Gizli görev için kurulan ekip, atlarıyla Karathos yolunu kullanarak krallığa doğru ilerliyordu. Yedi kişiden oluşan bu ekip; Akira, Raiga, Yui, Arisawa, Makise, Noa ve Kuronuma'dan meydana geliyordu.
Raiga homurdanarak konuştu.
— Tekrar aynı yol… Kesin Volgrath'lar yüzünden dejavu yaşayacağız.
Yui gülerek cevapladı.
— Ama bu sefer çok daha güçlüyüz.
Akira kararlı bir sesle ekledi.
— O ikisini bu kez öldüreceğiz.
Kuronuma üçüne bakıp uyarıcı bir ses tonuyla konuştu.
— Siz daha acemisiniz. Sakın kendinizi öldürecek bir şey yapmayın.
Arisawa gülerek omuz silkti.
— Merak etme, onlar güçlüdür.
Raiga övünerek karşılık verdi.
— Tabii ki güçlüyüm! Yakında senden bile daha güçlü olacağım, mavi herif!
Arisawa umursamaz bir şekilde geçiştirdi.
— Hay hay.
Yui merakla öne eğildi.
— Peki, planı anlatacak mısın? Yoksa yine bizden gizlemeye mi devam edeceksin?
Akira şaşkınlıkla döndü.
— Ne? Arisawa size planı anlatmadı mı?
Raiga dudak büktü.
— Evet… Bana anlattı. Yui, planı bilmeyen bir tek sensin.
Yui dondu kaldı, ardından gülümseyerek omuz silkti.
— O zaman bana da anlatır mısınız?
Akira hemen söze girdi.
— Önce Karathos'un başkentinde bilgi toplayacağız. Bu birkaç gün sürebilir. Eğer halk bir şey bilmiyorsa şehirde Arisawa'nın tanıdığı asillerden bilgi alacağız. Böylece saklandıkları konumu öğrenmiş olacağız.
Yui kaşlarını çattı.
— Ama bu planda çok fazla şans faktörü var… Net bir şey yok.
İçinden: Arisawa'nın böyle bir plan yapmasının imkânı yok. Ayrıca Karathos'ta tanıdığı asiller mi var? Bu işte kesinlikle bir tuhaflık var…
Arisawa, Akira'nın söylediklerini onaylarcasına kafasını salladı.
Yui tekrar sordu.
— Peki, diyelim ki saklandıkları yeri bulduk. Gerçekten baskın mı atacağız? Orada dokuz kardeş var! Kazanmamızın imkânı yok!
Arisawa gözlerini kısarak cevap verdi.
— Dokuzuyla aynı anda savaşacağımızı kim söyledi?
Yui şaşkınlıkla nefesini tuttu.
— O zaman onları nasıl ayıracağız?
Arisawa ciddiyetle Yui'ye baktı.
— Ben ayırmayacağım. Bunu benim için maskeli bir adam yapacak.
Yui atını durdurdu. Bir süre düşündü, sonra gülerek yeniden yoluna devam etti.
— Ne dediğinizi pek anlamadım ama… neyse.
Akira bu sırada Makise'ye döndü.
— Bu arada Kael seni nereden tanıyor? Ve geçen sefer neden benim sol gözüme dokundun?
Makise soğuk bir sesle karşılık verdi.
— Bilmem.
Akira ısrarcıydı.
— Peki Bayan Makise, sizi daha iyi tanımak için kendinizi tanıtmak ister misiniz?
Makise net bir şekilde kestirip attı.
— Hayır.
Raiga kahkaha attı.
— Bu nasıl bir konseyi üyesi böyle?
Kuronuma hemen araya girdi.
— Hey! Karşınızdaki bir konseyi üyesi. Saygılı olun!
Arisawa sessizliğini korudu. Zaten en başından beri Makise'de bir tuhaflık olduğunu hissediyordu, fakat onun konuşmayacağını da çok iyi biliyordu.
Uzun bir yolculuktan sonra Karathos'u nihayet gördüler. Fakat içeri girmek yerine, Arisawa şehrin biraz uzağında atından indi ve kamp eşyalarını çıkardı.
— Akira, Raiga, Yui… Siz burada kalacaksınız.
Raiga itiraz etti.
— Siz lüks otellere giderken biz neden burada kalıyoruz, şerefsiz!
Arisawa kararlı bir sesle cevap verdi.
— Çünkü siz buraya daha önce geldiniz. İçeride uzun süre durmanız, tanıdık biriyle karşılaşmanıza sebep olabilir.
Yui de çıkıştı.
