıyı… yani su ile karanın buluştuğu nokta.
Büyükannesi güldü.
— Güzel bir anlamı varmış.
Raiga kapıya yöneldi.
— Ben hazırlıklara yardım edip sonra eve döneceğim, büyükanne.
— Tamam, kutlamada görüşürüz.
Raiga kutlama hazırlıklarına bakarken, köyün ortasında iki kişinin evin üstüne büyük bir pano astığını gördü. Hemen yardım için koştu.
— Merhaba! Yardıma ihtiyacınız var mı?
Adam gülerek çocuğa baktı.
— Biraz yardım çok iyi olur, küçük Draven.
Raiga hızlıca yanındaki merdivenden yukarı çıktı ve panoyu kenarından asmaya yardımcı oldu. Panonun üstünde şu yazıyordu: "Köyümüze Hoşgeldin."
Köyde her bebek doğduğunda böyle bir kutlama yapılırdı. Sofralar hazırlanır, evlerin üstüne panolar asılır, ışıklar eklenir ve en önemlisi sahne kurulup dans edilirdi.
Raiga çoğu şeyin hazır olduğunu görünce, yemek için evine yöneldi. Gün batımı çoktan gelmişti.
Evin kapısını çaldı; kapıyı elinde bebekle annesi açtı.
— Hoş geldin Raiga! Hadi sofraya gel, seni bekliyoruz.
Raiga hızla içeri girip yemek masasına oturdu. Çok aç olduğu için hemen yemeklere gömüldü. Annesi ve babası, Raiga'nın yemek yemesini izliyordu.
Annesi sordu:
— Hazırlıklar nasıl?
Raiga ağzındaki lokmayı yuttu.
— Çoğu şey hazır.
Babası gülümsedi.
— Güzel, o zaman biz de birazdan gideriz.
Annesi kucağındaki bebeğin burnuna dokundu.
— İsmine ne koysak ki?
Babası Raiga'ya döndü.
— Biz Raiga ile beraber bir isim bulduk.
Annesi merakla döndü.
— Neymiş?
— Nagisa. Anlamı kıyı. Huzur verici ve güzel bir isim.
Annesi biraz düşündü, sonra gülümsedi.
— Bence de güzel bir isim.
Raiga oturduğu yerde heyecanla zıpladı.
— İşte bu!
Annesi ve babası da gülmeye başladı.
Herkes sofradan kalktıktan sonra Raiga, bebeği kucağına alıp ailesinin hazırlanmasını bekledi. O sırada bebekle oynuyordu:
— Na-gi-sa… senin ismin bu. Sen benim için göl gibi huzur kaynağım olacaksın.
Annesi ve babası kapıyı açtı, çoktan hazırlanmışlardı. Raiga'ya seslendiler.
— Raiga!
Raiga, bebekle birlikte kapıdan çıktı. Ailesiyle birlikte köy merkezine doğru yürüyordu. Akşam olmuştu ama köyde ışıklar çok güzel görünüyordu.
Köy merkezine vardıklarında şaşırdılar. Kutlama için her şey hazırdı ama etrafta hiç kimse yoktu. Her yer sessizdi.
— Herkes nerede?
— Raiga, sürpriz falan mı yapıyorlar?
Raiga cevapladı:
— Hayır, bana öyle bir şey söylemediler.
Herkesin nerede olduğunu bulmak için biraz dolaştılar. Sonunda köyün ucundaki bir evden buharlar çıktığını gördüler. Koşarak oraya doğru gittiler, fakat köylüler merkeze doğru koşturuyordu. Ne olduğunu anlayamadılar. Koşan adamlardan biri durdu:
— Kaçın! Herkes kaçsın! Bir canavar!
Raiga'nın babası şaşırdı.
— Canavar mı?
Annesi ve Raiga babasına merakla baktı.
— Ne yapalım?
Babası arkasını döndü.
— Neler olduğunu bilmiyoruz, bu yüzden Eldravon'a dönelim.
Annesi başını salladı.
— Tamam, o zaman hızlıca eşyalarımızı toplayalım.
Babası bebeği kucağına, Raiga'yı sırtına aldı ve eşiyle birlikte koşmaya başladı. Evlerine vardıklarında evin baştan aşağı yanmış olduğunu gördüler. Donakaldılar.
