Kian, önünde yükselen büyük ahşap kapıya birkaç kez vurdu ama içeriden hiçbir ses gelmedi. Sanki kimse yokmuş gibiydi. Kapının önünde toplanan grup, sabırla beklemeye başladı.
Akira, merakla etrafa göz gezdirdi.
— İçeride değil mi acaba?
Kian gülümseyerek başını salladı.
— Birazdan kapıyı açar.
Dakikalar geçti. Yaklaşık on dakika boyunca beklediler. Sessizliği sadece doğanın ve uzaklardan gelen kuş seslerinin yankısı dolduruyordu. Derken aniden Renzo'nun karnından gürültülü bir ses yükseldi.
Renzo yüzünü buruşturarak homurdandı.
— Off… daha ne kadar bekleyeceğiz?
Kian, sabırla açıklamaya çalışarak.
— Muhtemelen şu an meditasyon yapıyordur. Birazdan bitirir.
Renzo kaşlarını kaldırıp homurdandı.
— Peki yemek var mı? Çok acıktım…
Kian hafifçe gülümseyerek yanıtladı.
— Eve—
Tam o anda, hiç beklemedikleri bir ses duyuldu. Dev kapının en üstüne oturmuş, beyaz saçlı ve görünüşte otuzlarında olan, yaklaşık bir altmış boylarında bir adam onlara yukarıdan seslendi:
— Hahaha! Tabii ki de yemek var! Hem de ne isterseniz!
Bir anda herkesin gözleri şaşkınlıkla yukarıya çevrildi. Adamın yüzünde hafif çılgın, ama aynı zamanda enerjik bir gülümseme vardı.
— Morvan… bunlar— diye açıklamaya başladı Kian.
Ama adam sözünü kesti. Çatının kenarından aşağıya atladı, neredeyse görünmez bir hızla Renzo'nun arkasında belirdi. Karanlık ve korkutucu bir sesle kulağına eğildi:
— Ne yemek istersin?
Renzo'nun gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir anda sıçrayarak geri çekildi.
— H-hey! Böyle yaklaşma insanlara!
Adam sırıttı, dudaklarının kenarı çılgınca kıvrıldı.
Akira bir adım öne çıktı, sinirle sesini yükseltti. — Buraya yaralı—
Ama adam hızla elini Akira'nın ağzına götürdü, sertçe kapatarak konuşmasına izin vermedi.
Kısık ama kararlı bir sesle:
— Dur. Daha seninle konuşmuyorum.
Akira şaşkınlıkla adama baktı, içinden geçirdi: Bu ne biçim deli böyle…
Morvan bu kez Seraphina'ya yöneldi. Kızın elini nazik bir şekilde tuttu ve teatral bir ifadeyle eğildi.
— Hoş geldiniz, leydim.
Seraphina'nın yüzü bir anda kıpkırmızı kesildi. Fakat utanmadan çok öfkeye kapıldı ve sert bir tokat patlattı.
— Ahhh!
Adam yanağını ovuşturdu, yüzünde hâlâ kocaman bir sırıtış vardı.
Kian'ın sabrı taşmaya başlamıştı. Kaşlarını çatarak sert bir sesle bağırdı:
— Morvan!
Morvan gözlerini kıstı ve Kian'a dönerek kızgın bir şekilde çıkıştı:
— Bir sus be! Kaç kere diyeceğim sana, büyüklerine saygılı ol diye! Ayrıca daha getirdiğin çocuklarla tanışmamız bitmedi.
"Fark ettiysen yaralı—" diye itiraz etmeye kalkıştı Kian.
Ama Morvan tekrar onu görmezden geldi. Bu kez Gareth ve Raiga'ya döndü.
— İsimleriniz?
"Adım Gareth" dedi ilk çocuk kısaca.
"Raiga" dedi soğuk bir sesle.
Morvan başını salladı, sonra Yui'ye yöneldi. Onu bir süre süzdü. Yui gülümseyerek ve sevecen bir tavırla konuştu.
— Merhaba. Morvan'dı değil mi?
Bir süre göz göze geldiler. Morvan'ın bakışları derinleşti ama hiçbir şey söylemedi. Ardından ciddileşerek Kian'a döndü.
