Eldravon'un büyük sarayı, gecenin sessizliğiyle kaplanmıştı. Devasa yapının ortasında yükselen on iki kule, gökyüzüne doğru sivrilirken sarayın taş duvarları ay ışığında parlıyordu. Uzun bir yolculuğun ardından nihayet saraya dönen Akira, yorgunluğunu artık saklayamıyordu. Atını bağladıktan sonra doğruca odasına çıktı. Zırhını bile çıkarmadan yatağa uzandı ve bir an içinde uyuyakaldı.
Ama bu huzur fazla sürmedi.
Kapı birden açıldı ve içeriden gür bir ses yankılandı:
— Akira! Uyan!
Akira, gözlerini yarı aralık açtı, uykulu bir sesle mırıldandı:
— Biraz daha uyuyacağım…
Arisawa, onu hiç dinlemeden odanın ortasına girdi.
— Olmaz! Ayrıca neden bu kadar erken geldin? Bir hafta kalacağını söylemiştin!
Akira başını yorganın altına gömdü.
— N-n'olur biraz daha uyuyayım…
Bir anda şlak! diye bir ses duyuldu. Arisawa, elindeki tahta eğitim kılıcını tüm gücüyle Akira'nın sırtına indirmişti.
''Aahhh! Bu da neydi!" diye inledi Akira, gözlerini fal taşı gibi açarak.
Arisawa tehditkâr bir ifadeyle kılıcı tekrar kaldırdı:
— Kalkmazsan daha fazla vuracağım.
Akira istemeye istemeye yataktan doğruldu.
— Tamam kalktım işte, tamam! Böyle sert olmanıza gerek var mıydı?
Arisawa, kılıcı omzuna koydu ve soğuk bir sesle:
— Benim odama gel!
Akira, hâlâ esneyerek söylendi:
— Ama neden? Burada konuşsak ya…
Arisawa cevap bile vermedi, sert adımlarla odadan çıktı. Akira da söylene söylene peşinden sürüklendi.
Kısa süre sonra Arisawa'nın odasına vardılar. Arisawa, odadaki siyah koltuğuna oturdu ve ciddiyetle konuşmaya başladı:
— Bir hafta kalacağını söylemiştin fakat bir gün bile olmadan geri döndün. Neden?
Akira gözlerini ovuşturarak, hâlâ uykulu bir sesle yanıtladı:
— İhtiyar… yani Morvan, kaos hakkında bazı bilgiler verdi. Hemen size ve konseye iletmemi istedi.
Arisawa'nın bakışları keskinleşti.
— Dinliyorum.
Akira biraz dikleşti ve nefes aldı.
— Dokuz Volgrath kardeşi biliyorsunuzdur. Dokuz kaos efsanesi…
Arisawa başını salladı.
— Evet, biliyorum.
— İhtiyar onların yaşadığını söyledi hatta kardeşlerin dördünü bizzat tanıyormuş. Hem de güçlerini biliyor.
Arisawa'nın gözleri büyüdü.
— Ne! Bu doğru mu?
Akira gülümsedi.
— Evet. Hatta bir aile fotoğrafları bile var elimde.
Bu söz üzerine Arisawa aniden ayağa fırladı. Hiçbir şey söylemeden hızlı adımlarla odadan çıktı.
Akira panikle seslendi:
— Arisawa hocam! Nereye gidiyorsunuz?
— "Benimle gel," dedi yalnızca.
Akira, kafası karışmış bir halde arkasından koştu.
İkili, sarayın merkezinde bulunan devasa bir salona geldi. Uzun masanın çevresi boştu ama odanın ihtişamı Akira'yı büyülemeye yetmişti.
"Burası da neresi?" diye sordu Akira, etrafına bakarak.
"Konsey odası," dedi Arisawa, ciddi bir tonda.
Akira'nın ağzı bir karış açık kaldı.
— Ne!! Gerçekten mi burası?
Arisawa, duvardaki küçük bir tuşa bastı. Salonda yankılanan bir mekanizma sesiyle birlikte tavanın içindeki büyülü kristaller parlamaya başladı.
