LightReader

Chapter 15 - Gizemli kadın

Yolculuk boyunca Akira ile Raiga'nın üzerlerine çöken yorgunluk yüzlerinden okunuyordu. Atların ağır adımlarıyla birlikte sessizlik içinde ilerlerken, Akira'nın zihni istemsizce geçmişe kaydı. Arisawa'nın disiplinini hatırladı; sert bakışları, acımasız antrenmanları… Bu düşünce morali anında bozdu.

Raiga esneyerek başını kaldırdı, gözlerini kısarak ufka baktı.

— Hey aptal, bizim şu mavi herifin sarayı nerede?

Akira kaşlarını çattı, alaycı bir gülümseme dudaklarına yerleşti.

— Ne bileyim ben? Hem sen bilmiyor musun hani senin o mükemmel yön bilgin vardı ya?

Raiga dudaklarını büktü.

— Sus be! Tabii ki biliyorum. Seni test ettim, ama testi geçemedin!

Akira hafif bir tebessümle.

— Peki o zaman, hadi bakalım, saray hangisi aptal?

Raiga gökyüzüne doğru işaret etti, dudaklarının kenarıyla sayı saymaya başladı.

— Dur bir dakika… 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9… hah! Evet, şu dokuzuncu olan!

Akira kahkaha attı.

— Sanırım haklısın. İlk defa bir işe yaradın aptal.

Raiga dişlerini sıktı, gözleri parladı.

— Sen kime aptal diyorsun? Sen daha yolu bile bilmiyordun!

Akira omuz silkti.

— Her neyse… hadi atları bağlayalım.

Raiga homurdandı. 

— Off… Bu mavi herif bizi yine öldürmeye çalışacak.

Akira iç çekti. 

— Morvan'dan sonra bir de bu…

Atları sarayın arka bahçesine bağladıklarında, ikisi de bahçede değişiklikler olduğunu fark etti.

Akira'nın gözleri çiçeklere takıldı.

— Arisawa bahçesini değiştirmiş.

Raiga başını salladı. 

— Eskisi berbattı. Böyle en azından çiçekler var.

Akira içinden kısa bir mutluluk duydu. Acaba kılıç falan da kaldırıldı mı? Belki artık antrenman yoktur…

Tam o sırada Raiga'nın gözü bahçenin bir köşesine kaydı. Bir bankta genç bir kız oturuyor, sakince kitap okuyordu.

"Hey aptal," dedi Raiga, sesi ciddileşmişti. 

— Buraya bak.

— Ne var?

Akira kafasını çevirdi. 

Bu kız da kim?

Raiga gözlerini kısarak kızın yüzünü inceledi. 

— Bilmiyorum.

Akira şüpheyle mırıldandı. 

— Acaba Arisawa'nın sevgilisi falan mı?

Raiga'nın gözleri büyüdü, yüzünde öfke belirdi. — O şerefsiz! Biz canımızı dişimize takıp antrenman yaparken burada kızlarla mı ilgileniyor?!

Akira güldü. 

— Hadi hadi, yanına gidelim.

Kız onların geldiğini fark edince kitabını kapattı ve başını kaldırdı. Akira sesini değiştirip daha kibar bir tonda konuşmaya başladı.

— Ööhm… Merhabalar.

Kız hafif şaşkınlıkla ona baktı. 

— Merhaba.

Raiga ise öfkesini tutamadı. 

— Mavi herif nerede? Ona haddini bildireceğim!

"Ne diyorsun Raiga!" diye bağırdı Akira, ardından kıza dönerek kibarca konuştu. 

— Siz onun kusuruna bakmayın… gerçekten çok güzelsiniz.

Raiga Akira'ya sinirle döndü. 

— Ama o şerefsizi bulup haddini bildireceğim!

Akira sert bir sesle konuştu.

— Dikkatli konuş!

Raiga bağırdı

— Dalga mı geçiyorsun? Bize görevim var demişti, meğer görevi buymuş!

Akira omuz silkti. 

— Çalışmaya ara vermiş olabilir.

Raiga yumruklarını sıktı. 

— Böyle ara mı olur?!

Akira sakin bir sesle.

— Belki de evlidir.

Raiga şaşkınlıkla bağırdı. 

— Evli mi? O herif? Hiç zannetmiyorum!

O sırada kız soğukkanlı bir şekilde konuştu.

— Siz neyden bahsediyorsunuz?

