LightReader

Chapter 24 - Restoran

Eldravon'da her zamanki gibi büyük pazarlar kurulmuş, kalabalık sokaklarda insanlar telaşla dolaşıyordu. Akira, tam iki aydır Eldravon'u görmemişti. Bu iki ayda şehirde büyük değişiklikler olmuştu; daha fazla restoran, silah dükkanı ve ev inşa edilmişti.

Atıyla şehir merkezinde ilerlerken sonunda 12 Saray'ın giriş kapısını gördü. Cebinden çıkardığı armasını kıyafetine taktı. Asker olduğunda verilen ince zırhı yırtıldığı için, ihtiyar Morvan'ın ona verdiği siyah gömleği giyiyordu.

Kapıya geldiğinde tanıdık iki askerle karşılaştı: Reina ve Sato.

Reina, Akira'yı görür görmez yüzünü çevirdi, homurdanarak konuştu:

— Neden geldin ki sen?

Sato ile Akira ise birbirlerini görünce gülümsediler, tokalaştılar. Sato, Akira'yı baştan aşağı süzdü.

— Akira, yine dayak yemişsin gibi. Ayrıca zırhın nerede?

Akira güldü.

— Evet, yine dayak yedim. Bu sefer çok kötüydü! Zırhım da yırtıldı. İhtiyar antrenmanı fazla abarttı.

Sato kahkaha attı.

Reina, Akira'ya dönüp belindeki kılıca baktı.

— Setsuna nerede?

Akira arkasını dönüp sırtındaki kılıcı işaret etti.

— Belimde zaten bir kılıç olduğu için sırtımda daha fazla ağırlık taşımak istemedim.

Reina alaycı bir sesle konuştu.

— Ee o zaman belindeki kılıcı çıkar. Zaten neden iki kılıç kullanıyorsun ki?

Akira gülümseyerek cevapladı.

— Setsuna'nın gücünü hâlâ tam olarak dengeleyemiyorum. Ayrıca bu bana verilen özel bir hediye.

Reina soğuk ve küçümseyici bir tonda mırıldandı:

— Ne yapıyorsan yap.

Sato, Reina'yı kapıda bırakmaya ikna ettikten sonra Akira'yla birlikte Arisawa'nın sarayına doğru gitti. Bahçede büyük bir değişiklik yoktu; Arisawa'nın sade tarzı hâlâ kendini belli ediyordu. Yalnızca antrenman yapılan alan biraz büyütülmüş ve onarılmıştı.

Sarayın büyük kapısına geldiklerinde ikili kapıyı çaldı. Bir hizmetçi kapıyı açtı, önce onları süzdü. Akira'nın üzerindeki armayı fark edince kibar bir sesle içeri davet etti.

Akira merdivenlerden yukarı çıktı, arkadaşlarının odalarına doğru ilerledi. Yui'nin ve Raiga'nın odaları yan yanaydı, Akira'nın odası ise biraz daha uzaktaydı. Akira, Yui'nin kapısını heyecanla çaldı.

Yui yatağından kalktı, yorgun gözlerle kapıyı açtı ve homurdandı:

— Yine kim acaba?

Akira gülümsedi.

— Merhaba, Yui!

Yui, Akira'nın sesini duyunca birden canlandı.

— Akira!!

Hızla kıyafetlerini giyip dışarı çıktı. İkili sarayda yürümeye başladı. Bu sırada Sato, görevine geri dönmüştü.

Yui merakla sordu:

— İhtiyarla geçen iki ayın nasıl geçti?

Akira biraz düşündü, sonra cevapladı:

— Setsuna'yı artık daha iyi kullanabiliyorum. İhtiyar bana çok şey öğretti.

Yui, Akira'nın kıyafetlerini süzdü.

— Peki kıyafetlerine ne oldu? Yoksa…

Akira'nın morali bozuldu.

— Evet… ihtiyar antrenman bahanesiyle hepsini paramparça etti.

Yui kahkaha attı.

