Hava karanlık, etraf sessizdi. Akira, kanların üstünde, Renzo ve Gareth'in cesetlerinin yanında oturmuş gökyüzündeki yıldızlara bakıyordu. İçten içe, neden böyle oldu? diye düşünüyordu. Gözlerinde öfkesi belirgindi. Hayatında hiç kimseye bu kadar öfkelenmemişti. Ama yalnızca Kael'i düşünmek bile sinirini kabartıyordu.
Bir süre bekledikten sonra kapıya bakıp yüksek sesle bağırdı:
— Heyy!!!
Patron homurdanarak kapıya yöneldi.
— Ne oluyor be!?
Dışarıya çıktığı gibi Renzo ve Gareth'in kanlar içindeki cesetlerini gördü. Gözyaşları süzülürken yanlarına koştu. Renzo'ya sıkıca sarıldı, onu uyandırmaya çalıştı:
— Renzo! Oğlum kalk… Ben buradayım… Bir daha restoran hakkında seni darlamayacağım… lütfen kalk…
Akira yere bakarken fısıltıyla konuştu:
— Onlar öldü…
Adamın gözyaşları sel gibi akmaya başladı. Sonra sinirlenip Akira'yı yakasından tutup kaldırdı, bağırarak:
— Onlara ne yaptın!!
Akira gözleri hâlâ yerdeyken cevapladı:
— Üzgünüm… onları kurtaramadım. Ben güçsüzüm…
Adam şaşırmıştı ama hâlâ öfkeliydi. Akira'yı ileri doğru fırlattı. Kendisi yere çöktü, gözyaşlarını durduramıyordu.
Kısa bir sessizlikten sonra Akira soğuk bir sesle konuştu:
— Sizden ricam… onların mezarını saraya yapalım. Muhtemelen böyle isterlerdi.
Adam, Akira'ya bakmadan cevapladı:
— Tamam…
Akira, Renzo ve Gareth'in yanına yürüdü. Üstündeki takım elbiseyi çıkarıp üzerlerine sardı. Gareth'i sırtına aldı. Tam Renzo'yu da alacakken adam, Renzo'yu kucağına aldı:
— Saraya ben de geleceğim.
Akira başıyla onayladı. Birlikte saraya doğru yürümeye başladılar. Adam yürürken oğluna, Renzo'ya baktı; anılara dalmıştı.
Saraya vardıklarında kapıda Sato vardı. Cesetleri görünce donakaldı, hemen Natsuhara'yı bilgilendirmeye koştu. Akira ise cesetleri mezarlığın yanındaki görevlilere bıraktı ve Arisawa'nın sarayına yöneldi. Yolda Seraphina'ya rastladı.
Sera, Renzo ve Gareth'i aradı; daha sonra Akira'nın hâlini görünce şaşkınlıkla sordu:
— Akira, Renzo ve Gareth nerede? Ayrıca sen iyi misin?
Akira onu görmezden gelerek yürümeye devam etti. Sadece bir an durup soğuk bir sesle cevapladı:
— Öldüler…
Seraphina inanamadı. Akira'nın şaka yaptığını sandı. Fakat bu kadar ciddi ve üzgün olduğunu hiç görmemişti. Gözyaşları akmaya başladı ve mezarlığa doğru koştu.
Akira ise saraya girip Arisawa'nın odasına çıktı. Kapıyı tıklattı, cevap gelmeden açtı.
Masasında oturan Arisawa bağırdı:
— Hey! Ne yapıyorsun Akira!?
Akira, Arisawa'nın yüzüne baktı.
— Sorane takımından Renzo ve Gareth… öldü.
Arisawa kaşlarını kaldırdı.
— Öldüler mi!? Kim öldürdü!?
Akira yumruklarını sıktı; suratından öfke okunuyordu.
— Kael Volgrath! Onu öldüreceğim!
Arisawa donakaldı.
— Eldravon'da… Volgrath tarafından mı öldürüldüler!? Dalga mı geçiyorsun!?
Akira cevap vermedi; boş gözlerle Arisawa'ya baktı. Arisawa hemen ayağa kalkıp konsey odasına yöneldi. Zaten Volgrath'lar hakkında bir konsey toplantısı yapılacaktı, fakat bu yeni haber kararı kesinlikle etkileyecekti.
Akira da onun arkasından yürüyerek konsey odasına gitti. Arisawa odaya vardığında kapıyı hızla açıp içeri girdi. Akira'ya ise dışarıda beklemesini söyledi.