"Ne yapıyorsunuz?" dedi Akira, heyecanla.
— Konseyi topluyorum.
— Peki ben ne yapayım?
— Şimdilik dışarıda bekle. Konsey toplanınca seni çağıracağım.
— B-ben de mi konseyde olacağım?
— Evet. Elindeki bilgileri onlara anlatacaksın. Ama önce ben konuşacağım, çünkü kaos hakkında fazla şey bildiklerini sanmıyorum.
Akira istemsizce dimdik durdu.
— Anlaşıldı!
Kısa süre sonra konsey üyeleri birer birer salona girdi. Her biri farklı bir auraya sahipti; kimisi soğuk, kimisi neşeli, kimisi ürkütücüydü.
Sonunda herkes yerini alınca Daigo, Arisawa'ya bakarak konuştu:
— Hoshigaki de geldi. Artık konuşacak mısın, Arisawa?
Arisawa kısa bir süre sessiz kaldı, ardından sesini yükseltti:
— Hızlı bir şekilde toplandığınız için hepinize teşekkür ederim.
Noa hemen homurdandı:
— Şu teşekkür faslını geç. İşimiz gücümüz var.
Daigo kahkaha attı:
— Kesinlikle! Buz küpünün buz banyosuna girmesi gerekiyor haha!
Noa yumruğunu sıktı:
— Kapa çeneni, ateş köpeği!
Arisawa derin bir nefes alarak lafa girdi:
— Madem öyle istiyorsunuz, direkt konuya gireceğim. Yüz sene önceki savaşı başlatan Dokuz Volgrath kardeşini hepiniz duymuşsunuzdur.
Arata kollarını kavuşturdu.
— Evet, biliyoruz. Ama ne alakası var?
Arisawa masaya doğru eğildi.
— En az beşi hâlâ hayatta.
Salonda bir uğultu koptu.
— Bu saçmalık!
— Yaşamaları imkânsız,
— Bizi bunun için mi çağırmış?
Sorane ürkek bir sesle sordu:
— A-Arisawa… herhangi bir kanıtın var mı?
Arisawa sakin bir şekilde devam etti:
— Kardeşlerin güç verdiği ruhlarla karşılaştık. Epey güçlülerdi.
"Bu gerçek olamaz!" diye bağırdı Akabane.
Makise elini masaya koydu.
— Herkes sakin olsun. Arisawa haklı. Ben de onlardan biriyle karşılaştım.
Noa şokla baktı.
— Ne! Sen de mi?
Arisawa'nın bakışları ciddileşti.
— Yaşıyor olsalar bile… tekrar savaş başlatmak istiyorlar.
Daigo yumruğunu masaya vurdu.
— O zaman onları dövelim!
Noa hemen tersledi:
— Sandığın kadar kolay değil, aptal!
Makise söze girdi:
— Peki bize başka ne bilgi vereceksin, Arisawa?
Arisawa gözlerini kıstı.
— Onlar insan enerjisi kullanmıyor. Farklı bir enerji olan kaos enerjisi kullanıyorlar.
Salonda bir uğultu daha yükseldi.
Sonunda Arisawa yüksek sesle seslendi:
— Akira!
Kapı aralandı ve Akira içeri girdi. On iki konseyi aynı anda karşısında görünce heyecandan neredeyse bayılacaktı.
Arata küçümser bir sesle sordu:
— Bu velet de kim?
Akira derin bir nefes aldı, gülümseyerek:
— Merhaba! Ben Akira Valen. Efendi Arisawa'nın öğrencisiyim!
Akabane kaşlarını çattı.
— Ben bu çocuğu tanıyorum. Kafeste görmüştüm.
Akira başını salladı:
— Evet! Beni iyileştirmeye çalıştığınız için teşekkür ederim!
Noa parmağını doğrulttu.
— Hey! Bu sınav salonunu dağıtan çocuk değil mi?
Daigo kahkahalarla güldü.
— Kesinlikle! Bu o!