Bir süre konuştuktan sonra bahçeye çıktılar. Orada antrenman yapan Raiga'yı gördüler. Akira el salladı:

— Raiga! Buraya bak!

Raiga arkasını dönüp Akira'ya baktı. Önce şaşırdı, sonra homurdandı:

— Demek geldin, aptal!

Akira yanına koştu.

— Tek başına mı antrenman yapıyorsun? Arisawa hoca nerede?

Raiga kılıcını savurmaya devam ederken hırladı:

— Antrenman yapmak için o aptala ihtiyacım yok!

Akira şaşkınlıkla baktı.

Yui kıkırdadı.

— Raiga bugün sabah Arisawa ile tartıştı.

Akira gülmeye başladı.

— Her zamanki şeyler.

Raiga sinirlendi, bağırdı:

— Neye gülüyorsunuz siz!

Akira ve Yui gülmeye devam etti. Raiga'nın sabrı taşmak üzereydi. Tam öfkeyle çıkışacakken Akira arkasını dönüp yürümeye başladı.

— Hey aptal! Nereye gidiyorsun?!

Akira sakin bir sesle cevapladı:

— Arisawa hocayı görmeye gidiyorum. Geliyor musunuz?

Raiga tersledi:

— Tabii ki hayır!

Yui de başını salladı:

— Ben de biraz çalışacağım.

Yui içinden geçirdi: O herif tehlikeli… ne kadar uzak dursam o kadar iyi.

Akira onlara aldırış etmeden sarayın içine girdi. Yavaş adımlarla Arisawa'nın odasına doğru ilerlerken ufak tefek değişiklikleri fark etti: yeni avizeler, birkaç dekorasyon eşyası…

Kapıyı tıklattı, bekledi. İçeriden ses gelmeyince yeniden tıkladı. Yine yanıt alamayınca kapıyı yavaşça açtı. Kapı kilitli değildi. İçeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında gülümsedi: Arisawa masasında uyuyakalmıştı.

Akira yaklaşarak hocasını dürttü.

— Hocam! Arisawa hocam! Ben geldim, kalkın!

Arisawa tek gözünü açtı, Akira'ya baktı. Sonra bir anda irkilip ayağa fırladı.

— Mira!!

Akira şaşırdı.

— Arisawa hocam, ben Mira değilim. Akira'yım.

Arisawa kısa süre dondu, ardından açık çekmecesini kapatıp gülümsedi.

— Hoş geldin Akira. Yeni mi geldin?

Akira hemen cevapladı.

— Evet. Siz de her zamanki gibi uyuyorsunuz.

Arisawa iç çekti.

— Biraz saygılı olsan iyi olurdu.

Akira düşündü.

— Saygısız olduğumu sanmıyorum.

Arisawa koltuğuna oturdu, yüzü ciddileşti.

— İki aydır yoksun. Antrenmanın nasıl geçti?

Akira heyecanla konuştu:

— Çok şey öğrendim! Sizinle test etmek istiyorum!

Arisawa'nın yüzü birden sertleşti.

— Maalesef bunu benimle değil, Kaos'la test etmen gerekiyor.

Akira'nın gözleri açıldı.

— Kaos mu? Krallık artık göreve çıkmaya mı karar verdi?

Arisawa başını salladı.

— Daha değil. Ama bugün bu konuyu konsey toplantısında açmak istiyorum. Muhtemelen iki kişilik bir takımla onların amaçlarını öğrenmeye gideceğiz.

Akira merakla sordu:

— İki kişilik takım derken… başka biri daha mı Kaos'un peşinde?

Arisawa kısa süre sessiz kaldı, sonra cevapladı:

— Noa Yukishiro. Daigo öleli üç ay oldu. O günden beri konseyde tek kelime etmedi, saraydan çıkmadı. Ama bence Daigo'nun intikamını almak istiyor.

Akira düşündü.

— Bu mümkün… ama sadece iki kişiyle onları nasıl yeneceğiz?

Arisawa gülümsedi.

