LightReader

Chapter 4 - Sınav

Etrafı derin bir karanlık kaplamıştı. Akira, elini uzattığında parmaklarının bile ucunu zor seçebiliyordu. Gözbebekleri iyice büyümüş, nefesi sıklaşmıştı. Tahta zeminde yankılanan adımları, boş malikanenin sessizliğini daha da ürpertici kılıyordu.

— B-ben neredeyim?..

Sesi, boğuk bir yankıyla duvarlardan geri döndü. Önünde uzun koridorlar uzanıyordu. Kapılar o kadar büyüktü ki, sanki devlere aitmiş gibi ağır bir hava yayıyorlardı. Her adımında kalbi göğsünü delip çıkacak gibi atıyordu.

Nihayet loş bir ışık gördü. Camların olduğu bir koridor… Gözleri parladı ve oraya doğru koşmaya başladı. Ayak sesleri boş odalarda yankılanıyor, neredeyse malikanenin kendisi canlanmış da onu takip ediyormuş gibi hissettiriyordu.

Koridorun sonuna ulaştığında büyük pencereden dışarı baktı. Şaşkınlıkla gözleri büyüdü.

Geceydi.

Ama dışarıda hiçbir şey yoktu. Ne evler, ne sokaklar, ne de insanlar… Sadece karanlığın içine gömülmüş kocaman bir bahçe. Ağaçlar bile ölü gibi hareketsizdi.

Akira'nın boğazı kurudu. Telaşla aşağı inmeye karar verdi ve yeniden koşmaya başladı.

Tam o sırada, kulaklarını delen ince bir ses duydu.

"Y… yardım edin…"

Akira refleksle durdu. Tüyleri diken diken oldu. Ses yankılanıyor, karanlıkta kayboluyordu. Bir an tereddüt etti, sonra istemsizce o yöne doğru ilerlemeye başladı.

Ses yaklaştıkça daha belirgin hale geldi. Akira ağır bir kapının yanından geçti, sonra geniş bir merdivenle karşılaştı. Ayağı istemsizce basamaklara indi. Bir, iki, üç kat aşağı… Her adımda hava daha da ağırlaşıyor, duvarlar daha nemli ve soğuk hale geliyordu.

Artık ne cam vardı, ne büyük kapılar. Sanki binanın kalbinden çıkmış da yerin altına, bir mahzene inmişti. Buradaki hava rutubet kokuyor, sessizlik arasında sadece kendi nefesini duyabiliyordu.

Derken… gözleri bir şey yakaladı. Zeminde koyu kırmızı izler vardı.

Kan.

Parlaklığı çoktan sönmüş, siyaha çalan kan lekeleri… Akira'nın elleri titremeye başladı. Ama adımları durmadı. İçinde garip bir güç, o sesi takip etmeye zorluyordu.

Ses artık netti. Küçük bir çocuğun sesi…

"Y-yardım edin… Y-yardım edin…"

Akira hızla kapıya yöneldi. Kalbi göğsünden çıkacak gibiydi. Elleri terlemişti ama yine de kapıyı itti.

Kapı açıldığında karşısındaki manzara Akira'nın nefesini kesti.

Oda karanlıktı. Nemli taş duvarların önünde küçük bir çocuk asılı duruyordu. İnce iplerle kolları bağlanmış, sırtı duvara yaslanmıştı. Kıyafetleri parçalanmış, küçük bedeni kan içindeydi. Karanlık, çocuğun yüzünü gizliyordu ama başı öne eğilmiş, neredeyse hiç hareket etmiyordu.

— B-burada… ne oldu?..

Sesi titredi, boğazından zorla çıktı.

Çocuğun dudakları aralandı. Kısık, acı dolu bir sesle fısıldadı.

— Y-yardım… e-et…

Akira'nın dizlerinin bağı çözüldü. Bir adım atmak istedi ama ayakları sanki yere çivilenmişti. Gözlerini çocuktan ayıramıyordu.

Birden… çocuk titremeye başladı. Dişlerini sıktı, tırnakları avuçlarını deliyordu. Çıkan ses karanlık odada yankılandı.

— H-hepsini öldüreceğim… H-hepsini öldüreceğim…

Akira'nın yüzü dondu. Nefesi kesildi.

O an çocuk başını yavaşça kaldırdı. Karanlığın içinden gözleri göründü. Parlak, zehirli bir yeşil…

Gözler bir anda Akira'ya kilitlendi.

Akira'nın yüreği yerinden fırlayacak gibi oldu. Sanki ciğerleri parçalanmıştı. Ölümün nefesini ensesinde hissetti.