— Çocuk… sana yabancı getirme dememiş miydim? Ayrıca kimi getirdiğinin farkında bile değilsin.
Kian şaşırdı. Morvan'ı ilk kez bu kadar ciddi görüyordu.
— Bir sorun mu var Morvan?
Akira dayanamayarak hışımla bağırdı.
— Hey, şerefsiz! Beni görmezden gelme!
Morvan hiçbir şey söylemedi. Sessizce kapıyı açtı.
— Kian, yaralılara bak. Sonra yanıma gel.
Kian sordu.
— Siz ne yapacaksınız?
"Belli değil mi?" dedi Morvan, yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken.
— Tabii ki meditasyonuma devam edeceğim!
Adam kapıyı açtı ve bir anda gözden kayboldu.
Raiga hayretle mırıldandı.
— Bu herif… çok hızlı.
Kian başını salladı.
— Evet, epey hızlı ve güçlüdür kendisi.
Renzo, heyecanla kapıdan içeriye daldı.
— Hadi, yemek yiyelim!
Gareth de hevesle ona katıldı.
Kian derin bir nefes aldı.
— Yaralılar benimle gelsin. Diğerleri istediğini yapsın.
Renzo ellerini ovuşturarak sordu.
— Mutfak ne tarafta?
Kian omuz silkti.
— Ben de bilmiyorum.
Akira şüpheyle baktı.
— Burada uzun zamandır yaşıyor gibisin, nasıl bilmezsin?
Kian cevap vermedi. Sessizce Raiga ve Akira'yı önden buyur etti.
— Geldik. İçeri girin.
Raiga kaşlarını kaldırdı.
— Bana emir verme, velet.
Akira, onu durdurmaya çalıştı:
— Raiga, sakin ol!
Raiga ters ters baktı.
— Kapa çeneni, aptal!
Akira öfkeyle karşılık verdi.
— Ben olmasaydım ölmüştün, aptal!
Tartışmaları sürerken yataklara uzandılar. Kian, eline iğne iplik aldı ve yaraları dikmeye başladı.
"Ahhh!" Bağırdı Akira acıyla.
Raiga küçümser bir sesle sordu.
— Daha önce hiç dikiş olmadın mı, aptal?
Akira dişlerini sıktı.
— Hayır, Daha önce hiç böyle savaşmamıştım.
Raiga şaşkınlıkla bağırdı.
— Senin yüzünden ölebilirdik!
Akira bakışlarını Kian'a çevirdi.
— Ailen nerede?
Çoçuk soğuk ve net bir şekilde cevapladı.
— Öldüler.
Bir anlık sessizlik odanın içine çöktü. Akira ve Raiga aynı anda şaşkınlıkla ona baktı.
Raiga kısık bir sesle konuştu.
Geçmiş olsun…
Akira ise yumuşak bir tonda ekledi.
— Peki… onlara ne oldu? Cevaplamak istemezsen anlarım.
Kian'ın yüzü ciddileşti. Masadaki bıçağa doğru baktı. Parmakları titredi.
— Cevaplamak istemezsem anlarmışsın… sen ne diyorsun? İçinde onu taşırken nasıl böyle konuşabiliyorsun!!!
Bir anda bıçağı kaptı ve Akira'ya doğru hızla savurdu.
Raiga bağırdı:
— Akira!
Bıçak tam saplanacakken, Morvan bir anda belirdi. Çocuğun elini tuttu.
— Kian! Benimle gel!
— A-ama Morvan, o, o—
Morvan bıçağı zorla elinden alıp duvara fırlattı. Ardından Kian'ı iki eliyle kavrayıp sürükledi. Çocuk dirense de faydasızdı.
— H-hepsi onun suçu! B-bırak beni! Bırakk!
Akira ve Raiga donakalmıştı. Ne olduğunu anlamıyorlardı.
Kapıdan çıkmadan önce Morvan, Akira'ya baktı.
— Merak etme. Ben buradayken sana bir şey yapamaz.
Akira dişlerini sıktı.
— Tamam.