— Onlarla savaşmayı düşünmüyorum. Amacımız yalnızca bilgi toplamak. İçgüdülerim, bu işin arkasında Karathos Krallığı olduğunu söylüyor.

Akira başını salladı.

— Üç aydır ben de aynı şeyi düşünüyorum.

Arisawa masasına tekrar uzandı.

— Akşam olunca konseyi toplayacağım. Şimdilik sen de dinlen.

Akira onayladı, odadan çıktı ve 12 Saray'ın ortak yemekhanesine doğru yöneldi.

Yemekhane'ye yaklaştığında gelen koku, Akira'yı heyecanlandırmaya yetti. Hızla içeri girip sofradaki etlere baktı; koşarak geniş sofraya oturdu ve hunharca yemeye başladı. Onun için o an çok önemliydi; çünkü iki ay boyunca neredeyse sadece pilav yemişti. Kendi tabağını ve yanındaki tabakları bitirdikten sonra masada artık yiyecek kalmadığını fark etti; ancak artık ayağı bile kalkamıyordu.

O sırada Renzo ekibiyle birlikte yemek salonuna girdi. Onlar Akira'yı görünce heyecanla yanına oturdular. Seraphina çekingen ama mutlu bir sesle konuştu:

— A-Akira, hoş geldin.

Renzo ve Gareth de aynı heyecanla seslendiler:

— Hoş geldin!

Akira gülümseyerek cevap verdi:

— Hoşbulduk. Ama sadece iki ay yoktum; bu kadar abartmaya gerek yok bence.

Renzo itiraz eder gibi konuştu:

— Öyle deme. Sen olmayınca sarayda eğlence kalmıyor.

Gareth, Akira'nın masadaki yemeklerin hepsini yediğini görünce şaşırdı:

— Çok acıktın sanırım.

Akira elini karnına koydu:

— Evet, çok acıkmıştım.

Renzo'nun bir anda aklına bir fikir geldi.

— Hâlâ yemek istiyorsan sana yemek ısmarlayalım.

Akira önce itiraz etti ama sonra kabul etti; çünkü hâlâ açtı.

— Tamam o zaman, hazırlanayım.

Gareth, Seraphina'ya döndü:

— Sen gelecek misin Sera?

Sera hiç düşünmeden cevap verdi:

— Hayır.

Akira gizlice Arisawa'nın odasına gidip dolabını açtı. Dolap takım elbiselerle doluydu. Bir tanesini aldı, hızlıca aşağı indi ve Renzo ile Gareth'in yanına gitti. Saray kapısında onları bekliyorlardı.

Birlikte saraydan çıkıp Eldravon'a doğru yürüdüler. Günbatımıydı; Eldravon her zamanki gibi muhteşem görünüyordu. Bir süre dolaştıktan sonra kocaman bir restoranın önünde durdular. Akira endişelendi; arkadaşlarına maddi yük olmak istemiyordu.

— B-burası şehrin en ünlü restoranı… bence başka bir yere gidelim.

Renzo ve Gareth aynı anda güldüler:

— Akira, burası bizim aile restoranımız.

Akira şaşırdı, bağırdı:

— Ne! Sizin restoranınız mı? Gerçekten mi!?

Renzo omuz silkerek cevapladı:

— Evet, burası bizim. Biz aslında şefiz.

Akira merakla sordu:

— O zaman neden asker oldunuz?

Gareth içeri girerken cevap verdi:

— Bunu içeride konuşuruz.

İçeri girdiler; mekan kocamandı—büyük avizeler, pahalı dekorasyonlar, lüks bir atmosfer. Akira etkilendi. Renzo boş bir masa bulup oturdu, Akira ve Gareth de arkalarından yerleşti. Renzo derin bir nefes alıp arkasına yaslandı:

— Burası her zamanki gibi rahat.

Gareth onayladı:

— Saray işleri yüzünden uzun zamandır gelemiyorduk.

Akira menüye baktı; fiyatları görünce donakaldı.

— B-bu fiyatlar da ne böyle?