Akira tereddütle sordu. 

— Siz… Arisawa'nın kız arkadaşı değil misiniz?

Kız, bir süre sessizce Akira'ya baktı, ardından dudaklarını araladı.

— Arisawa… hmm… isim tanıdık geliyor.

Akira ile Raiga şaşkınlıkla birbirine baktılar.

Raiga bağırdı. 

— Sen mavi saçlı herifi tanımıyor musun?!

Kız hafifçe başını salladı. 

— Mavi saçlı… Ha, evet. Onu tanıyorum. O da Konsey'den.

İkisi de şok oldu.

Akira'nın sesi titredi. 

— O… o da Konsey'den derken? Yoksa siz…

Kız başını salladı. 

— Evet, ben Konsey üyesiyim. Ayrıca siz burada ne yapıyorsunuz?

Akira hemen başını eğdi, Raiga'nın başını da zorla eğerek yüksek sesle bağırdı.

— Kusurumuza bakmayın! Yanlış anlaşılma için özür dileriz! Hemen gidiyoruz!

Ardından Raiga'ya sinirli bir bakış attı.

Ama kadın onları durdurdu. 

— Durun. Neden oturmuyorsunuz?

"Oturmak mı?" dedi Akira şaşkınlıkla.

— Evet. Konsey'in öğrencileriyle konuşmak istiyorum.

Raiga tam bir şey diyecekken Akira onun sözünü kesti.

— Tabii ki oturalım!

Kız gülümsedi. 

— Benim adım Makise.

"Ben Akira… bu da Raiga," dedi Akira.

— Akira… Akira Valen mi yoksa?

Akira afalladı. 

— Evet… beni tanıyor musunuz?

Makise hafifçe güldü. 

— Konsey'de seni tanımayan yok. Sebebini zaten biliyorsundur.

Akira'nın morali bir anda bozuldu, yüzü gölgelendi.

— Sınavda olanlar için üzgünüm…

"Sorun değil," dedi Makise. 

— Onların olmasına biz karar verdik.

Raiga kafası karışık bir şekilde sessizce oturuyor, sadece onları izliyordu. Makise uzun süre Akira'ya baktı.

Akira huzursuzca sordu.

— Bir şey mi oldu?

Makise yumuşak bir gülümsemeyle. 

— Hayır, sadece içindeki ruha bakıyordum.

Akira gözlerini açtı. 

— İçimdeki ruh mu? Siz… içimde ruh olduğunu nereden anladınız?

Makise gülümsedi. 

— Sağ gözünde, besbelli bir ruh var.

Akira düşünceli bir sesle konuştu.

— Anlıyorum, yani farklı görünüyor."

Makise gözlerini kısarak devam etti. 

— Peki ya sol gözünde ne var?

Akira şaşkınlıkla irkildi. 

— Sol gözümde? Hiçbir şey yok!

Makise sessizce başını salladı. 

— Ama çok az da olsa bir ruh daha seziyorum.

Akira panikle fısıldadı. 

— B-bu imkânsız…

Makise, yavaşça Akira'nın sağ gözüne dokundu. O an Akira'nın bilinci kayboldu ve kendini karanlık bir alanda buldu. Etraf sessizdi, soğuktu. Adımlarını attıkça boşluğun yankısını duyuyordu. Derken önünde bir kafes belirdi. İçinde zincire vurulmuş bir kadın vardı.

Kadın parmaklıkları kavrayarak ellerini dışarı uzattı. Gözleri korkuyla doluydu.

— K-kurtar beni! Ne olur…

Akira dondu kaldı. Ama bir an sonra kafes kayboldu. Yerine tanıdık bir figür belirdi: Valtherion.

— Valtherion?!

Valtherion'un yüzü ciddiydi, sesi titriyordu.

— Akira! Sen ne yaptın?!

"Hiçbir şey!" dedi Akira panikle. 

— Ne demek istiyorsun?

— Tehlikedeyiz! Büyük bir tehlikedeyiz!

— Neden?!

— Biri… sol gözünü uyandırmaya çalışıyor!

Akira'nın kanı dondu. 

— Sol göz mü?

Valtherion dişlerini sıktı. 

— Sana sonra açıklarım. Şu an kim yapıyorsa durmasını söyle!

Akira bağırarak haykırdı: 

— Dur!!

Ve bir anda gözleri açıldı, yerinden fırladı.

Makise ile Raiga şok olmuştu.