Morvan Kian'ı dışarı çıkarıp sertçe yere fırlattı ve hiddetle bağırdı.
— O çocuğun bir suçu yok!
Kian öfkeyle bağırdı.
— Kaos benim ailemi öldürdü! O… hepsi o ruh yüzünden oldu!
— Anlamıyorsun, Kian.
— Anlatmıyorsun çünkü!
Morvan gözlerini kıstı.
— O çocuğu öldürürsen… içindeki ruh ölmeyecek. Ruhlar, bedenle birleşmeden ölmez.
Kian dişlerini sıktı.
— Birleşmeyeceğini nereden biliyorsun? Her an birleşebilirler!
"Hayır…" dedi Morvan, gözlerinde bir parıltıyla. — Bunu benden daha iyi kimse bilemez.
Kian öfke dolu bakışlarını sürdürdü, ama sonunda yavaşça sakinleşti.
— Tamam. Tamam, bir şey yapmayacağım. Ama eğer dediğin olursa… yani birleşirlerse… onu ben öldürürüm.
Morvan kahkaha attı.
— Birleşirlerse, onu senden önce başka biri öldürecek zaten.
Kian'ın yüzüne karanlık bir sırıtış yayıldı.
— Biliyordum… sen de onu öldürmek istiyorsun.
O sırada Yui yanlarına geldi. Merakla sordu:
— Akira ve Raiga'nın durumu nasıl?
Morvan sessiz kaldı.
Kian yanıtladı.
— Yaralarını diktim. Kanama durdu, merak etme. Yaşayacaklar.
Yui sordu.
— Peki ne zaman doğrulabilirler?
Kian hemen cevapladı.
— En iyi ihtimalle b—
"Beş," dedi Morvan sert bir şekilde.
Kian şaşkınlıkla baktı.
— Beş mi? Ama sadece b—
— Konu kapanmıştır.
Yui, Morvan'ın bakışlarını karşılayarak gülümsedi.
— Anladım Morvan. Sizinle beş gün geçirmek eğlenceli olur.
Ama Morvan aniden öfkelendi. Gözleri alevlenmiş gibiydi.
— Hayır. Sen gideceksin.
Yui başını salladı.
— Morvan… geçmişe bu kadar takılmak iyi bir şey değil.
Morvan'ın yüzündeki sakinlik bozuldu. Neredeyse sinirden titriyordu.
Kian şaşkınlıkla ikisine baktı.
— S-siz tanışıyor musunuz?
''Evet," dedi Yui gülümseyerek.
— Morvan'la Eldravon'da tanışmıştık. Hatta bir süre birlikte eğlenceli şeyler yap—
"Defol!" diye kükredi Morvan.
Kian araya girdi.
— Sakin ol Morvan.
Sonra Yui'ye döndü.
— Sizin tek atınız var ama merak etme. Bizim bir sürü atımız var. Yemekten sonra siz gidersiniz. Yaralılar iyileştiğinde tekrar gelirsiniz.
Morvan derin bir nefes aldı, sakinleşmeye çalışarak.
— Aynen. Yemekten sonra siz gidin. Burada o kadar yatak yok.
Yui, hafif bir tebessümle cevap verdi.
— Burada fazlaca yer açmıştık diye hatırlıyorum.
Morvan cebinden bir bıçak çıkardı. Hiç tereddüt etmeden Yui'ye fırlattı.
Ama Yui, gözünü kırpmadan bıçağı havada yakaladı.
Kian hızla araya girerek ikisini ayırdı. Yui, sakin bir tavırla arkasını dönüp Akira ve Raiga'nın yanına yöneldi.
Yui gözlerinde endişeyle odaya girdi.
— Akira, Raiga… nasıl hissediyorsunuz? Durumunuz nasıl?
Akira, Yui'yi gördüğünde yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.
— Çocuk birkaç dikiş attı, iyi olacağımı söyledi.
Raiga öfkeyle homurdandı.
— O çocuk deliydi!
Akira başını salladı, biraz düşünceli bir ifadeyle karşılık verdi.
— Öyle deme… Belki de kendince sebepleri vardır.
İçinden düşündü: Valtherion'un yaptıklarını düşününce böyle davranması normal, diye geçirdi.