Raiga'nın babası tam atlara yönelirken arkalarında bir adam belirdi.
Babası Raiga'yı bıraktı ve kucağındaki bebeği annesine verdi.
— Buradan gidin! Arkanızdan geleceğim!
Raiga karşı çıktı:
— Ama baba…
Babası kılıcını çekti ve adama sertçe baktı.
— Hemen buradan gidin!
Annesinden gözyaşları aktı. Raiga'nın elini tutup koşmaya başladı. Babası kılıcıyla ileri atıldı:
— Geber!
Elleri topraktan olan adam kılıcı tuttu ve kenara fırlattı, kahkaha atıyordu:
— Draven ailesi mi? Haha, böyle bir köyde sizin gibi asillerin ne işi var?
Adam hızlı bir hamleyle ilerledi. Annesi bir anda yere kapaklandı, ayaklarından kanlar akıyordu. Raiga hemen annesinin yanına çöktü. Adam yerdeki bebeğe kılıç sapladı. Raiga ve annesi donakaldı. Raiga korkudan hareket edemiyordu. O an gördüğü dehşet verici manzara: ateşler içinde bir ev… Kanlar içinde, çığlıklar atan ailesiydi.
— R-Raiga, kaç buradan! —çığlıklar yankılandı.
Küçük Raiga ağlayarak yalvardı:
— A-anne! Beni bırakma, nolur birlikte kaçalım!
Annesi, gözleri dolu, ona son bir umut verircesine gözlerini kapattı. Raiga gözlerini açtığında babasının cansız bedeni yerdeydi.
— B-baba… n-neden bunlar oluyor? N-neden?
Annesi, zor da olsa ayağa kalktı ve küçük Raiga'nın yanaklarına dokundu:
— Raiga… seni seviyorum. Lütfen… son bir kez isteğimi yerine getir…
Raiga ağlayarak annesine bakıyordu:
— A-anne…
— R-Raiga! Olabildiğince hızlı bir şekilde kaç! Asla arkana bakma!
Topraktan yükselen bir adam, korkunç bir aura ile Raiga'nın annesine doğru yürüyordu. Annede Raiga da korkmuştu.
— Raiga… hadi git buradan… çabuk!
Raiga, annesinin son bakışını hatırlayarak koşmaya başladı. Annesi zorlukla gülümseyerek bağırdı:
— Raiga… seni seviyo—
Toprak annesinin karnına saplandı, kanlar etrafa fışkırdı.
— A-anne! —Raiga çığlık attı.
— K-koşmaya devam et! —Annesi son gücüyle seslendi.
Raiga arkasına bakmadan koştu. Adam annesinin boynunu kavrayıp havaya kaldırdı, boğazını sıkmaya başladı. Annesi kısık bir sesle yardım çağırdı ama güç yetmedi.
Adam bağırdı.
— Kaos'un gücü… hah! Uzun süredir bunu kullanmadım, gerçekten güzel hissettiriyor! —
Raiga gözlerini açtı. Akira savaşırken… kırmızı enerjisiyle ruhla mücadele ediyordu.
Raiga panik içinde bağırdı.
— A-Akira! Dur! B-biz asla kazanamayız!
Ama Akira dinlemiyordu. Kılıcını kırmızı enerjisiyle savuruyor, ruhun saldırılarını zorlukla savuşturuyordu.
Akira içinden düşündü: Lanet olsun… durum kötü… Yui olsa belki kazanabilirdik ama…
Hızlı bir atakla ruha saldırdı, fakat ruh sadece elini kaldırıp "Öl" dedi. Akira geriye savruldu.
Ayağa kalktı, kırmızı enerjiyi ellerinde topladı ve yere vurdu. Sarsılan toprak arasında bir anda ağaçların arkasından çıkarak ruha saldırdı. Kılıcının ucunu ruhun üzerinden geçirdiğini sandı:
— Kazandı—
Ama ruh Akira'nın böbreklerinin olduğu yerde bir delik açtı.
— Ağhhhhhh! —Akira çığlık attı, ama kılıcını çekip saldırmaya devam etti.
Akira kendi kendine telkin etti.
— Arisawa ile yaptığım antrenmanları hatırla… kırmızı enerjiyi en iyi şekilde kullanmam lazım…
Ruh, havadan bir kılıç oluşturup Akira ile yakın kılıç savaşına başladı.