Renzo güldü:

— Burası lüks bir restoran, böyle fiyatlar normal.

Tam Gareth konuşacakken, 1.80 boylarında takım elbiseli, sinirli bir adam içeri girip Renzo ile Gareth'e seslendi:

— Renzo! Gareth! Burada ne işiniz var!?

Renzo adamı görünce gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

— Yemek yemeye geldik, babalık.

Gareth menüye bakıp konuştu:

— Bize güzel bir et getir, sen seç.

Akira ne olduğunu anlamadı, sordu:

— Burada ne oluyor, siz kimsiniz?

Adam Akira'ya döndü, sinirli bir sesle:

— Ben bu aile restoranının sahibiyim.

Akira şaşkın:

— Peki Renzo ve Gareth'e neden kızgınsınız?

Adam aynı sinirle cevap verdi:

— Onlar bu restoranı miras alacak! Ama dört aydır restorana bile gelmiyorlar. Şeflik yerine askerlik yapıyorlar tam bir hayal kırıklığı!

Renzo ve Gareth'in morali bozuldu. Akira araya girip savundu:

— Onlar sadece hayallerinin peşinden gidiyorlar.

Adam cevap vermeden arkasını döndü, uzaklaştı:

— Burada yemek istiyorsanız yemeğin parasını ödeyeceksiniz. Paran yoksa çalışarak ödersiniz.

Akira cüzdanına baktı, içinde para yoktu. Renzo ve Gareth de cüzdanlarına bakınca aynı şeyi gördüler. Akira ayağa kalkıp gülümseyerek dedi:

— Boşverin, bir dahaki sefere daha uygun bir yere gideriz.

Fakat Renzo ile Gareth, Akira'ya borçlu hissetmek istemiyorlardı. Renzo ayağa kalkıp Akira'nın omzuna dokundu:

— Akira, sen otur. Sana birazdan yemeği getireceğiz.

Akira şaşırdı:

— A-ama…

Gareth başıyla onayladı:

— Sana söz verdik. Merak etme, kısa sürecek.

Akira arkadaşlarının ısrarıyla kabul etti ve beklemeye başladı. Renzo mutfağa geçti, Gareth garsonluk yapıyordu. Akira yaklaşık on beş dakika bekledi.

Restorana karanlık bir aura doldu; siyah kıyafetli, kapüşonlu bir adam içeri girdi ve rezervasyonu olan bir masaya oturdu. Akira, etraftaki havadan rahatsız oldu. Gareth hemen adamın yanına gidip kibarca konuştu:

— Merhaba, hoş geldiniz. Sizi farklı bir masaya alalım, burası rezervasyonlu.

Adam umursamadı; menüyü Gareth'e uzattı:

— Bana buradaki en iyi menüyü getir.

Gareth tepki gösterecekken adam kafasını kaldırıp Gareth'e tek gözüyle kenardan baktı. O bakış bile korkutucuydu. Akira ayağa kalkıp sessizce bağırdı:

— Hey! Düzgün konu—

Gareth Akira'nın sözünü kesti:

— Sorun yok, Akira.

Ardından Akira'nın yanına gelip fısıldadı:

— Buraya böyle adamlar arada gelir. Merak etme, girişte özel güvenlik var; sıkıntı olmaz.

— Anladım…

Gareth yavaşça mutfağa döndü, menüyü Renzo'ya iletti. Beş dakika sonra geri döndü ve adama menüyü getirdi. Adam soğuk bir sesle homurdanarak:

— Menü geç geldi.

Gareth başını eğererek özür diledi:

— Özür dilerim efendim, kusurumuza bakmayın.

Adam yemeğe başladı; yemek boyunca Akira'ya soğuk soğuk baktı. Gölgeden dolayı yüzü tam görünmese de Akira, adamın bakışlarının kendisine yöneldiğini hissetti ve rahatsız oldu. Yemeğini bitirdikten sonra adam ayağa kalktı. Akira bir anlığına mutfağa baktı; tekrar baktığında adamın kaybolduğunu fark etti ve endişelendi.