Akira içinden bağırdı:

— Öleceğim… Burada öleceğim!..

Çocuğun gözlerindeki parıltı büyüdükçe büyüdü…

Bir anda Akira gözlerini açtı. Etrafına baktığında gördüğü kâbusun gerçek olmadığını anladı. İlk anda, kendisine hem tanıdık hem de bir o kadar yabancı gelen bir hastane odasında bulmuştu kendini. Gözlerini ovuştururken mırıldandı:

— En son laboratuvardaydım… Yoksa o da mı kabustu?

Sağ gözünde bir göz bandı olduğunu fark ettiğinde, yaşadıklarının gerçekten de gerçek olduğunu anladı. Bandı yavaşça açtı ve yanındaki aynayla sağ gözüne baktı. Ardından kafasını hafifçe sola çevirdiğinde, uyuyakalmış nenesini gördü.

— Nene… nene…

Nenesinin gözleri hafifçe aralandı. Akira'nın uyandığını görünce kendini tutamadı; gözyaşlarına boğulmuş hâlde ona sarıldı.

— Akira, canım benim… sonunda uyandığını görmek… çok mutluyum! Hiç uyanamayacağını sanmıştım…

Tam o sırada doktor içeri girdi. Akira'ya şaşkın bir bakış attı ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Akira, ne zamandır orada olduğunu bilmediğinden sordu:

— Komada mıydım?

— Evet, — dedi doktor. — Yaklaşık dört aydır komadasınız.

Akira'nın gözleri büyüdü.

— Ne?! Dört ay mı?!

Doktor iç çekti.

— Buraya seni deden ve nenen getirdi. Kan içindeydin… Ne olduğunu hatırlıyor musun?

Akira biraz düşündü.

— Hayır… hatırlamıyorum.

İçindeki ruha ne olduğunu merak etti ve sağ gözüne dokundu.

— Ağh…

Nene nihayet gözyaşlarını durdurmuştu.

— Akira! Gözün yaralı, dokunmamalısın.

Akira şaşkınlıkla sordu:

— Yaralı mı? Nasıl yani, göz yerinde mi?

— Tabii ki yerinde!

Doktor, bir şeylerin döndüğünü fark etti ama tam olarak anlayamadı.

— Gerçekten ne olduğunu hatırlamadığına emin misin?

— Evet.

Doktor, umursamaz bir ses tonuyla konuştu:

— Tamam. Birkaç ay burada dinlenmelisin. Vücudun saçma şekilde hızlı iyileşmiş ama muhtemelen ayağa kalkmakta zorlanıyorsundur.

Akira ayağa kalkmaya çalıştı. Nene onu durdurmaya çalıştı ama Akira zorlayarak doğruldu. Neredeyse hiç ağrı hissetmiyordu.

— Hayır, zorlanmıyorum.

— Gitmek istediğine emin misin? — diye sordu doktor.

Akira kollarını esnetti.

— Evet. Ayrıca yaklaşık dört ay geçtiğine göre yakında asker sınavı vardır. Antrenman yapmam lazım.

Doktor derin bir nefes aldı.

— Sınav yarın. Unut onu.

— Ne?! Yarın mı? O zaman şimdiden çalışmalıyım!

Nene kızdı.

— Akira… ne diyorsun? Dinlenmen gerekiyor. Zaten biliyorsun, sınava girsen de…

Akira kararlıydı.

— Merak etme nene, kazanacağım!

Doktor başını salladı.

— Kendini sakatlayıp buraya tekrar geleceksin, kesinlikle.

— Göreceğiz… Nene, dedem nerede?

— Evde.

— Hadi hemen eve dönelim, onu görmek istiyorum!

Akira ve nene hastaneden ayrıldılar ve eve doğru yürümeye başladılar. Sabahın çok erken saatleri olduğunu fark etti Akira. Eve vardıklarında dedesi kapıyı açtı. Akira'yı görünce duygulandı ve ona sıkıca sarıldı. Sınav konusunda kısa bir tartışmanın ardından Akira dışarı çıktı ve evlerinin önündeki ağacın yanında antrenman yapmaya başladı. Bedenini zorlamasına rağmen, eskisine nazaran acıyı çok daha az hissettiğini fark etti.

Gece olduğunda ailecek sofraya oturdular. Akira oldukça yorgundu.

— Akira, sınavlara artık girmeyi bırakmalısın.

Nene destekledi:

— Ben de senin için endişeleniyorum.