Raiga ayağa kalkıp bağırdı. 

— Seni şerefsiz! Ne yaptın?!

Makise sadece gülümsedi. 

— Demek öyle…

"S-sen ne diyorsun?!" dedi Akira nefes nefese.

Makise soğuk bir sesle cevapladı.

— Hiçbir şey, görüşürüz.

Ve bir anda mekan değişti. Kız kayboldu. Akira ve Raiga, kendilerini Arisawa'nın sarayının bahçesinde buldular.

Akira şaşırmıştı.

— B-biz buraya ne zaman…

Raiga yumruklarını sıktı. 

— O şerefsiz kadın bir şey yaptı!

Ama Akira'nın aklı hâlâ çalkalanıyordu. Sol gözüm… ne demek istiyordu?

Bahçede Arisawa ile Yui antrenman yapıyordu. Yui onları fark edince sevinçle bağırdı.

— Hey! Akira!

İkisi hızlıca onların yanına koştu.

Yui neşeyle.

— Hoş geldiniz! Tam sizi almaya gidecektim.

Akira hâlâ kafası karışık bir hâldeydi.

— Hoş bulduk.

Arisawa ciddi bakışlarla onları süzdü. 

— Antrenmanınız nasıl geçti?

Raiga öfkeyle patladı. 

— İhtiyar moruk az kalsın bizi öldürüyordu!

Arisawa güldü. 

— Umarım güçlenmişsinizdir.

Akira başını salladı. 

— Çok kısa süre antrenman yaptık. Çok fazla şey değiştiğini sanmıyorum.

Yui gülümseyerek. 

— Öyle demeyin, eminim ihtiyar sizi iyi çalıştırmıştır.

Raiga bağırdı

— Ölüyorduk!!

Akira derin bir nefes aldı, sonra ciddileşti.

— Arisawa, buraya gelmeden önce bir kadınla karşılaştık. Konsey üyesi olduğunu söyledi.

Raiga onayladı.

— Kadın tam bir deliydi!

Arisawa'nın yüz ifadesi bir anda ciddileşti.

— İsmini söyledi mi?

Akira tereddütle cevapladı. 

— Evet… Makise'ydi sanırım.

Arisawa'nın bakışları keskinleşti.

— Size ne yaptı?

Akira boğazını yuttu. 

— Pek bir şey yapmadı… sadece sağ gözüme dokundu. Ama o an içimdeki ruh… korkmaya başladı. Bana bağırdı, geri çekilmemi söyledi. Ben de öyle yaptım.

Arisawa kısa bir sessizliğin ardından mırıldandı. 

— Anladım… Onunla konuşacağım.

Raiga şaşkınlıkla bağırdı. 

— O deli gerçekten Konsey üyesi mi?!

Arisawa onayladı.

— En genç ikinci Konsey üyesi. Yanlış hatırlamıyorsam… 26 yaşındaydı.

Akira gözlerini kısıp sordu. 

— Siz kaç yaşındasınız?

— 28.

Yui'nin ağzı açık kaldı. 

— İmkânsız! Siz daha genç görünüyorsunuz!

Arisawa gülümsedi. 

— Her neyse… Siz ikiniz birkaç saat dinlenin. Sarayda dolaşabilirsiniz. Sonra yapacağımız toplu antrenmana gelin.

Akira şaşırdı.

— Toplu antrenman mı?.

"Evet," dedi Arisawa. 

— Diğer Konsey üyelerinin öğrencileriyle antrenman yapacaksınız. O sırada ben de Konsey üyeleriyle çalışacağım.

Yui heyecanla başını salladı. 

— Bu çok iyi!

"Sen de biraz dinlen, Yui," dedi Arisawa.

— Birkaç saate sizi çağıracağım.

— Tamam!

Sarayın görkemli koridorlarından geçerken, Akira, Yui ve Raiga'nın adımları ahşap zeminde yankılanıyordu. Raiga, uzun yolculuğun ve antrenmanların verdiği açlığı artık saklayamaz hâle gelmişti. Gözlerinde parlayan sevinçle sırıtarak konuştu:

— Sonunda… yemek yiyebileceğiz.

Akira da istemsizce yüzünde bir tebessümle karşılık verdi. 

— Yemek… yemek!

Yui, ikisinin hâline bakıp hafifçe kaşlarını kaldırdı. 

— İhtiyar size yemek yedirmedi mi?

Akira oflayarak başını salladı. 