— Ama zaten burada tanıdığımız kimse yok ki!
Arisawa sesini yükseltti.
— Kral, ara sıra şehre iner ve halkın arasında dolaşır. Sizi görürse sorun çıkar.
Raiga ve Yui her ne kadar homurdansa da sonunda çadırlarını kurdular. Gece olduğunda ateş yaktılar. O sırada Arisawa ve takımı şehre girmiş, ucuz bir otele yerleşmişti. Kısa süre sonra saraya doğru yola çıktılar.
Asıl planını Akira, Raiga ve Yui'den saklamıştı. Makise ve Kuronuma saraya girer girmez ortadan kayboldu. Arisawa ise sarayın büyük kapısını tıklattı.
Şaşırtıcı bir şekilde kapıyı bizzat kral açtı. Yüzünde yine bir maske vardı. Arisawa'yı gördüğünde şaşırmış gibi görünmüyordu. Yavaş adımlarla kendi odasına çıktı. Arisawa onu takip etti. Kral tahtına oturdu, kapıyı hizmetkâr kapattı.
Sessizlik hâkim oldu. İlk konuşan Arisawa oldu.
— Benim buraya geleceğimi nereden biliyordun?
Kral sakin bir sesle cevap verdi.
— Bilmiyordum… Hissettim.
Arisawa kralın taktığı maskeye dikkatlice baktı ve teorisinin doğru olduğunu anladı.
— Maskeni çıkarırsan, şüphelerim dağılacak.
Kral önce maskesine uzandı, sonra kahkaha attı.
— Sen gerçekten benim bir Volgrath olduğumu mu düşünüyorsun?
Arisawa gözlerini kısmıştı.
— Evet. Sen bir Volgrath'sın. Ve kardeşlerinle birlikte çalışıyorsun.
Kral bacak bacak üstüne atarak gülümsedi.
— Emin misin?
Arisawa alaycı bir sesle ekledi.
— Sen Çöl Kaosu'nun ve Kael'in piyonusun.
Kral başını yukarı kaldırdı, kılıcını eline aldı.
— Öyle mi… O hâlde seni burada öldürmem gerekir.
Arisawa son kez kralın gözlerine baktı. Ardından kapıya yöneldi. Tam çıkmadan önce son bir kez konuştu.
— Yarın günbatımına yakın Karathos yolundan döneceğiz.
Kral gülümsedi.
— İşime yarayacağını sanmasam da… bilgi için teşekkür ederim.
Arisawa kapıdan çıkarken yerde kum taneleri fark etti. Bir anda gözden kayboldular. Donup kaldı.
Kral endişeli bir sesle sordu.
— İyi misin?
Arisawa cevap vermedi. Saraydan çıktı, biraz ileride beklemeye başladı. İlk olarak Makise geldi. Soğuk sesiyle konuştu.
— Bulamadım.
Arisawa derin bir nefes aldı.
— Umarım Kuronuma başarır…
Tam o anda Kuronuma önlerinde belirdi. Nefes nefeseydi ama heyecandan gözleri ışıldıyordu.
— Buldum! Onlar buradalar…
Arisawa'nın yüzünde küçük bir tebessüm belirdi.
— Bu iyi oldu. Artık otele dönebiliriz.
Makise hemen sordu.
— Peki şimdi ne yapacağız?
Arisawa hiç düşünmeden cevapladı.
— Çok basit. Sadece şehirde bilgi toplayacağız.
O sırada Akira, uyuyamadığı için Yui'nin çadırına gitti. Önce seslendi, cevap alamayınca içeri girdi. Gördüğü manzara karşısında şaşırdı. Yui yoktu. Panikle etrafına baktı.
— Yui!! Neredesin!?
Arkasında yanan ateşi fark etti. Hemen oraya koştu. Yui, ateşin karşısında oturuyor, dalgın gözlerle alevlere bakıyordu.
Akira derin bir nefes verdi.
— Madem buradasın, neden seslenmiyorsun? Endişelenmeye başlamıştım.
Yui bakışlarını ateşten ayırmadı.
— Otursana.
Akira yere oturdu.
— Burada tek başına ne yapıyorsun?
Yui hafifçe gülümsedi.
— Bazen yalnız kalıp düşünmek iyidir.
Akira başını salladı.
— Kesinlikle. Ben de çoğu zaman bu şekilde düşünürüm. Çünkü genelde ne yapacağım hakkında en ufak fikrim olmaz.
Yui'nin yüzü bir anda endişeyle gölgelendi.
— Bu seferki görev… diğerlerinden çok daha tehlikeli.
