LightReader

Chapter 30 - Yui Volt

Savaş alanı sessizleşmişti. Noa'nın cansız bedeni Akira'nın önünde duruyordu. Akira yere çöktü ve Noa'nın kalbine elini koydu, ama kalp artık atmıyordu. Kafasını aşağıya indirdi; içindeki öfke taşmak üzereydi. Bu hissi daha önce sınav alanında yaşamıştı, ama bu sefer daha yoğundu ve daha fazla güç gerekiyordu.

İnsanların gerçek potansiyeli, ölüme yaklaşmak veya negatif enerjinin yoğunlaşması gibi durumlarla ortaya çıkardı. Daha önce sınav salonunda Akira, ölümün eşiğini görmüş ve beslediği nefret sayesinde Valtherion'un gücünü zorla kullanabilmişti. Ama şimdi içinde farklı bir güç yükseliyordu. 

Akira Noa'nın cansız bedeni ve bayılmış Arisawa'yı gördükçe öfkesi daha da büyüyordu. Siyah saçları aşağıdan yukarıya doğru mora dönmeye başladı.

Kael, Akira'dan yayılan büyük ve mor baskıyı hissetti, ama tam olarak neler olduğunu anlayamadı. Akira'nın bedeni yavaş yavaş mor enerjiyle dolup taşmaya başladı. Eskisine göre çok daha tehlikeli görünüyordu. Kael bunu fark edip birkaç adım geriye gitti.

Akira kafasını yukarı kaldırdı ve mor gözleriyle Kael'e sertçe baktı:

— Seni… öldüreceğim.

Kael'in üzerindeki baskı daha da arttı. Akira ayağa kalktığında ellerini öne doğru uzattı. Yerden mor çizgiler geçmeye başladı. Bir anda Kael'in durduğu yer yarıldı, ortadan ikiye bölünüp Kael'in üstüne sertçe kapandı. Kocaman bir yarık oluşmuştu; kesinlikle bir şehir büyüklüğündeydi.

Kael kendini buzla kaplayarak kendine zarar gelmesini engelledi. Ardından buzuyla yeri parçalara ayırarak oradan çıktı. Akira, iki elini birleştirip yumruklarını sıktı. Kael'in parçalara ayırdığı yer tekrar birleşti ve Kael donakaldı. Bu kesinlikle kızıl kral Valtherion'un kaosu değildi, sessizce fısıldadı:

— Yoksa bu… onun kendi kaosu mu!?

Yeri parçalara ayırsa da tekrar birleşeceğini gören Kael, yukarı doğru kaçmaya karar verdi. Zorda olsa aradan sıyrılarak göğe yükseldi. Akira'nın ne yaptığını hala anlayamamıştı; başta bunu telekinezi sanmıştı ama bu farklı bir şeydi.

Akira, Kael'e doğru göğe yükseldi ve ellerini kaldırdı. Bir anda mekan bükülmeye uğradı. Sağ tarafında orman, sol tarafında büyük bir su birikintisi vardı. Deniz gibiydi ama sonu görünüyordu.

Kael sonunda neler olduğunu fark etti:

— Bu… mekan bükme kaosu!

Akira ormanı büktü ve birkaç parçaya böldü, ardından parçaları Kael'e doğru fırlattı. Kael buzuyla orman parçalarını kesip dondurdu, üzerine doğru gelen suyu ise tek dokunuşla buza çevirdi. Yere baktığında eski büyük yarığı gördü ve şaşırdı. Mekan bükme onu ortadan kaldırmamıştı; aslında üstüne başka bir yer oluşturup kontrol etmekteydi.

Kael bunu fark edince ellerini yukarı kaldırıp haykırdı. 

— Yarım Violen! Donmuş Yerçekimi Alemi!

Gökyüzünden kar taneleri yağmaya başladı ve yerde buzdan bir katman oluştu. Alnındaki teri sildi:

— Bu hareketi kullanacağımı düşünmezdim. Belki Velmorya sandığımdan daha güçlüdür.

Akira'nın oluşturduğu mekan yağan karlarla buz oldu ve parçalandı. Buzlar yarığa doğru düşüyordu, ama Akira pes edecek gibi görünmüyordu. Suratındaki öfke hiç azalmamıştı.

Kael bir anda Akira'nın yanına belirip buzdan yumruğuyla sertçe yere çarptırdı. Akira, mor enerjisini çok fazla kullandığı için yorgun düşmüştü. Zorda olsa ayağa kalkıp savaşa devam etti. Mekan bükme ve onarımı onun kaosunun özelliğiydi, ama Kael'in buzları güçlüydü ve sürekli mekan bükmek çok enerji harcıyordu. Kaybedemezdi; bu yüzden mor enerjisiyle açtığı yarığın etrafını bükerek yukarı kaldırdı ve Kael'i yarığın içerisine soktu. Yarıktan kaçacak yeri kalmadığında Akira ellerini öne uzatıp yarığı mor enerjisiyle birleştirdi. Yanındaki zemini birbirine doğru yaklaştırdı. Bu çok büyük bir güç ve enerji gerektiriyordu; sonuçta şehir uzunluğunda bir yarığı, içinde bir ruhla birlikte kapatıyordu. Elleri titremeye başladı ama durmadı ve haykırarak kendini zorladı.