— Hayır, her gün sadece pilav…

Raiga, homurdanarak devam etti: 

— İhtiyarın mutfağı türlü türlü malzeme doluydu ama… biz yemek yapmayı bilmiyoruz ki.

Akira gülerek Raiga'ya dönüp iğneledi.

— Hahaha! Sen en son yemek yaptığında, midemiz saatlerce bulanmıştı aptal.

Raiga öfkeyle yumruğunu sıktı. 

— Sen sanki yemek yapabiliyorsun, ha! Aptal!

Akira karşılık verdi.

— En azından yapabiliyormuş gibi davranmıyorum! 

İkisinin tartışması kısa sürede büyürken.

Yui kahkahasını tutamayarak güldü. 

— Hah… her zamanki gibi kavganızı izlemek gerçekten çok eğlenceli.

Akira, Yui'ye doğru sinirli bir bakış attı. 

— Yuiii!

Yemek salonuna vardıklarında gözleri genişledi. Büyük masanın etrafında çoktan toplanmış bazı tanıdık yüzler vardı. Renzo, Gareth ve utangaç tavırlarıyla Seraphina onları bekliyordu.

Renzo el salladı. 

— Oo! Hoşgeldiniz!

Gareth kaşlarını kaldırıp onları süzdü. 

— Bu haliniz ne böyle? Heryeriniz mosmor olmuş.

Seraphina, utangaçlığından kızararak başını eğdi, tek kelime etmedi.

Akira, derin bir nefes alarak sandalyeye oturdu. 

— Hoşbulduk… O moruk, bizi çok fena çalıştırdı.

Gareth, gülümseyerek başını salladı. 

— Anladım. Demek ki sizi dövmek için bu kadar süre yanınızda tutmuş.

Raiga, sabırsızca ellerini masaya vurdu. 

— Onu boşverin de… yemek ne zaman geliyor?!

Yui başını iki yana salladı. 

— Azıcık sabırlı olsana Raiga.

Renzo gülümseyerek cevapladı. 

— Birazdan getirirler. Yolculuk sizi bayağı yormuş olmalı.

"Evet…" dedi Akira, yorgunluğun yüzüne yansıyan izleriyle, 

— çok yorulduk.

Gözleri bir an Seraphina'ya takıldı. Hafifçe gülümseyerek konuştu. 

— Sen… Seraphina'ydı, değil mi?

Seraphina'nın yanakları kıpkırmızı kesildi. Elleriyle saçlarını düzelterek fısıldadı: 

— E-evet… ama bana S-sera diyebilirsin.

Akira başını salladı. 

— Tamam, Sera. Ormanda yaşanan… yanlış anlaşılmadan dolayı özür dilerim.

Renzo kaşlarını kaldırdı. 

— Yanlış anlaşılma mı?

Seraphina, yüzü iyice kızararak panik içinde konuştu. 

— S-sorun yok!

Gareth, merakla eğildi. 

— Ne oldu ki?

Akira ağzını açtı. 

— Ormanda Sera'nın el—

Seraphina bir anda yüksek sesle bağırdı. 

— Ö-nemli bir şey değil!!

Masadaki herkes şaşkınca ona baktı. Renzo ve Gareth, yaramaz bir gülümsemeyle birbirlerine göz kırptılar. Hatta elleriyle küçük işaretler yaparak sessizce dalga geçmeye başladılar.

Sera, utançtan yanakları al al kesilerek aralarına girip söze atıldı. 

— A-akira! Sana bir hediyem var. Umarım beğenirsin.

Akira merakla başını kaldırdı. 

— Hediye mi? Nerede?

"Odama bırakmıştım," dedi Sera telaşlı bir sesle.

— Hemen gidip getireyim.

Akira kibarca gülümsedi.

— Tamam. İstersen odana benim de gelmemi ister misin?

Sera'nın yüzü ateş gibi kızardı. 

''H-hayır!" diye bağırıp hızla ayağa fırladı.

Renzo sırıtkan bir sesle ekledi. 

— Sera, hızlı gel de biz de o sırada Akira'yla biraz sohbet edelim.

Sera panikle koşarak odadan çıkarken Akira ve Raiga şaşkınca birbirlerine baktılar.

Akira alçak sesle:

— Ne hediyesi acaba…

Renzo gülümsedi. 

— Biliyorsun, sana borçluyuz.

Gareth onayladı. 