Raiga pes etmedi.
— Daha yeni tanıştığı biri için nasıl bir sebep olabilir ki?
Yui, Raiga'nın sözlerini duyunca kaşlarını çattı. İçinden, Burada daha fazla kalmak hiç iyi olmayacak, diye düşündü. Ama yüzüne tatlı bir gülümseme kondurdu.
Akira şaşkınlıkla ona baktı.
— Yui! Neye gülüyorsun?
— İyi olduğunuza sevindim. Çok endişelenmiştim.
Yui'nin sözleriyle birlikte Akira ve Raiga'nın yüzlerinde de hafif bir tebessüm belirdi. Üçü birden, kısa da olsa samimi bir an paylaştılar.
— Biz buradan yemeğimizi yiyip başkente gideceğiz. Hem rapor vermemiz gerekiyor.
Akira hemen itiraz etti.
— En azından bir gün kalsaydık? Dinlenmemiz gerekmez mi?
Yuki cevapladı.
— Siz zaten burada kalıyorsunuz.
Raiga şüpheyle sordu:
— O zaman siz neden gidiyorsunuz?
— Burası pek misafirperver bir yer değil. Şu ihtiyar beni buradan kovdu.
Akira kaşlarını kaldırdı.
— İhtiyar mı?
Raiga alayla ekledi:
— Herifi mi diyorsun?
Akira başını iki yana salladı.
— O adam en fazla otuz beş yaşındadır, ne ihtiyarı?
Yui kısa bir kahkaha attı.
— Doğru, ihtiyar değil aslında… Sadece saçları beyaz diye öyle demiştim.
O sırada Raiga sabırsızca homurdandı.
— Yemeği ne zaman yiyeceğiz?
"Renzo ve Gareth yapıyor," dedi Yui.
Akira'nın gözleri kocaman açıldı.
— Renzo ve Gareth mi?
Yui başını salladı.
— Evet. Meğer ikisi şefmiş. Ben de çok şaşırdım.
Raiga yüzünü buruşturdu.
— Onların yaptığı yemeği asla yemem!
Yui gözlerini devirdi.
— O zaman aç kalmayı tercih ediyorsun.
Raiga'nın yüzü bir anda düştü. Akira kahkaha attı.
— Hahaha! Aptal!
Yui bir süre daha odada kaldı, sonra yemek salonuna geçti. İçeri girdiğinde sofranın hazırlanmış olduğunu gördü. Önce Akira ve Raiga'ya tabaklarını götürdü, sonra geri dönüp diğerlerinin yanına oturdu.
— Demek herkes beni bekliyordu.
Ama masada pek bekleyen görünmüyordu. Renzo ve Gareth çoktan yemeye gömülmüşlerdi. Morvan ise yemeğini bitirmiş ayağa kalkıyordu.
— Beni beklediğiniz için teşekkür ederim Kian. Bir de… ee?
"Adım Seraphina," dedi genç kız, hafif resmi bir ses tonuyla.
— Memnun oldum. Ben de Yui Volt. Morvan, neden sofrada biraz daha kalmıyorsun?
Morvan sert bir ifadeyle karşılık verdi.
— Meditasyon yapmam lazım.
Yui'nin kaşları kalktı.
— Öyle mi? Ne bu, yüz yıldır süren bir meditasyon mu?
Kian şaşkınlıkla sordu.
— Yüz sene derken neyden bahsediyorsunuz?
"Önemsiz bir şey," dedi Morvan ve sessizce salondan çıkıp gitti.
Yui onun arkasından baktı, ardından oturup yemeğe başladı.
Kian meraklı bir sesle Yui'ye doğru döndü.
— Yui, sizin Morvan ile aranızda ne var? Kavga falan mı ettiniz?
Yui gözlerini hafifçe kaçırdı, dudaklarını aralayarak konuştu.
— Aslında benimle alakalı bir problemi yok… ama bir tanıdığımla ilgili sorunları vardı.
Kian kaşlarını hafifçe çattı.
— Ne tarz sorunlar?
Yui kısa bir sessizliğin ardından omuz silkti.
— Bilmem.