Dişlerini sıktı.
— Ya birimiz ölürsek—
Akira araya girdi, sesi yükseldi.
— Öyle bir şey olmayacak! Hayalimi gerçekleştirmeden ölmeyeceğim. Siz de hayallerinizi gerçekleştireceksiniz!
Yui başını kaldırıp yıldızlara baktı.
— Hayalim mi?
Akira heyecanla öne eğildi.
— Evet evet, mutlaka bir hayalin vardır!
Yui hafifçe gülümseyerek mırıldandı.
— Evet var… ama biraz…
Akira hemen atıldı.
— Merak etme. Seni yargılamayacağım.
Yui yıldızlara dalarak anlatmaya başladı.
— Yıllar önce bir kardeşim vardı. Ailem tarafından sürekli şiddet görüyordu. Ama ben hiçbir şey yapmadım… Onun o kadar acı çekmesine göz yumdum.
Akira bağırdı.
— Bu senin suçun değil! Zaten bir şey yapamazdın!
Yui gözlerini Akira'ya çevirdi.
— Sadece dinle… Aileme karşı çıkabilirdim. Güçlüydüm. Hatta ailedeki en güçlü bendim. Ama hayatım gözümün önünden akıp giderken… bu pişmanlığı hatırladım. Bir şekilde hayatta kaldım. Ve kardeşimi hayatım pahasına korumak istedim… Ama o öldü.
Akira hüzünle başını eğdi.
— Üzüldüm… Geçmiş olsun.
Yui devam etti.
— O günden sonra, geçmişte kardeşim için yapmadığım şeyleri gelecekte yapmaya karar verdim. Onun ideallerini, nezaketini, kibarlığını benimsedim. Şimdiki amacım… onun hayaliyle aynı. Bu ideolojiyi tüm dünyaya yaymak.
Akira, Yui'ye elini uzattı.
— Bu çok güzel bir hayal. Sana bunu gerçekleştirmende ölene kadar yardımcı olacağım.
Yui gülümsedi, elini uzattı ve tokalaştılar.
— O zaman ölene kadar birbirimizin hayallerini destekleyeceğiz. Eğer birimiz ölürse, onun yerine bu hayali gerçekleştireceğiz.
Akira bağırdı.
— Tamam!!
Kısa bir sessizlikten sonra Akira merakla sordu.
— Bu arada… kardeşinin adını öğrenebilir miyim?
Yui düşündü.
— Darius.
Akira ismi duyunca irkildi.
— Hmm… Güzel isimmiş.
İçinden: Bu isim bana tanıdık geliyor… Ama hiç duymadım. Sanki başka birinin hatıraları gibi.
Yui ayağa kalktı.
— Uyumayacak mısın?
Akira yumruklarını sıktı.
— Sanırım bugün benim de uyumam gerekiyor.
İkisi birlikte çadırlarına döndü. Ve geceyi sessizce uyuyarak geçirdiler.
Sabah olduğunda Akira bağırarak uyandı. Uyandığında yüzünde korkunç bir ifade vardı. Yanına baktığında Yui'yi gördü ve biraz rahatladı.
Yui merakla sordu:
— Seni kaldırmaya çalıştım ama bir anda bağırmaya başladın. İyi misin?
Akira gözlerini açmaya çalışırken cevapladı:
— Evet iyiyim, sadece bir kabus… kötü bir kabus…
Yui arkasını dönüp eşyaları toplamaya başladı.
— Madem bir şeyin yok, o zaman hadi kalk da çadırınla şu eşyaları toplayalım.
Akira şaşırdı:
— Bugün gidiyor muyuz? Daha yeni geldik oysaki.
Yui Karathos'a bakarak cevapladı:
— Bugün Karathos'ta bilgi toplayacakmışız. Günbatımına doğru da ayrılacağız.
Raiga homurdandı:
— Bu ne acele böyle, bizim herif ne düşünüyor!
Akira uykulu bir şekilde ayağa kalkıp çadırını kapamaya başladı.
— Bilmiyorum…
Çadırları topladıktan sonra eşyaları atlarına yükleyip Karathos'a doğru yola çıktılar. Kapıdaki askerler üçünün Velmorya'dan geldiğini öğrenince sorgusuz sualsiz içeri aldılar.
Akira bu tepkiye şaşırdı. Şehirde dolaşırken Yui, Akira'ya açıkladı:
— Karathos krallığı uzun süredir Velmorya ile iyi anlaşıyor. Bu yüzden vize gibi şeyler gerekmiyor.