Konsey toplanmıştı. Sadece Arisawa ve Hoshigaki'nin koltukları boştu. Arisawa yerine oturduktan kısa bir süre sonra Hoshigaki de geldi.
Akabane homurdanarak konuştu:
— Beklemekten sıkıldım. Hemen konuşalım, konu neydi?
Kuronuma, Arisawa'ya döndü:
— Bizi toplayan Arisawa'ydı, ona sormak lazım.
Arisawa derin bir nefes aldı:
— Volgrath'lar…
Salonda bir anda sessizlik oldu. İlk konuşan, çekingen sesiyle Sorane'ydi:
— B-bunun h-hakkında zaten bir karar v-vermiştik…
Akabane kollarını birleştirdi:
— Onlarla uğraşmak iyi bir fikir değil. Sonuçta Daigo öldü.
Noa yumruklarını sıktı:
— Onu öldüreceğim!
Natsuhara sert bir sesle konuştu:
— Onlarla savaşırsak ölürüz. Birlikte olsak zafer kazanma ihtimalimiz olsa bile fazla zayiat vereceğiz.
Makise ilgisiz bir şekilde camdan dışarı bakıyordu:
— Savaşmadan bilemeyiz.
Arata güldü:
— Sen savaşmak ister miydin?
Makise cevap vermedi.
Kısa bir sessizlikten sonra Arisawa sert bir sesle konuştu:
— Volgrath'lar, Eldravon'un ortasında iki askerimizi öldürdüler.
Salondaki herkes donakaldı.
Akabane bağırdı:
— Bu imkânsız!
Kuronuma da aynı şekilde bağırdı:
— Bu düpedüz savaş ilanıdır!
Arisawa, karışan salonu sakinleştirmeye çalıştı:
— Onlarla artık savaşma vaktimiz geldi.
Makise soğuk bir şekilde Arisawa'ya döndü:
— Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz sayılır.
Arisawa gülerek cevapladı:
— Üç aydır araştırıyorum. Ve sanırım bir şeyler buldum.
Akabane araya girdi:
— Ne buldun!?
Arisawa masasındaki evraklara baktı; dosyasını getirmeyi unuttuğunu fark etti. Kapıya dönüp bağırdı:
— Akira!
Akira hemen içeri girdi. Arisawa gözlerini kıstı:
— Odamda dosyamı unutmuşum. Masamın üstündeki mavi dosyayı getirir misin?
Akira başıyla onaylayıp odadan çıktı, koşarak Arisawa'nın odasına gitti.
Oda her zamanki gibi düzenliydi; disiplinli birinin odası olduğu belliydi. Akira masaya yürüdü, dosyayı aradı. Ancak masanın üstünde bulamadı. Çekmeceleri açtı, fakat sonra bir şey fark etti: çekmecenin altında gizli bir bölme vardı.
Hemen açtı. Küçük bir çekmeydi. İçinde aradığı mavi dosya duruyordu. Tam alıp gidecekken dosyanın yanında bir iğne gördü. Şaşırdı; çünkü Arisawa'nın herhangi bir hastalığı olduğunu bilmiyordu. İğneyi eline aldı—içinde yeşil, karışım gibi bir sıvı vardı. Yanında ise birkaç ot duruyordu.
Akira donakaldı. Bu uyuşturucuydu.
Tanıdığı mükemmel, güçlü, disiplinli Arisawa'nın dolabında uyuşturucu bulmak… Akira inanamadı. Bunu bizzat Arisawa'ya sormaya karar verdi. Fakat şimdilik dosyayı konsey odasına götürmesi gerekiyordu. Gizli çekmeceyi kapattı, dosyayı aldı ve koşarak konsey odasına girdi.
Akira elindeki dosyayı uzattı.
Arisawa dosyaları eliyle ayırıp incelemeye başladı.
Akira ise Arisawa'ya sert bir şekilde bakıyordu.
Gerçekten uyuşturucu mu kullanıyor… inanamıyorum…
Arisawa, Akira'nın bu bakışlarını fark etti ve sordu:
— Akira, bir şey mi oldu?
Akira hemen toparlandı:
— Ben çıkayım mı?
Arisawa başını dosyalara çevirip konuştu:
— Gerek yok.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra Arisawa elindeki dosyayı yukarı kaldırıp konuşmaya başladı:
— Ben Volgrath'ların Karathos Krallığı ile birlikte çalıştığını düşünüyorum.
Salondakiler şaşkına döndü.
Hoshigaki hemen merakla sordu:
— Neden böyle düşünüyorsun? Bir kanıtın var mı??