Kian, Yui'nin doğruyu söylemediğini hissetti, bakışları kısa bir an donuklaştı. Fakat üzerine gitmemeyi seçti.
Kısa bir süre sessizlik hâkim oldu. Ardından Seraphina konuşarak havayı yumuşattı.
— Sizin yemek yapabildiğinizi bilmiyordum.
Renzo göğsünü gere gere cevapladı.
— Tabii ki! Krallıktaki en iyi yemekleri biz yaparız.
Seraphina şüpheyle:
— Abartmıyor musun?
Gareth hemen araya girdi.
— Hayır, doğru söylüyor. Eldravon'daki en büyük restoran Renzo'nun babasına ait. Ben de kuzeniyim. O restoranda çalışıyorum.
Seraphina'nın gözleri büyüdü.
— Ne! Bunu bilmiyordum.
Yui fırsatı kaçırmadı.
— O zaman bize yemek ısmarlarsınız artık.
Renzo hemen ekledi.
— Parasını verirseniz, tabii ki ısmarlarız.
Seraphina kaşlarını çattı.
— Ama o zaman siz ısmarlamış olmuyorsunuz ki.
Gareth kurnazca gülümsedi.
— Haklısın. O zaman size indirim yaparım.
Yui sinirle çıkıştı.
— Bizi dolandırmaya mı çalışıyorsun, Gareth?
"Alakası yok," diye güldü Gareth.
— Zaten Akira'ya özel bir yemek ısmarlamayı düşünüyorduk.
Seraphina hemen sertleşti.
— Bunu da yapın bir zahmet.
Ama o sırada düşüncelere daldı. Ben de Akira için bir şey yapmak istiyorum… ama ne yapabilirim ki?
Renzo, şeytani bir gülümsemeyle lafa girdi.
— Sera, sen asil değil miydin? Kesin çok paran vardır.
Seraphina kekeledi.
— Bu doğru ama… ona ne alabilirim ki?
Yui fırsatı yakaladı.
— Sanırım Akira'nın kılıcı savaşta kırılmış. Ona güzel bir kılıç alırsan çok mutlu olur… Hatta sana aşık bile olur.
Seraphina kıpkırmızı oldu.
— N-ne diyorsun sen! Öyle bir şey istemiyorum ki!
Masadakiler şok oldu.
Renzo sırıttı.
— Yoksa sen ona…
Gareth hemen atladı.
— Evet evet! Kesinlikle öyle! Hadi gidip Akira'ya söyleyelim!
"Hayır! D-durun!" Seraphina'nın sesi titriyordu.
Yui kahkahasını tutamadı.
— Sen gerçekten Akira'yı seviyorsun.
— K-kesinlikle hayır!
diye bağırdı Seraphina, yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Yui kahkahaya boğuldu. Seraphina utançla ayağa fırladı ve odadan koşarak çıktı.
Seraphina çıktıktan sonra Gareth konuştu.
— Neyse… biz hiçbir şey söylemeyelim.
Renzo, önündeki bardağı bir kenara iterek sertçe konuştu.
— Tabii ki söylemeyeceğiz!
Bunu dedikten sonra Renzo ve Gareth sofradan kalktı.
— Biz atları hazırlıyoruz. Sen de yemeğini bitirip hazırlan.
Yui başını salladı.
— Tamam, birazdan geliyorum.
Artık Yui odada yalnızca Kian ile birlikteydi. Sessizlik ağırdı. Sonunda Kian konuştu.
— Morvan ile aranda gerçekten ne olduğunu anlatmayı düşünüyor musun?
Yui gözlerini kaçırdı.
— Sana söylediğimden fazlasını bilmiyorum. Hem neden bana değil de ona sormuyorsun?
— Kendi hakkında konuşmayı sevmez.
Yui'den cevap alamayınca Kian odadan çıktı.
Yui içinden düşündü: Şimdilik Akira'yla ihtiyarı baş başa bırakayım.
Ayağa kalktı, eşyalarını toparladı. Atların yanına gitmeden önce son kez Akira ve Raiga'nın bulunduğu odaya yöneldi. İçeri adım attığında hâlâ ikisi de yatakta doğrulmaya çalışıyordu.