Sorane ürpererek mırıldandı:
— K-korkunç…
Akira panikle eğildi:
— Sınav salonunda olanlar için çok özür dilerim!
Tam o sırada Akabane'nin gözleri Akira'nın belindeki kılıca takıldı. Şokla ayağa fırladı:
— B-bu… efsanevi kılıç setsuna! Neden sende?!
Herkesin gözleri büyüdü.
Arisawa açıklama yaptı:
— Kılıcı saraya getirmek için yola çıkmıştım. Fakat görev sırasında kılıç Akira'yı seçti.
Akira göğsünü kabarttı.
— Evet! Kılıç beni seçti!
Salonda sessizlik oldu. Ardından Arisawa başıyla işaret etti.
— Anlat, Akira.
Akira derin bir nefes aldı, herkesin gözünün kendisine çevrilmesinden dolayı biraz gerildi ama yine de konuşmaya başladı:
— Kısa süre önce sisli ormanda yaşayan bir ihtiyardan çok değerli bilgiler aldım. Bunları sizlere aktarmamı istedi.
Noa ellerini masaya vurdu.
— Bir ihtiyar bize tarih mi anlatacak?
Akira hafifçe gerildi ama devam etti:
— Öncelikle, o ihtiyar Dokuz Volgrath kardeşin dördünü bizzat tanıyormuş. Hatta olağanüstü güçlerine de şahit olmuş. Ve söylediğine göre kardeşlerin neredeyse hepsi hâlâ hayatta.
Konsey üyeleri arasında uğultular başladı.
Akabane kaşlarını çattı:
— Lanetli ruh tekniği…
Akira başını salladı.
— Evet. Onların hayatta kalmasını sağlayan şey o. Ama normal ruh tekniği gibi değil. Onlar olağanüstü güçlü oldukları için dönüşümde güç kayıpları çok daha az oluyor. İhtiyarın dediğine göre… içlerinden biri yalnızca yüzde elli güç kaybıyla ruh formuna geçebildi.
Salondaki hava bir anda buz kesti.
''N-ne!?" diye irkildi Sorane.
"Ama bu imkânsız!" dedi Natsuhara.
Arata şaşkınlıkla Akabane'ye döndü:
— Sen değil miydin, ruh tekniğinde maksimum yüzde otuz güç kullanılabilir diyen?
Akabane kaşlarını çattı, dişlerini sıktı.
— Evet… ama bu bile abartılmış bir rakamdı. Eğer gerçekten yüzde elli güç kaybıyla yaşayan biri varsa, bu… bu inanılmaz bir güç demektir.
Akira başını salladı.
— O kişinin adı Kael Volgrath. Buzun kaosunu kullanıyor.
Daigo kollarını kavuşturdu, homurdandı:
— Yani bizim buz küpü Noa gibi.
Noa alnındaki damarı belirginleşmiş bir şekilde bağırdı:
— Beni o aptallarla kıyaslama, odun parçası!
Arisawa elini kaldırarak ortamı yatıştırdı.
— Devam et, Akira.
Akira konuşmaya devam etti:
— İhtiyar, Kael'in en tehlikelilerden biri olduğunu söyledi. Ama daha da korkutucu olanı… Çöl'ün Kaosu. Kumu kontrol eden kardeş. İsmini bilmiyorum ama ihtiyarın dediğine göre, Kael bile onu yenemezmiş.
Makise öne doğru eğildi, bakışları ciddileşti.
— Ne yani… ruh tekniğiyle yüzde elli güç kullanabilen biri bile, o çöl kaosuna karşı koyamıyor mu?
"Evet," dedi Akira, net bir şekilde.
Hoshigaki ellerini kaldırdı, bağırdı:
— O zaman biz onu nasıl yeneceğiz!!
Daigo hemen yumruğunu masaya vurdu.
— Yeneceğiz! Bizden güçlü diye korkacak değiliz!
Noa gözlerini devirdi.
— Kafanda hiç mi mantık kırıntısı yok? Eğer bu doğruysa tek başına hiçbirimiz dayanamayız.