— Aynen. Bizim de senin için küçük bir hediyemiz var.

Akira ellerini kaldırdı. 

— Olur mu öyle şey. Ben sadece görevimi yaptım.

Raiga hemen araya girdi. 

— Yalnız sizin hayatınızı kurtaran bendim!

Renzo kahkaha attı. 

— Öyle mi? Çünkü ben daha çok seni köşeye sıkışmış halde korkarken hatırlıyorum.

Gareth de gülerek devam etti. 

— Aynen, aynen. Eminim ödün kopuyordu.

Raiga yumruklarını sıktı. 

— Siz mi diyorsunuz bunu! Ayağınızı bile kıpırdatamıyordunuz, ölümü bekliyordunuz!

"Raiga!" diye bağırdı Akira. 

— Böyle şeyler söyleme.

Renzo ve Gareth'in yüzleri ciddileşti. İçten içe söylediklerinin doğruluğunu kabullenmişlerdi. ''Raiga haklı," dedi Renzo, 

— Daha güçlü olmamız lazım.

Yui hemen araya girdi. 

— Bugün hep birlikte antrenman yapacağız. Arisawa öyle söyledi.

Renzo başını salladı. 

— Evet, biliyoruz. Bize de bayan Sorane haber verdi.

Gareth heyecanla ekledi. 

— Bunun için sabırsızlanıyorum.

O sırada Seraphina odaya geri döndü. Ellerinde zarifçe işlenmiş bir kılıç taşıyordu. Nefes nefese ama gözlerinde parıltıyla Akira'ya doğru yürüdü.

Akira'nın gözleri bir anda büyüdü. 

— Y-yoksa bu…!

Renzo sırıtarak cevap verdi. 

— Evet, düşündüğün şey.

Seraphina, utangaç ve titrek bir sesle konuştu. — K-kılıcının kırıldığını duymuştum… O yüzden sana hediye olarak bunu getirdim.

Akira kılıcı alırken gözleri doldu. 

— Teşekkür ederim, Sera! Bu… çok güzel bir hediye.

Sera çekinerek ekledi. 

— Ayrıca bu normal bir kılıç değil. Ailemizden bize miras kalmış özel bir kılıç.

Akira şaşkınlıkla geri adım attı. 

— O zaman… bunu bana vermen…

"Önemli değil," dedi Sera gülümseyerek. 

— Ailem kılıcı bana hediye etmişti ama… ben kılıç kullanamıyorum bile.

Akira kılıcı kınından çıkardı. Zarif işlemelerle süslenmiş, keskinliği parlayan bir kılıç ışık saçıyordu. Adeta büyülenmiş gibi ona bakakaldı.

— B-bu kılıç… ç-çok güzel…

Raiga kollarını kavuşturdu.

— Hah! Ortalama bir kılıç. Benimki kesinlikle daha iyi.

Tam o sırada arkadan tanıdık bir ses yükseldi. — Kılıç değil, kullanıcısı önemlidir.

Akira sinirle arkasına döndü. 

— Sen… şu kafesteki… adın neydi ya, eee…

Sato sinirlendi. 

— Nasıl olur da adımı her seferinde unutabilirsin!

Yui kaşlarını kaldırdı. 

— Siz kimsiniz?

Sato gururla göğsünü kabarttı. 

— Ben, Natsuhara'nın öğrencisiyim.

Raiga şüpheyle sordu. 

— Neden buradasın?

Sato kendinden emin bir gülümsemeyle, 

— Bugün beraber antrenman yapacakmışız. Antrenmandan önce rakiplerimi görmek istedim.

Renzo gözlerini kısarak baktı. 

— Natsuhara'nın öğrencileriyle…

Gareth de merakla ekledi. 

— Peki ya diğeri? Bir grup daha vardı…

Sato şaşkınlıkla bağırdı. 

— Nee?! Bir grup daha mı vardı?!

Akira düşündü. 

— Bayağı kalabalık olacağız anlaşılan.

Raiga öne atıldı. 

— Hepsini ezip geçeceğim!

Yui ciddi bir sesle uyardı. 

— Diğer grupların gücünü bilmiyoruz.

Sato kibirle güldü. 

— Bizim grubumuz güçlüdür. Birkaç dakika bile dayanamazsınız, hahaha!

Raiga öfkeyle ayağa kalktı. 

— Bizi küçümsüyorsun!

Onun Sato'ya saldırmasına ramak kalmıştı ki, Akira ve Yui kollarından tutup engellediler.