Kael, çok zor ve kaçınılmaz bir durumda olduğunu fark etti ama nasıl kaçacağını bilmiyordu. İki taraftan baskı altındaydı. Elleriyle buzları durdurmaya çalıştı ama baskı büyüktü; kolları parçalandı ve yarık daha da kapanmaya başladı. Kael ölümü hissediyordu, ama panik yapmadan düşündü ve devleşmeyi kullanmaya karar verdi. Zarar göreceğini biliyordu ama bu son çaresiydi. Haykırdı.

— Colossus! Buzul Devrim!

Buzlarını yavaşça vücudunun etrafına sardı. Bacaklarıyla baskıyı engellemeye çalışıyor, yavaşça devleşiyordu. Kollarını ve bacaklarını iki yana açıp haykırarak yarığın kapanmasını engellemeye uğraştı.

Akira neler olduğunu anlamamıştı ama bu onun son enerjisiydi. Bu saldırıda Kael'i öldüremezse kaybedecekti. Hem Kael hem de Akira kendilerini zorlayarak haykırdı. Sonunda Akira'nın bedeni yorgunluktan istemsizce yere düştü. Kael de baskı gidince yarığı parçalayarak yukarı çıktı. Yer sallandı, sanki deprem olmuş gibiydi.

Akira havadan yere düşüyordu. Kael hemen yanına gidip onu kolundan tuttu ve sağa doğru fırlattı. Ardından üstünde belirip yere çarptı. Akira'nın ne enerjisi kalmıştı ne de bedeni hareket edebiliyordu; sadece Kael tarafından oradan oraya savruluyordu. Kael gülmeye başladı:

— Bu çok yakındı. Seni öldürtükten sonra arkadaşlarını da yanına göndereceğim, hiç merak etme.

Akira yumruklarını sıktı ve hareket etmeye çalıştı. İçinden düşünüyordu:

Ne yapabilirim… Hiç enerjim kalmadı. Bedenim kan içinde ve hareket edemiyor ama… Arisawa'yı, arkadaşlarımı korumalıyım. En azından ölmeden önce onu öldürebilseydim…

Kael gülüyordu, kazanmıştı.

— Akira, aslında birbirimize benziyoruz.

— Benziyor muyuz?!

Kael, Akira'yı savurmaya devam ediyordu.

— İkimiz de intikam için savaşıyoruz.

— Sen insanları sebepsiz yere öldürüyorsun!

— Hayır. Ben sadece beni öldüren kişiden intikam almak için onun kurduğu dünya düzenini bozuyorum. Ve sen de intikam için savaşıyorsun.

Akira sinirlendi.

— Beni kendinle karıştırma!

Kael, Akira'nın kalbine doğru sertçe vurdu. Akira havada metrelerce ileriye fırladı. Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Savaşın sonucu artık belliydi.

 —————————

Raiga yerin sallandığını görünce deprem olduğunu düşündü ve hemen yukarıdaki ağaçlardan birinin tepesine atladı. Yui de aynısını yaptı. Takeshi ise sadece toprağa dokunarak sallantıyı engelledi. Bunu Kael'in yaptığını anlamıştı ama biraz şaşırmıştı; çünkü Kael'in bu denli bir güç kullanması için rakibinin gerçekten çok güçlü olması gerekiyordu.

Takeshi ikiliye baktı.

— Sizi hemen öldürüp oraya gideceğim, sanırım aranızda güçlü biri var.

Raiga ve Yui şaşırdı. Raiga gülümsedi:

— Mavi herif yine gösteriş yapıyor.

Yui kararlılıkla parlayan gözleriyle konuştu:

— Arisawa hocamın güçlü olduğunu biliyordum ama bu kadar güçlü olması etkileyici.

Raiga, Yui'ye döndü:

— Orada yardıma ihtiyaçları olduğunu zannetmiyorum, bu adamı öldürsek yeterli.

Takeshi eğildi ve elini toprağa koydu. Topraktan odunlar, taşlar ve topraklar çıktı, mızrak şekline gelerek Raiga'ya doğru yöneldi. Raiga, toprakları alevleriyle kül etti, taşlar ve odunlardan ise kaçarak Takeshi'ye doğru yaklaştı. Takeshi bu sefer Yui'yi hedef aldı, ama Yui yukarı sıçrayarak saldırıları savuşturdu.

Raiga büyük kılıcıyla Takeshi'ye vurdu ama etkisi olmadı; Takeshi'nin toprağı sürekli Raiga'nın önüne çıkıyor ve saldırmasını engelliyordu. Raiga'nın öldürme isteği çok yüksekti, ama saldırıları hızdan yoksundu; sadece biraz gücü vardı. Yui ise menzilli bir destek kuvvetiydi ve sorun olmayacak kadar güçsüzdü.