Ruh tehditkar bir sesle fısıldadı.
— Sende Kaos kullanıyorsun… potansiyelin var ama zayıfsın…
— N-ne… ben Kaos mu kullanıyorum?! —Akira şaşkın, içinden düşünüyordu: Bu Kaos dedikleri şey de ne? Ben kullanıyorsam Valtherion'un bir parçası mı?
— Hahaha, sen daha Kaos'un ne olduğunu bile bilmiyorsun… Ben Sora Volgrath tarafından kutsanmış bir ruhum.
— Volgrath? Bu ismi daha önce duydum ama nerede… —Akira kafasını karıştırdı, savaş devam ediyordu.
Sera, Gareth, Renzo ve Raiga hâlâ hiçbir şey yapamıyordu. Akira hızlı darbelerle ruha saldırmaya çalışıyor ama her defasında geri itiliyordu.
Ruhun suratı ciddileşti.
— Pes et artık… beni yenemezsin…
Akira tehlikeyi hissetti ama geri adım atmadı. Ruh omzuna hızla saldırdı, Akira geriye savruldu.
Raiga bağırdı.
— Akira!
Akira kanlar içinde, omzu hasarlı şekilde ayağa kalktı. İçinden geçirdi: Onları korumalıyım… burada ölemem.
Raiga bağırıyordu:
— Akira dur artık! Onu yenemezsin!
Akira zor da olsa cevap verdi.
— O- ağhh… Onu yenebilirim! Sizi koruyabilirim!
Raiga bağırdı.
— Beni korumanı istemiyorum aptal!
Akira yüksek sesle karşılık verdi.
— O zaman beni sen kurtarmıştın… bu sefer seni ben kurtaracağım! Kendine gel ve arkana bakmadan kaç!
Raiga tekrar geçmişten anı parçaları görmeye başladı.
— Kusura bakma Akira… ben tam bir hayal kırıklığıyım
— Ne?! Sen mi hayal kırıklığısın?! Seni ilk gördüğüm zaman, bu aptal kesin aşırı güçlüdür demiştim… kendine gel Raiga!
Raiga bağırarak konuştu.
— Çünkü bunca zamandır sadece taklit yapıyordum… her gün güçlenmeye çalıştım… ama gerçek şu ki geçen sefer bile korkudan titriyordum… Sen benim hakkımda ne biliyorsun ki?!
Akira gözlerini Raiga'ya dikti.
— Evet… senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum… ama geçen sefer korksanda bu seni durdurmadı değil mi?! Beni kurtardın!
Akira'nın elleri titriyordu, gözleri kanlı ama kararlıydı.
— Ellerime bak Raiga!
Akira itiraf etti.
— Bende korkuyorum! Şu an buradan çekip gitmek istiyorum!
— O z-zaman neden hala savaşıyorsun?!
Akira gülümsedi.
— Çünkü bir hayalim var… ve söz verdiğim iki kişi…
Raiga derin bir nefes aldı. Geçmişinden parçalar gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu.
— Ailemin öldürüldüğü günden beri… hep çalıştım… çok çalıştım… cesaretim yoktu ama cesur gibi göründüm… İntikam için çabaladım…
Güçlendim, ama o günden beri her gün içimde korkuyla yaşadım. Kaos'tan, ölümden korkuyordum. Bunun artık değiştiğini düşünmüştüm ama… şimdi resmen bir zavallıyım ve berbat bir durumdayım. Değer verdiğim insanlar tekrar ölecek ve bu sefer benim yüzümden! Bir şeyler yapmalıyım! Ama korkuyorum…
Raiga, ailesinin ölümünü gözünde canlandırdı ve yumruklarını sıktı. Gözlerinden nefret fışkırıyordu.
— Hayır, hayır! Unut bunu! Onu öldüreceğim!Onları… öldüreceğim! Onlara bunu ödeteceğim! Hepsini öldüreceğim!
Vücudunu zorlamaya başladı, kasları gerildi, bağırdı:
— Lanet olsun! Hareket et! Hareket et, hareket et!! HAREKET ET!!
Tam o sırada, Akira kanlar içinde son bir saldırı için hızlandı. Ruh üstünde belirdi; havada devasa bir mızrak şekillendi ve Akira'ya doğru fırladı.