Yui bağırdı.

— Dur Raiga!

Akira ekledi.

— Antrenmanı bekle, aptal!

Raiga hırlayarak kurtulmaya çalıştı. 

— Bırakın! Şunu burada ezeyim.

Sato ise arkasını dönüp kahkaha atarak odadan çıktı. Arkasında kışkırtıcı bir hava bırakmıştı.

Geride kalanlar sessizce iç çekti. Akira, Raiga ve Yui yemeklerini bitirdikten sonra odalarına çekildiler. Her biri yaklaşan toplu antrenman için hazırlanırken içlerinde garip bir heyecan vardı.

Akira, Raiga ve Yui hazırlanıp sarayın bahçesine doğru yürürken kalplerinde hafif bir heyecan vardı. Bahçeye vardıklarında tüm gözler onlara çevrildi. Konsey üyeleri ve diğer adaylar çoktan yerlerini almıştı.

Arisawa, sert bakışlarla onlara döndü.

— Sonunda gelebildiniz.

Yui hafif bir tebessümle başını eğdi.

— Sanırım biraz geç kaldık.

Bahçede Arisawa'nın yanı sıra üç konsey üyesi daha duruyordu: Daigo, Natsuhara ve Sorane. Arkalarında ise dokuz aday sıralanmış, sessizce olan biteni izliyorlardı.

Daigo öne çıktı, iri gövdesi ve gür sesiyle meydanı doldurdu.

— Bu ne böyle? Kaç dakikadır sizi bekliyoruz!

Raiga öfkeyle bir adım atıp karşılık verdi.

— Mavi herif, gelin dedi bizde geldik işte! Bi sıkıntın mı var?

Akira ve Yui hemen kollarından tutup Raiga'yı sakinleştirmeye çalıştılar. Fakat Daigo'nun sert yüzünde bir anda gülümseme belirdi.

— Haha, bunu sevdim. Tam benim tarzım!

Arisawa mahcup bir şekilde araya girdi.

— Onlara geç haber verdiğim için üzgünüm.

O sırada Daigo'nun arkasındaki çekingen bir kız kısık sesle,

— S-sorun değil… diye mırıldandı.

Natsuhara homurdandı.

— Antrenmana başlasak daha iyi olur. Vaktim yok. Ayrıca şu buz adam hâlâ gelmedi mi?

Daigo başını salladı.

— Görevde olduğu için gelemeyecek.

Arisawa, öğrencilerine dönerek konuştu:

— Siz istediğiniz gibi antrenman yapın, bize karışmayın.

Daigo da onayladı.

— Aynen öyle, ne yapıyorsanız yapın.

Arkasında duran genç, Ren, yüksek sesle bağırdı:

— Emredersiniz!

Onun ardından Renzo ve Gareth de aynı şekilde sertçe bağırdılar.

— Emredersiniz!

Sato da bağırarak onlara katıldı.

— Emredersiniz!

Akira şaşkınlıkla Yui ve Raiga'ya baktı.

— Bizim de mi böyle bağırmamız gerekiyor?

Raiga homurdandı.

— Kim ne derse desin, ben o mavi herife "emredersiniz" demem.

Yui gülerek başını salladı.

— Söylemenize gerek yok zaten.

Konsey üyeleri biraz uzaklaşarak kendi aralarında konuşmaya başladılar. Arisawa söz aldı.

— O hâlde, 2'ye 2 dövüşlerle başlayacağız.

Natsuhara kollarını kavuşturdu.

— Takımlar nasıl olacak?

Sorane çekingen bir şekilde araya girdi.

— B-ben Arisawa ile o-olmak istiyorum.

Daigo kahkaha attı.

— O zaman takımlar adaletsiz olur!

Natsuhara ciddi bir ifadeyle başını salladı.

— En iyisi Arisawa ve sen takım ol, ben de Sorane ile olayım. Böylece dengelenir.

Daigo onayladı.

— Mantıklı. İki takımda da bir güçlü, bir güçsüz olur.

Arisawa gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra kollarını açarak net bir sesle konuştu:

— Hayır. Siz üçünüz bir olun. Ben tek başıma savaşacağım.

Üç konsey üyesi önce sessiz kaldı, ardından kahkahaya boğuldular.

Sorane endişeyle,

— A-ama Arisawa… bu imkânsız! diye fısıldadı.