Akira, Yui'yi görünce şaşırdı.
— Yui… hâlâ gitmemişsin.
— Şimdi gideceğim. Son bir kez sizi göreyim dedim.
Raiga homurdandı, sesi biraz öfke yüklüydü.
— Gidince şu mavi şerefsize söyler misin, bize bir daha böyle tuhaf görevler vermesin.
Yui hafifçe güldü.
— Haha, tamam söylerim. Ama biliyorsun, tuhaf bir kişiliği var.
Akira iç çekti.
— Bilmez miyiz… Kesin, 'Güçlenmeniz için böyle görevlere girmeniz lazım' diyecek.
Raiga sinirle yatağa yumruğunu vurdu.
— Az kalsın ölüyorduk be!
Yui gülümsemesini kaybetmeden konuştu.
— Neyse ben artık gidiyorum. Eğer beş gün içerisinde gelmezseniz, buraya gelirim.
Raiga, Akira'ya dönüp alaycı bir şekilde konuştu.
— Çocuk deli olabilir ama herif normal görünüyor.
Akira derin bir iç çekti.
— Emin misin? Bence o herif daha deli.
Yui araya girdi, sesinde bir güven vardı.
— Morvan biraz deli gibi görünse de, aklı başında bir insandır.
Akira, Yui'ye şüpheli gözlerle baktı.
— Siz tanışıyor musunuz?
Yui cevapladı.
— Uzun zaman önce başkentte tanıştık. Ama beni bir arkadaşımdan kaynaklı sevmiyor.
Raiga kaşlarını kaldırdı.
— Neden?
Yui, kısa bir duraksamanın ardından hafifçe başını salladı.
— Bilmem. Onların arasında.
— Ama o zaman seni sevmemesi saçma değil mi?
Yui dudaklarını büzerek hafifçe gülümsedi.
— Evet, saçma. Sanırım haklısınız, o tuhaf bir insan.
Son sözlerini söyledikten sonra Yui odadan çıktı ve atların hazırlandığı yere yöneldi. Dışarıda, üç at çoktan dizilmişti. Onların yanında Yui'nin atı da sessizce bekliyordu.
— Hadi gidelim.
Kian, endişeli bir sesle sordu.
— Renzo ve Gareth'e yolu gösterdim ama… gidebileceğinize emin misiniz?
Renzo, kendinden emin bir gülüşle cevap verdi.
— Kesinlikle.
Gareth'de kendinden emin bir şekilde cevap verdi.
— Zaten sadece düz gideceğiz.
Seraphina araya girdi.
— Hiçbir yere sapmasak yeterli olur.
Yui onayladı.
— Tamam o zaman, sorun yok. Hadi gidelim, daha üyelere rapor vermemiz lazım.
— Haklısın, bizim de Bayan Sorane'ye rapor vermemiz gerekiyor. Uzun süredir yoktuk.
Dörtlü, atlara binip uzaklaşmaya başladı. Kian onların ardından el salladı.
Bu sırada içeride, Akira ve Raiga hâlâ yatakta doğrulmaya çalışıyorlardı. Ayağa kalkacak hâlleri yoktu.
Akira, Raiga'ya döndü
— Hey, aptal.
— Ne var, aptal?
— Adını biliyorum ama onun dışında hiçbir şeyini bilmiyorum. Biraz kendimizi tanıtırsak birbirimizi daha iyi anlarız.
Raiga kısa ve net bir şekilde cevap verdi.
— İlgilenmiyorum.
Akira ısrar etti.
— Hadi ama.
— Hayır.
Akira gözlerini tavana dikti ve derin bir nefes aldı.
— O zaman ben başlıyorum. Benim annem ve babam ben doğduktan hemen sonra savaşta öldüler.
Raiga başını yana çevirip ona baktı.
— Bunu daha önce söylemiştin. Tekrardan geçmiş olsun.
— Teşekkür ederim. Annem ve babam olmadığı için büyükannem ve büyükbabamla yaşıyorum.
— Kardeşin falan yok mu?
Akira'nın gözleri hafifçe kısıldı.