Arisawa derin bir ses tonuyla araya girdi:
— Onları tek başımıza değil, beraber yeneceğiz. Akira, diğerlerini de anlat.
Akira başını salladı.
— Takeshi, toprağın kaosu. Rion ise ateşin kaosu. Ayrıca… elimde onlara ait bir fotoğraf var.
Akira cebinden eski fotoğrafı çıkardı ve masaya koydu. Fotoğraf elden ele dolaşmaya başladı. Herkes dikkatle baktı.
Makise fotoğraf eline geldiğinde uzun süre sessiz kaldı.
— Bu fotoğraf… yırtılmış.
Akira hemen yanıtladı:
— Evet. Normalde burada bir kişi daha olmalı ama fotoğrafın sağ tarafı kopmuş.
Akabane gözlerini kıstı.
— Nasıl?, dokuz değil on kardeş mi var?
Arisawa sessizce düşündü.
— Bu ihtimal var.
Makise fotoğrafı masaya koydu.
— Yırtık parçası nerede peki? Herhangi bir fikrin var mı?
Akira başını salladı.
— Hayır. İhtiyar bile bilmiyor.
Bir süre sessizlik oldu. Ardından Hoshigaki söze girdi:
— Bilgiler değerli olabilir… ama tam olarak nasıl kullanacağız bunları? Neden bize lazım?
Akira ciddi bir şekilde yanıtladı:
— Çünkü ihtiyar, onların Velmorya'ya savaş ilan edebileceğini söyledi.
Salonda kısa bir sessizlik, ardından kahkahalar koptu.
Daigo masaya vurdu.
— Hahahaha! Azıcık güçlüler diye dokuz kişi koca Velmorya'yı yeneceklerini mi zannediyorlar?
Noa gülerek ekledi:
— Kesinlikle komik!
Ama Arisawa gülmedi.
— Her ne olursa olsun, o ruhlarla karşılaştım. Gerçekten çok güçlüydüler. Özellikle de bizim askerlerimizin eğitim alması şart. Aksi takdirde büyük kayıplar veririz.
Arata düşünceli bir şekilde başını salladı.
— Mantıklı… en azından takımlarımızı güçlendirmeliyiz.
Akabane ellerini kavuşturdu.
— Ne yaparsanız yapın. Ama bu bilgileri abartmayın.
Natsuhara konuştu:
— Ben kabul ediyorum.
Makise omuz silkti.
— Benim için fark etmez.
Arisawa ayağa kalktı, sesi güçlü bir şekilde yankılandı:
— O halde karar verildi. Takımlarımızın antrenman programı değişecek. Herkes en yüksek seviyede eğitilecek.
Konseydeki herkes sessizleşti. Odanın içindeki büyülü kristallerin ışığı daha da parladı. Karar resmileşmişti.
Arisawa ağır adımlarla kapıya doğru yürüdü. Akira'ya dönüp başını salladı.
— Hemen kendi takımını topla. Bahçede antrenman yapacağız.
Akira heyecanla:
— Tamamdır efendim!
Ve böylece, Dokuz Volgrath kardeşin gölgesi sarayın üzerinde dolaşmaya başlarken, Velmorya Konseyi ilk büyük kararını almış oldu.
Akira, sarayın büyük taş merdivenlerinden hızla indi. Bahçeye vardığında geniş meydanın tam ortasında, kollarını bağlamış bir şekilde Arisawa onu bekliyordu. Bahçedeki havuzun suyu parıldıyor, rüzgâr ağaçların yapraklarını titretiyordu.
Bir süre sonra Yui ile Raiga da geldiler.
Yui endişeli bir şekilde Akira'ya yaklaştı.
— Akira, sen daha yeni geldin… bence kendini zorlamamalısın.
Akira hafifçe gülümsedi, gözleri ciddiyetle parladı.
— Beni düşündüğün için teşekkür ederim Yui, ama bu sefer çok daha sıkı antrenman yapmalıyım. Çünkü düşmanımız çok güçlü.
Yui kaşlarını kaldırdı.