Arisawa açıklayıcı bir sesle anlatmaya başladı:
— Öncelikle, daha önce farklı krallıklarda kaos ruhlarıyla karşılaştık. Ama bir Volgrath'la hiç karşılaşmamıştık. Fakat üç ay önce Daigo Karathos'a elçi olarak gitmişti. Döndüğü zaman ona tuzak kurulmuştu. Hem de tam zamanında… Çünkü giderken ağaçların orada olmadığını söylemişti. Ayrıca Karathos kralının şüpheli davrandığını düşünüyordu; yüzünü bile göstermemişti. Yani benim teorime göre Volgrath kardeşler uzun süredir Karathos'talar… ve bir şey planlıyorlar.
Akabane düşünceli bir sesle sordu:
— Peki ama ne planlıyorlar?
Hoshigaki hemen araya girdi:
— Madem yüz yıldır yaşıyorlar, neden hiç kendilerini göstermediler?
Akira'nın zihnine bir anda Kael'in kaçmadan önce Eldravon'da söylediği söz geldi. Dudaklarından fısıltıyla döküldü, gözleri Makise'ye kaymıştı:
— Makise… yüzünden…
Makise bir anda donakaldı. Ciddi bir yüzle Akira'ya baktı.
Akabane kahkaha attı:
— Ne yani? Sen bize, Volgrath'ların onun gibi bir kızdan korktuklarını mı söylüyorsun?
Akira tam tekrardan konuşacakken göğsünde bir sıkışma hissetti. Kalbi hızlandı, nefesi daraldı. Bir anda yere düştü ve öksürmeye başladı.
Arisawa hemen ayağa kalkıp yanına çöktü, omzuna dokundu:
— İyi misin Akira?
Akira güçlükle ayağa kalktı ve başıyla onayladı.
Arisawa yeniden yerine oturdu, gözleri ciddileşmişti:
— Sonuç olarak… Karathos'ta gizli bir görev yapmamız gerekiyor. Ne düşünüyorsunuz?
Salonda sessizlik oldu. Çoğu üye Volgrath'lardan korkuyordu; sonuçta onlar Daigo'yu öldürmüştü.
Natsuhara gözlerini kapadı, kararlı bir sesle konuştu:
— Oraya gitmeyeceğim.
Akabane ellerini masaya koydu:
— Eğer haklıysan, oraya gittiğimizde onlarla karşılaşacağız. Hem de hepsiyle. Bu düpedüz ölüme gitmek olur.
Hoshigaki pes eden bir sesle ekledi:
— Bence de Leydi Akabane haklı. Böyle bir görevi kabul etmiyorum.
Sorane çekingen sesiyle konuştu:
— B-ben burada k-kalacağım…
Noa yumruğunu masaya vurdu. Yüzünde yalnızca öfke vardı. Bağırarak konuştu:
— Siz korkaklar! Kendinize konsey üyesi mi diyorsunuz!? Hepiniz korkaksınız!! Ben Kael'i öldüreceğim!!!
Makise soğuk sesiyle araya girdi:
— O zaman sadece gitmek isteyenler gelsin. Gerisi krallıkta kalıp olaylarla ilgilensin.
Arisawa onayladı:
— Bu mantıklı… Peki kimler bizimle gelecek? Herkesin bunu ciddi bir şekilde düşünmesini istiyorum.
Konsey bir süre düşündü. Sonuç olarak gizli görev için yeni bir takım kuruldu: Noa, Kuronuma, Makise ve takım lideri Arisawa.
Konseyde bu dördü hariç herkes ayrıldı.
Arisawa ciddiyetle konuştu:
— Ben kendi takımımdan birkaç kişiyi de göreve dahil edeceğim.
Sonra Akira'ya döndü:
— Zaten istesem de Akira'yı burada bırakamam.
Makise, sessizce camdan dışarı baktı:
— Benim takımım tamamen öldü.
Kuronuma sert bir şekilde konuştu:
— Ben takımımı getirmeyeceğim. Onların ölmesini istemem.
Arisawa gözlerini Noa'ya çevirdi, meraklı bir sesle sordu:
— Peki ya sen? Yakınını ne yapacaksın?
Noa kısa bir süre düşündü. Sonra sert bir sesle cevapladı:
— Rui biraz itiraz edecek… ama ben de onları getirmeyeceğim.
Arisawa derin bir nefes aldı. Ardından masasının üzerindeki büyük Karathos haritasını açtı.
— Tamam… o zaman plana başlayalım.