Gareth masada adama dair bir iz görmeyince Akira'nın yanına gelerek sordu:

— O adam hesabı ödememişti, nereye gitti, gördün mü?

— Hayır, görmedim.

Gareth başını sallayıp mutfağa, patronlarının yanına gidip durumu bildirdi. Renzo ve Gareth biraz daha çalıştıktan sonra işlerini bitirdiler. Gareth, et tabağını alıp Akira'nın yanına döndü. Akira eti görünce gözleri parladı:

— B-bu çok güzel görünüyor.

Renzo tabağı masaya koydu:

— Evet, özel olarak senin için yaptık. Biz de şimdi mutfakta iki dakikalık bir temizlik yapacağız; sakın bizi beklemeden yemeği yeme ha.

Akira güldü:

— Tamam tamam, beklerim.

Gareth tekrar mutfağa döndü; bulaşıkları yıkadı, çöpleri topladı ve arka kapı yanındaki çöp kutusuna attı. Tam o sırada hesabı ödemeyen adamı orada gördü. Etraf sessiz ve karanlıktı; adamın varlığı belirgindi. Gareth bağırdı:

— Hey! Hesabı ödemeyen şerefsiz, buraya bak!

Adam karanlık içindeki yüzüyle döndü:

— Hesap mı?

Renzo mutfaktan çıkarak yanına geldi:

— Hesabı ödemelisin. Bu yaptığın hırsızlık.

Adam soğuk, kısık bir sesle mırıldandı:

— Sanırım haklısın… hesabı ödemeliyim.

Sonra kapüşonunu çıkardı; karanlığın içinden beyaz saçları göründü.

O sırada Akira sıkılmış halde ayağa kalkıp mutfağa yöneldi. İçeri girip patronlarına seslendi:

— Merhaba, Renzo ve Gareth nerede acaba?

Patron sertçe cevapladı:

— Onların çalışma vakitleri bitti. Son olarak çöpleri atmalarını istedim.

Akira hemen sordu:

— Peki çöp nerede?

Patron eliyle arka kapıyı işaret etti. Akira arka kapıya yöneldi; mutfaktaki çalışanlara bakındı ama Renzo ile Gareth yoktu. Arka kapıya ulaştığında kapının açık olduğunu fark etti ve heyecanla dışarı çıktı:

— Ben de sizin nerede olduğunuzu düşünüyordum—

Renzo çöpe yakın yerde, gözleri kapalı, kanlar içindeydi; vücudu adeta bir canavar tarafından parçalanmış gibiydi. Gareth'in bedeni de oradaydı; vücudu paramparçaydı, yüzü dışında her şeyi darmadağındı. Akira bu manzarayı görünce donakaldı.

Hemen Renzo'nun yanına koşup onu sarstı, bağırarak:

— Renzo! Uyan! Neler oluyor!?

Renzo tepki vermeyince nabzını kontrol etti, atmıyordu. Akira'nın elleri titremeye başladı; arkasını döndü, Gareth'i aradı ve orada bir ceset daha olduğunu fark etti. Hızla etrafa bakındı. Karanlığın içinden, saçları beyaz bir adam belirdi. Adam Akira'ya bakıyordu. Akira ilk bakışta anladı: bu, Daigo'yu öldüren ruhtu. Öfkeyle haykırdı:

— S-sen Kael Volgrath'sın… seni öldüreceğim!!!

Adam soğuk bir sesle konuşup arkasını döndü, uzaklaşmaya başladı:

— Seni şu an öldürmeyeceğim. Burada seni öldürürsem Makise hemen gelir.

Akira, Setsuna'yı çekip Kael'e doğru koştu. Kızıl enerji vücudunu sardı. Fakat etrafta sis yayıldı ve Kael bir anda kayboldu.

Akira öfkeyle haykırdı:

— Seni öldüreceğim!!! Bugün olmayabilir ama bir gün seni mutlaka öldüreceğim!!!

More Chapters