— Düşman mı?
Arisawa araya girdi, sesi tok ve otoriterdi:
— Anlat onlara, Akira.
Akira bir adım öne çıktı, derin bir nefes aldı.
— Daha önce karşılaştığımız ruhlardan çok daha güçlü olanlarla savaşacağız.
Raiga hemen kocaman bir gülümsemeyle kollarını sıvadı.
— Kısaca daha fazla dövülecek ruh var yani!!
Yui ise gözlerini kısmıştı, sesi endişeliydi.
— Güçlü ruh derken… Volgrath'lardan mı bahsediyorsun?
Akira başını salladı.
— Evet. Şu an için sadece dört Volgrath kardeş hakkında bilgiye sahibiz.
Yui şaşkınlıkla bir adım geri çekildi.
— Ne… yeni bilgiler mi var?
Akira ciddi bir ifadeyle konuşmaya devam etti.
— Bildiğimiz dört isim şunlar: Kael, buz kaosu. Rion, ateş kaosu. Çöl'ün kaosu… ve Takeshi, toprağın kaosu.
Raiga son ismi duyunca yüzü öfkeyle gerildi, dişlerini sıktı. Yumruğunu sıkıp havaya kaldırdı.
— O şerefsizi kesinlikle öldüreceğim!!
Akira onun gözlerine baktı ve kararlı bir ses tonuyla yanıtladı:
— Aynen öyle. Onların hepsini yeneceğiz.
O sırada beklenmedik bir şey oldu. Yui birden kahkaha atmaya başladı.
Akira ve Raiga aynı anda şaşkınlıkla ona baktılar.
Raiga kaşlarını çatıp bağırdı:
— Bu kadar komik olan ne, aptal?!
Akira daha sakin bir şekilde konuştu, endişeyle:
— Yui… iyi misin?
Yui kısa bir kahkahadan sonra başını salladı.
— Yok bir şey… sadece… daha bir saat zor antrenman yaparken nasıl onları yenmeyi düşünüyorsunuz, onu merak ettim.
Akira'nın suratı kısa süreliğine düştü ama hemen ardından gözlerinde yeniden kararlılık belirdi.
— Haklısın… daha fazla antrenman yapmalıyım.
O sırada Arisawa ağır adımlarla öne çıktı. Gözleri üçlüye sertçe bakıyordu.
— Bugünden itibaren eskisinin aksine çok daha yoğun bir çalışma programına gireceksiniz.
Akira ellerini kaldırıp hafifçe gülümseyerek itiraz etti:
— Ama… geçen sefer de ciddi bir şekilde dövmüştünüz bizi.
Arisawa kollarını açtı, meydanın ortasında sertçe yere bastı.
— Bu sefer sizden daha iyisini bekliyorum. Çünkü dinlenme vaktiniz olmayacak.
Yui şokla bağırdı:
— Ne! Dinlenme yok mu!?
Arisawa yüzünde en ufak bir gülümseme olmadan başını salladı.
— Evet. Şimdi…
Bir anda elini havaya kaldırdı, ardından parmağını üçlünün üzerine doğrulttu.
— …hepiniz aynı anda saldırın bakalım!
Meydanın üzerindeki rüzgâr bir anda sertleşti. Akira, Yui ve Raiga birbirlerine baktılar. Üçünün gözlerinde de farklı duygular vardı: Kararlılık, öfke ve şüphe. Ama tek bir ortak amaç vardı: Arisawa'ya saldırmak.
Ve antrenman resmen başlamıştı.
Raiga ilk adımı attı, yumruğunu sıkarak ileri fırladı.
— O halde ilk hamleyi ben yapıyorum!!
Koca gövdesiyle, adeta bir boğa gibi Arisawa'ya doğru koştu. Yerdeki taşlar basınçla çatırdadı. Raiga'nın yumruğu, dev bir kaya gibi havayı yardı.
Ama Arisawa hiç kıpırdamadı. Kollarını arkasında bağlı tutuyor, gözleri buz gibi bir sakinlikle Raiga'ya bakıyordu. Raiga yumruğunu tam Arisawa'nın yüzüne savurduğu anda, Arisawa'nın bedeni hafifçe yana kaydı. Yalnızca bir adım.