Savaş devam ederken Yui durumu fark etti ve yakınlaşmaya başladı. Raiga şaşırdı:

— Ne yapıyorsun sen!

Yui bir şey söylemedi ve yakın dövüş menziline girdi. Artık daha tehlikeli olmasına rağmen telekinezini daha iyi kullanabiliyordu. Raiga yumrukluyor, Yui ise ağaçları savuruyor, düşmanın gardını düşürdüğünde onu yere çarpıyordu.

Takeshi, Raiga'nın sert darbelerinden biraz çekinse de ateşi toprak savunmasını aşamayacak kadar güçsüzdü. Bu yüzden saldırı hızını arttırdı; işlerini hızlıca bitirip Kael'in yanına gitmesi lazımdı. Kael'in kaybetmeyeceğinden emindi, fakat içinde kötü bir his vardı. İçgüdüleri çok iyiydi; hiçbir zaman yanılmamıştı ve o savaş alanından geçmişteki katilinin aurasını alıyordu, bu yüzden endişeliydi.

Raiga art arda vurmaya başladı ama yakın dövüşte tek hasar yiyen o ve arkadaşı Yui'ydi. Takeshi hiçbir hasar almamıştı. Raiga mavi alevleriyle ejderhasını kullanabilirdi, ama bu tehlikeliydi; eğer işe yaramazsa enerjisi büyük oranda düşecekti ve kazanma şansları azalacaktı. Tek başına karar veremeyince Yui'ye baktı.

Yui odaklanmış bir şekilde savaşırken Raiga'nın ona baktığını gördü. İlk bakışta olayı anladı; zeki biriydi. Hiç düşünmeden başını sallayarak cevap verdi:

— Yap gitsin Raiga!!

Raiga geriye doğru çekilirken bağırdı:

— Yui! Geri çekil!

Yui geri çekildi. Takeshi takip etmedi ve olduğu yerde kaldı. Raiga'dan enerji yükseliyordu; önce kızıl bir ejderha oluştu, sonra ejderhası renk değiştirerek maviye dönüştü. Takeshi bunu daha önce görmüştü:

— Bu o herifin ejderhası…

Takeshi vakit kaybetmeden topraktan büyük bir duvar oluşturdu. Raiga ise kocaman ejderhasını tamamlamaya çalışıyordu. Ejderha sonunda tamamlandığında haykırarak ileri sürdü. Kocaman ejderha topraktan oluşan duvara çarptığında çok büyük bir enerji oluştu; oluşan ışıktan artık kimse etrafını göremiyordu. Hem Takeshi hem de Raiga zorlanmaya başladı, ama bir süre sonra beklenmeyen bir şey oldu: Toprak, ateşi içine çekti. Ejderha kısa süre sonra yok oldu ve geriye sadece masmavi topraklar kaldı.

Takeshi kahkaha attı ve toprağını iki parçaya ayırıp havadaki Raiga'yı ezmeye çalıştı. Raiga donakaldı; bu nasıl olabilirdi? Kendi ateşi kendisine karşı kullanılıyordu. Daha da kötüsü, artık enerjisi neredeyse bitmişti. Bu saldırıdan kaçınabilecek enerjisi bile yoktu. Dişlerini ve yumruklarını sıktı, ölümü kabullenmişti. İntikamını almak istiyordu, ama artık mümkün değildi. Büyük bir hata yapmıştı. Gözlerini kapadı ve ateşli toprakların onu ezmesini bekledi.

Fakat bir anda bir el onu itti. Raiga sertçe yere düştü; şaşırmıştı. Gözlerini açıp ayağa kalktığında havada Yui'yi gördü. Raiga donakaldı. Ateşli toprakların arasında ezilmek üzereydi, ama Yui ona bakarak gülümsedi ve son kez konuştu:

— Yaşamalısın Raiga.

Bir anda topraklar Yui'yi ezdi; artık görünmüyordu. Raiga bağırdı:

— Yui!!!!

Toprak açıldığında Raiga'nın kucağına yanan bir iskelet düşmüştü. Suratından anlaşılıyordu, bu Yui'ydi. Raiga'nın gözyaşları sel gibi akmaya başladı ve bağırarak konuştu:

— Yui… özür dilerim… özür dilerim… seni koruyamadım… ben… çok güçsüzüm…

Gözyaşları iskeletin üstüne düşüyordu:

— Üzgünüm Yui… Takım arkadaşımı bile koruyamayacak kadar zavallıyım…

Takeshi kahkaha atıyordu:

— Evet, sen bir zavallısın!!!

Raiga eğilerek kucağındaki iskeleti yavaşça yere koydu. Kafası taşa gelmesin diye topraktan bir yastık yaptı. Gözyaşlarını koluyla sildi:

— Yui sen her zaman takımımızın neşesiydin… Ölümün boşa gitmeyecek!

Raiga ayağa kalkıp kafasını yan çevirerek sertçe Takeshi'ye baktı. Artık aura'sı tamamen değişmişti.

More Chapters