Arisawa gözlerini açtı, yüzündeki ifade ciddiydi.

— Endişelenme. Güçlüyümdür.

Daigo onun karşısına dikildi.

— Sen gerçekten üçümüzü yenebileceğini mi düşünüyorsun?

Arisawa başını salladı.

— Evet.

Bahçede sessizlik oldu. Rüzgâr hafifçe ağaçların yapraklarını sallıyordu. Sonra Daigo gök gürültüsü gibi bir sesle bağırdı:

— Senin gibi savaşta bile takım elbise giyen bir adam bizi yenemez!

Natsuhara dişlerini sıktı.

— Bizi küçümsüyorsun, Arisawa. Bu senin sonun olabilir.

Arisawa adımlarını ileri attı.

— O hâlde deneyelim. Eğer hiçbir şansım olmadığını düşünürseniz, durursunuz.

Daigo yumruğunu sıktı.

— Tamam, sen istedin!

Üçlü geri çekilip savaş pozisyonu aldılar. Bahçedeki öğrenciler heyecanla izliyordu.

Sato fısıldadı:

— 3'e karşı 1… bu imkânsız.

Ren öfkeyle yumruğunu sıktı.

— Babamı ne hakla küçümsersin!

Raiga kollarını kavuşturdu.

— Şansı yok. Bizim mavi herif fazla kibirli.

Ama Yui'nin bakışları sakindi, şaşırmış gibi görünmüyordu.

Daigo ve Natsuhara aynı anda ileri atıldılar. Arisawa tek bir hareketle kollarını savurdu, ikisini de geri püskürttü. Sorane'nin oluşturduğu su dalgası hızla üstüne geldiğinde, Arisawa tek bir adım atarak kenara çekildi ve dalga çimenleri delerek yere düştü.

Daigo hızlı yumruklarla saldırırken, Arisawa her birini soğukkanlılıkla savuşturdu. Natsuhara ise ani bir hızla arkasına geçti, ama Arisawa telekinezi gücüyle onu yana fırlattı.

Daigo kahkaha attı.

— Yakın dövüşte gerçekten iyisin!

Natsuhara nefesini düzenlerken,

— Ama elbet sınırların var! diye bağırdı.

Bir süre sonra ikili geri çekildi. Daigo'nun gövdesinden alevler yükselmeye başladı, gözleri parlıyordu.

— Artık ciddileşme zamanı.

Natsuhara'nın bacaklarından sarı enerji akmaya başladı, zemini çatlatıyordu.

Arisawa gözlerini kısmıştı.

— Sonunda.

Natsuhara yıldırım gibi hızla fırladı, Daigo'nun alevleri gökyüzünü aydınlatıyordu. Sorane ise geride kalıp sürekli uzak menzilli saldırılarla Arisawa'yı baskı altında tutuyordu. Bahçenin zemini parçalanıyor, taşlar havaya uçuyordu.

Daigo'nun devasa yumruğu ve Natsuhara'nın ölümcül tekmesi aynı anda Arisawa'ya ulaştığında, etraf büyük bir patlamayla sarsıldı. Duman ve sis her yeri kapladı.

Öğrenciler nefeslerini tutmuştu.

Daigo derin bir nefes aldı.

— İşi bitti mi?

Natsuhara alnındaki teri silerken,

— Kesinlikle… bit—

Cümlesini tamamlayamadan Arisawa dumanın içinden belirdi. Sanki gölgelerin arasından kayıp gelmişti. İkisini telekineziyle yakalayıp geriye fırlattı.

— Hâlâ yavaşsınız

Sorane dehşetle geri çekildi.

— B-bu imkânsız…

Arisawa bu kez Sorane'ye yöneldi. Tam saldıracakken, Daigo ve Natsuhara tekrar geri döndüler. Bu kez Daigo'nun alevleri bir ejderhaya dönüşmüş, gökyüzünü dolduruyordu.

Natsuhara'nın bacakları sarı şimşekler gibi titreşiyordu.

Daigo gürledi:

— Ateş ejderhası, ileri!

Natsuhara hızla fırladı. Sorane ise çaresizlikle saldırısını kesti, gücünün yetmeyeceğini biliyordu.

Arisawa olduğu yerde durdu. Ellerini açtı ve tüm bedenini pozitif enerjiyle sardı. Bir eliyle ateş ejderhasını tuttu, diğer eliyle Natsuhara'nın hızını yakalayıp karşı koydu.