Ve koca yumruk boşa düştü.
Arisawa, Raiga'nın kolunu bilek hizasından yakaladı ve omzunu hafifçe çevirdi. Bir an sonra Raiga'nın dev gövdesi yerden kesildi.
— Ne—?!
Raiga sırt üstü yere yapıştı. Taş zeminden toz kalktı.
Yui şaşkınlıkla bağırdı:
— Raiga!!
Ama Arisawa ona bakmamıştı bile. Gözleri hâlâ sakince Akira'ya odaklanmıştı.
— Sıradaki.
Akira tereddüt etmeden kılıcını çekti. Sağ eliyle sıkıca kavradı ve gözleri parladı.
— Beni küçümsemeyin!! Bu sefer pes etmeyeceğim!
Akira hızla ileri atıldı. Adımları hızlıydı, kılıcıyla birkaç kez sahte hamle yaptı. Ardından sağdan güçlü bir yatay kesiş savurdu.
Ama Arisawa kılıcı çıplak eliyle yakaladı. Tahta kırıldı. Akira'nın gözleri büyüdü.
— N-ne!!?
Arisawa tek eliyle kılıcı tutarken, diğer eliyle Akira'nın göğsüne hafifçe bastı. Akira için göğsüne kocaman bir kaya inmiş gibiydi.
Akira yere düştü, kılıcı birkaç metre öteye fırladı.
Yui bir an korku hissetti, ama hemen yumruklarını sıktı.
— O halde sıra bende!!
Enerjisini topladı. Ellerini havaya kaldırdı, etrafında sarı ışıklar dönmeye başladı. Arisawa gözlerini hafifçe kısmıştı.
— Hmmm… sonunda biraz ciddiyet görüyorum.
Yui ellerini öne savurdu.
— Kum zincirleri!!
Zemin bir anda kum oldu. Kumdan zincirler Arisawa'nın ayaklarından yükselip onu sıkıca bağladı. Yui nefes nefese bağırdı:
— Şimdi yakaladım!!
Ama Arisawa kımıldamadı. Kum zincirlerine doğru baktı, ardından sessizce mırıldandı.
— Kötü değil. Ama çok yavaş.
Bir anda zincirler çatırdamaya başladı.
Ve ardından tamamen parçalandı. Yui'nin gözleri fal taşı gibi açıldı.
— N-ne… imkânsız!!
Arisawa bir anda yok oldu. Yui yalnızca bir gölge gördü. Ardından arkasında belirdi ve omzuna hafifçe dokundu.
Yui yere düştü, bilinci kaybolmamıştı ama dizlerinin üzerine çökmüştü.
Arisawa kollarını yeniden arkasında birleştirdi. Sesi tüm bahçede yankılandı:
— Bu mu sizin gücünüz? Böyle giderse değil Volgrath'lardan birini, onların gönderdiği en zayıf ruhu bile yenemezsiniz.
Raiga acıyla yerden kalkmaya çalıştı, yumruğunu yere vurdu.
— Kahretsin!!
Akira, nefes nefese ayağa kalktı. Gözleri hâlâ inatla yanıyordu.
— Hayır… ben pes etmeyeceğim!
Arisawa, soğuk bir tebessüm etti.
— İşte duymak istediğim şey bu. Kalkın ve tekrar saldırın. Ta ki sınırlarınızı kırana kadar!
Üçü yeniden hazırlık pozisyonu aldı. Bahçeyi saran sessizlik, yalnızca kalplerinin çarpıntısıyla bozuluyordu.
Arisawa'nın sesi gök gürültüsü gibi tekrar yankılandı:
— Saldırın! Tekrar!