Akira heyecanlandı:
— Bu çok iyiymiş! Sürekli geliriz o zaman!
Raiga küçümseyici bir şekilde Akira'ya baktı:
— Buraya eğlenmeye gelmedik. Bu krallıkta sıkıntılar var, biliyorsun.
Akira'nın suratı düştü:
— Evet, doğru…
Yui yanlarında bir bar gördü ve içeri girdiler.
Akira karşı çıktı:
— Ben daha on sekiz değilim!
Raiga alaycı bir şekilde güldü:
— Sen benim yanımda küçük bir veletsin.
Akira bağırarak cevap verdi, sesi kavga eder gibiydi:
— Ne diyorsun sen, aptal!!
Barın girişinde belinde kılıcı olan, her yeri yara izleriyle dolu yapılı bir adam vardı. Sert görünüşüne rağmen nazik bir sesle içeri davet etti:
— Hoş geldiniz. Buyurun içeri. Sizin gibi güzel efendiler için güzel biralarımız var.
Üçü de bu tepkiye şaşırdı. Akira da kibarca karşılık verdi:
— Teşekkür ederiz.
İçeri girdiklerinde bar kalabalıktı. Çok fazla savaşçı vardı ama Velmorya'nın aksine kavga ve gürültü yoktu. Daha elit bir yer gibiydi.
Raiga barın yanına gidip su istedi.
Yui, Raiga'ya bakıp güldü:
— Senin gibi bir adamın ciddi bir şekilde böyle bir barda sadece su içmesi çok komik.
Raiga sinirlendi ama kısık sesle cevap verdi:
— Görevde içilmez. Bunu sana kimse öğretmedi mi?
Akira dalga geçti:
— Baya bilgilisin sen.
Akira ve Raiga kavga ederken bir kadın yanlarına geldi:
— Kusura bakmayın ama kulak misafiri oldum.
Akira ve Raiga birbirlerine baktı.
Yui cevapladı:
— Sorun yok, klasik kavgalar.
Raiga kadına bakıp sinirli bir şekilde konuştu:
— Kusura bakma ama zaten kalbimin bir sahibi var.
Akira bağırarak çıkıştı:
— Hey, şerefsiz! Yanlış anlama, bayanı rahatsız ediyorsun.
Sonra kahkaha attı:
— Ayrıca nasıl seni seven biri olabilir? İnsan olduğuna emin misin?
Kadın, kavgalarını biraz izledi ve gülmeye başladı:
— Her neyse, sizi rahatsız etmeyeyim. Turist olduğunuza göre uzun kalmayacaksınız.
Raiga hemen cevapladı:
— Aslında bugün günbatımında—
Akira, Raiga'nın ağzını kapadı:
— İyi günler bayan.
Kadın gülümseyerek uzaklaştı.
Raiga bağırdı:
— Ne yapıyorsun aptal!?
Akira karşılık verdi:
— Asıl sen ne yapıyorsun? Az kalsın görevimizi açığa çıkaracaktın!
Yui dışarıya yöneldi:
— Hadi biraz alışveriş yapalım.
Akira ve Raiga heyecanlandı ve pazara doğru yürüdüler. Uzun süre pazarda dolaşıp tuhaf şeylere para harcadıktan sonra günbatımının yaklaştığını fark ettiler. Karathos yolunun tersindeki yola doğru gittiler. Üç konsey üyesi orada onları bekliyordu.
Arisawa, üçünü görünce derin bir nefes aldı. Üstlerinde tuhaf kıyafetler ve saçma şeyler vardı. Aynı palyaçoya benziyorlardı.
Kuronuma kahkaha attı:
— Bu da ne böyle? Palyaço gösterisi falan mı vardı?
Arisawa merakla sordu:
— Ne kadar para harcadınız?
Akira gülümsedi:
— Tüm aylık maaşımı.
Arisawa içinden geçirdi: Birer savaşçı olsalar da sonuçta onlar birer çocuk…
Makise ve Kuronuma atlarına binip iki yana dağıldılar.
Akira, Raiga ve Yui ne olduğunu anlamadı.
Arisawa da atına bindi ve yola girdi:
— Beni takip edin.
Sessizlik içinde uzun süre yol aldılar. Sonunda Arisawa durdu. Hâlâ ne olduğunu anlamıyorlardı.
Atlarından indiler ve beklemeye başladılar.
Bir anda karşılarında iki adam belirdi.
Bu Kael ve geçen sefer yanındaki adamdı.
Akira, Kael'i görür görmez öfkesine yenik düştü ve Setsuna'yı çekip fırlamaya kalkıştı.