— Bir ablam vardı… Hayatta en çok değer verdiğim kişiydi.
Raiga'nın yüzündeki ifade ciddileşti.
— Peki ne oldu?
— Ben sekiz yaşındayken öldü.
Raiga kısa bir sessizlikten sonra derin bir nefes aldı.
— Üzüldüm… Nasıl öldüğünü anlatır mısın? Anlatmak istemezsen anlarım.
Akira gözlerini kapattı.
— Hayır, sorun yok. Anlatırım. Ama önce senin hayatını duymak istiyorum.
Raiga mırıldandı.
— Off… yapacak bir şey yok… Benim annem ve babam da ben küçükken öldü. Kardeşim ya da ablam falan yok. Nasıl öldüler diye sorarsan… Toprak Kaosu tarafından öldürüldüler.
Akira kaşlarını çattı.
— Toprak Kaosu mu?
Raiga şaşırmıştı.
— İçinde taşıdığın ruha rağmen hiçbir şey bilmiyor musun?
— Maalesef bana hiçbir şey anlatmıyor. Sadece 'O' diye bağırıyor.
Raiga, Akira'ya küçümseyici bir bakış attı.
— Küçükken illaki duymuşsundur… Volgrath kardeşler ve babaları Valtherion.
Akira hatırladı.
— Evet, bunu duydum. Ama kaos dediğiniz şey ne?
Raiga anlatıcı bir sesle açıkladı.
— İnsanlar pozitif ve negatif enerji kullanarak güçler ortaya çıkarır. Fakat yaklaşık 180 sene önce, insan enerjisi dışında bir şey kullanan biri doğdu… İsmi Valtherion'du.
Akira bir anda duraksadı.
— Yani benim moruk insan enerjisi kullanmıyor… ve güçlü olmasının sebebi bu.
Raiga onayladı.
— Aynen öyle. Dokuz kardeş, yani Valtherion'un çocukları da aynı şekilde bu enerjiyi kullanabiliyor.
— Nasıl bu kadar fazla şey biliyorsun?
Raiga yumruklarını sıktı.
— Çünkü annem ve babam öldükten, şu ana kadar geçen tüm zaman boyunca bunları araştırdım."
— Sen ciddi misin?
— Evet. Fakat bu kadar şey bilmeme rağmen hâlâ yapbozun tamamlanmamış parçaları var.
Akira düşüncelere daldı.
— 100 sene önceki savaşı Kaos kardeşler ve Valtherion başlatmadı… onlar mağdurdu.
— Aynen… ben de bu sonuca vardım. Fakat bu çok saçma.
Tam o sırada kapı açıldı. Morvan içeri girdi, sert bir ifadeyle konuştu.
— Kalkın, gidiyoruz.
Akira şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştı.
— Hey hey, ne diyorsun?
Raiga homurdandı.
— Ayağa bile kalkmakta zorlanıyoruz, aptal deli seni.
Morvan'ın gözleri soğuktu.
— Düzgün konuş. Ayrıca aylaklık edecek vaktiniz yok.
Akira sabırsız bir şekilde elini salladı.
— Ne diyorsun, açık açık söylesene!
Morvan kararlı bir sesle noktayı koydu.
— Burası bir dojo. Antrenman yapacaksınız. O yüzden hemen ayağa kalkın.
O sırada başka bir yerde, karanlık bir odanın kapısı açıldı. İçeri adım atan adam, dizlerinin üzerine çökerek önünde oturan kişinin karşısında başını eğdi. Ellerinde küçük alev kıvılcımları parlıyordu.
— Efendim… emirleriniz neler?
Karanlıkta oturan adam ağır bir nefes aldı. Gözlerinde tehditkâr bir parıltı vardı.
— Kılıç… Efsanevi kılıcı istiyorum. Onu bana getir.
Adam başını eğdi.
— Emredersiniz.
Tam kapıya yönelirken Rion'un soğuk sesi odada yankılandı:
— Sana güveniyorum.
Adam dönmeden cevapladı.
— Merak etmeyin. Güveninizi boşa çıkarmayacağım.
Kapı kapanırken odanın içi yeniden karanlığa gömüldü.