Akira, Yui ve Raiga yeniden ileri atıldılar. Nefesleri ağırlaşmıştı, terleri bahçenin taşlarına damlıyordu. Bu kez üçü de uyum içinde saldırıyordu: Raiga önden koca ateş yumruğuyla Arisawa'yı sıkıştırıyor, Yui arkadan kum zincirleriyle alanı daraltıyor, Akira ise fırsat kollayıp kılıcıyla açığını yakalamaya çalışıyordu.
Arisawa onların hareketlerini dikkatle izledi. Birkaç hamleli kombinasyon, birkaç saniyeliğine bile olsa onu sıkıştırmıştı. Yine de gözlerinde en ufak bir endişe yoktu.
— Fena değil… ama hâlâ yavaş!
Bir anda yerdeki gölgesinden sıyrıldı, üçlünün tam ortasında belirdi. Kollarını iki yana açıp avuçlarını hafifçe itekledi. Görünmez bir basınç dalgası üç öğrenciyi birden geriye savurdu.
Üçü de sırt üstü yere çakıldı. Akira'nın kılıcı elinden uçup bahçenin kenarına düştü.
Akira acıyla doğrulmaya çalışırken homurdandı:
— Yine… yine başaramadık…
Yui'nin nefesi kesilmişti, ama hâlâ ayağa kalkmaya çalışıyordu.
— Arisawa hocam… siz bizi böyle dövdükçe… nefret ediyorum sizden…
Arisawa kollarını arkasında bağladı. Soğuk gözleriyle öğrencilerine baktı.
— Nefret mi? Güzel. O nefretin içinde güç de vardır. Ama asıl mesele… bu nefretin sizi kör etmemesi. Çünkü Kaos'un yaptığı tam da bu.
Tam o sırada bahçenin büyük kapısı sertçe açıldı.
İçeri giren iri gölgeli adam güneş ışığında belirdi. Kollarını kavuşturmuş, her zamanki kibirli gülümsemesi yüzünde parlıyordu.
— Yeter bu kadar antrenman. Çocukları daha fazla hırpalamana gerek yok, Arisawa.
Arisawa başını hafifçe çevirip kapıya baktı.
— Daigo…
Daigo ağır adımlarla bahçeye girdi. Arisawa'nın önünde durdu ve yüksek sesle konuştu:
— Takımımın çoğu hâlâ hastanede. Oğlum dışında yanımda kimse yok. Ama yeni bir görev geldi, acil. Tek başıma halledemem.
Yui gözlerini büyüttü, Raiga dişlerini sıktı, Akira ise şaşkınlıkla doğruldu.
Daigo gülümsedi, gözlerini Arisawa'ya dikti:
— Kısacası senin takımını istiyorum, Arisawa. Çocukların artık gerçek bir görevi hak ettiğini düşünüyorum. Tabii… eğer sen izin verirsen.
Akira şaşkınlıkla bağırdı:
— Ne?! Görev mi?
Yui tereddüt etti:
— Ama biz daha hazır değiliz ki…
Raiga yumruğunu sıktı:
— Hazır olmasak da savaşmamız gerekirse savaşırız!
Bahçeye sessizlik çöktü. Rüzgâr ağaçların yapraklarını hışırdattı. Arisawa öğrencilerine tek tek baktı. Hepsi yorgundu, yaralıydı ama gözlerinde aynı şey parlıyordu: kararlılık.
Arisawa derin bir nefes aldı, sonra başını yavaşça salladı.
— Kabul ediyorum.
Akira bir an donakaldı.
— G-gerçekten mi?!
Arisawa soğuk bir sesle konuştu.
— Artık yalnızca bahçede değil, gerçek savaşta da antrenman yapacaksınız.
Daigo gürültülü bir kahkaha attı:
— İşte bu! Hoş geldiniz, yeni takımım. Umarım ayak uydurabilirsiniz, çünkü görev sandığınızdan çok daha zor olacak.
Akira heyecanla ayağa kalktı, gözleri ışıldıyordu.
— Ne olursa olsun yapacağım! Bu sefer geri adım yok!
Yui derin bir nefes aldı, Raiga yumruğunu sıktı. Arisawa ise yalnızca kısa bir cümle kurdu:
— Hazırlanın. Görev başlıyor.