Natsuhara'nın gözleri dehşetle açıldı.

— Bu imkânsız… bu hız…

Ejderhanın alevleri bahçeyi yutarken öğrenciler korkuyla geri çekildi. Ağaçlar yanıyor, sarayın taş duvarları çatlıyordu.

Ama Arisawa dimdik duruyordu. Ejderha eriyip yok olduğunda, tek bir tekmeyle Natsuhara'yı geriye fırlattı ve yükseldi.

Göğe doğru çıktığında sesi meydanı doldurdu:

— Şimdi benim sıram.

Kollarını iki yana açtı. Pozitif enerji tüm vücudundan patlamalar halinde yayıldı. Ardından telekineziyle üçlüyü yan yana çekti. Gök gürültüsünü andıran bir basınç üzerlerine çöktü. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi oldular, nefes alamıyorlardı.

Sonunda büyük bir enerji dalgası gökyüzünden indi, bahçeyi ve hatta sarayın dış duvarlarını parçaladı. Öğrenciler zor ayakta duruyordu. Toz ve enerji bulutları arasında her şey sessizleşti.

Arisawa yere indi. Takım elbisesi bir parça bile bozulmamıştı.

Daigo, Natsuhara ve Sorane'nin kıyafetleri yırtılmış, nefesleri kesilmişti.

Natsuhara zorla konuştu.

— N-ne çeşit bir canavarsın sen…

Arisawa sessizce,

— Bu maçı beraberlik sayabiliriz.

Daigo öfkeyle baktı.

— Beraberlik mi!?

Arisawa gülümsedi.

— Enerjim bitti. Ama sizin de.

Bahçede sessizlik oldu. Ardından Akira'nın sesi yükseldi:

— Arisawa hocam! harikasınız!

Ren şaşkınlıkla babasına baktı.

— Bu… nasıl mümkün olabilir?

Raiga kaşlarını kaldırdı.

— Bizim mavi herif… baya güçlüymüş.

Sato sessizce saraya bakıyordu.

— Saray zarar gördü…

Renzo omuz silkti.

— Konsey üyeleri savaşırsa, olacak olan bu tabii.

Arisawa öğrencilerin yanına yürüdü.

— Savaş bitti. Herkes odasına geçebilir.

Akira ve diğerleri başını salladı.

— Tamam.

Gözlerindeki hayranlık hâlâ sönmemişti.

Arisawa odasına girdiğinde, pencereden dışarıyı seyreden uzun siyah saçlı birini fark etti. Derin bir nefes aldı.

— Ne istiyorsun, Akabane?

Kadın gülümseyerek döndü.

— Bu kadar kaba olma, Arisawa.

— Sen buraya sohbet etmeye gelmezsin.

— Doğru, diye cevapladı Akabane.

Gözleri parlıyordu.

— Efsanevi kılıcın yerine dair bir ipucu buldum.

Arisawa'nın bakışları karardı.

— Demek hâlâ o kılıcı istiyorsun. Ama seni seçeceğinin bir garantisi yok.

— Olsun. Yine de istiyorum. Çünkü o kılıç yanlış ellere geçerse, Velmorya için felaket olur.

Arisawa sert bir sesle karşılık verdi.

— Şahsi arzularını krallığın çıkarıymış gibi gösterme!

Akabane omuzlarını silkti.

— Nasıl algılarsan algıla. Ama bana hâlâ bir borcun var, değil mi?

Odanın sessizliğinde Arisawa'nın yüzü gerildi.

— Neden kendin gitmiyorsun?

— Çünkü bilgi, düşmanlarımdan geldi. Oraya gidersem tuzağa düşerim.

— O hâlde neden beni gönderiyorsun?!

Akabane gözlerini kıstı.

— Çünkü bana büyük bir borcun var. Sana ölmeye gitmeni söylesem bile reddedemezsin.

Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda Arisawa derin bir nefes verdi.

— Tamam. İsteğini yerine getireceğim. Ve borcum kapanacak.

Akabane hafif bir tebessümle kapıya yöneldi.

— Kılıcı bana getirdiğinde, borcun kapanacak.

Kapıyı açarken cebinden küçük bir kâğıt çıkarıp Arisawa'ya fırlattı.

— İşte ipucu. Yerini de yazdım.

Arisawa kâğıdı eline alırken gözlerini kısmıştı. Bir şeyler çok daha büyük bir felaketin habercisiydi…

More Chapters