Fakat Akira'nın kararlılığı kolay kolay sarsılmıyordu.

— Dede, nene… Ben enerji kullanamıyor olabilirim ama hayallerim asla değişmeyecek. Bir gün kral olacağım. Herkesin birbirini sevdiği bir dünya kuracağım. Bu idealimi ablamdan aldım ve asla vazgeçmeyeceğim!

Nene ve dedesi, Akira'nın kararlılığını bir kez daha fark ettiler.

Yemekten sonra Akira yatağına geçti ve uyudu. Sabah olduğunda erkenden kalktı, kahvaltıda bir parça ekmek yedi ve hızlıca sınav yerine doğru yola çıktı.

Başkentin sokaklarında yürürken, karşılaştığı insanlara selam vererek kayıt alanına ilerledi. Oraya vardığında uzun bir sıra olduğunu görünce iç çekti.

— Off… Bu ne sıra böyle ya? Boşuna mı erken geldim?

Yanında, yaşıtı gibi görünen hafif kaslı bir çocuk ilgisizce baktı.

— Herkes senin gibi düşündüğü için sıra var zaten, aptal!

Akira sinirle karşılık verdi:

— Ha! Sen kime aptal diyorsun!

Çocuk bir adım öne çıktı, alnını Akira'nın alnına dayadı ve sinirli bir şekilde baktı:

— Aptal!

Akira da aynı şekilde karşılık verdi:

— Aptal!

Bir süre sessizlik oldu. Ardından çocuk alaycı bir şekilde sordu:

— Kavga mı istiyorsun?

Akira bu kas yığınına haddini bildirmeliydi.

— Kavga istiyorsan gel, kavga edelim!

Çocuk Akira'nın suratına bir yumruk attı, Akira yere düştü.

— Ne yani, bu kadar güçsüz müydün? Enerji kullansaydın ya!

Akira içinden düşündü:

— Bu güç… neyin nesi böyle?

Sonra hafifçe gülümsedi:

— Ahahah! Seni test ediyordum. Şu an sınava başlayacağımız için enerji kullanmadım ama sen kendini yordun. Aptal!

Çocuk sinirlendi:

— Benimle oyun mu oynuyordun?! Lanet olsun! Seninle daha fazla uğraşmayacağım… aptal!

Akira içinden geçirdi:

— Ucuz kurtuldum. Az kalsın kas yığınının altında ezilecektim…

Bir süre bekledikten sonra kayıt sırası Akira'ya geldi. Kayıtçı onu görünce hafifçe gülümsedi.

— Akira, yine mi?

— Evet, eheh…

Kayıtçı sinirlendi.

— Zaman kaybı…

— Merak etmeyin, bu sefer kazanacağım.

Kayıtçı hiçbir şey demedi. Birkaç kâğıdı imzaladıktan sonra soğuk bir sesle konuştu:

— Hadi geç şuradan. Sınav birazdan başlayacak.

Akira gülümseyerek yürüdü ve sınav salonuna girdi. Bu sefer ilk aşama fiziksel sınavdı; yani insanın enerjisini vücuduna yönlendirip bedenini en iyi şekilde kullanması gerekiyordu.

— Çok çalıştım. Bu sefer yapacağım.

Geçen sefer gelen ve tekrar sınava katılan birkaç kişi Akira'yı fark etti.

— Hey! Sen geçenki rezil çocuk değil misin?

— Gerçekten o!

— Hangi akla hizmet buraya geldin acaba?

Akira kararlılıkla yanıt verdi:

— Bu sefer geçeceğim!

O anda anonsçunun sesi yankılandı:

— Sınava girecekler, hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz ki sizi oyalamayı ve bekletmeyi sevmem. Bu yüzden direkt konuya gireceğim. Bu seferki sınav üç aşamadan oluşacak ve sadece 27 kişi sınavı geçebilecek!

Herkes şaşkınlıkla birbirine baktı. Sesler yükseldi:

— Ne? Yirmi yedi kişi mi? Bu da neyin nesi? Şaka mı bu?

Anonsçu konuşmaya devam etti:

— Kafanızda soru işaretleri olduğunu biliyorum. O hâlde sizi heyecanlandıracak bir şey söyleyeyim: Bu sınavı geçen 27 asker, bizzat Konsey üyeleri tarafından seçilecek ve eğitilecek!

Yaklaşık 500 kişilik kalabalık duyduklarına inanamadı. Bir anda heyecanla bağırmaya başladılar:

— Ne? Konsey üyeleri mi eğitecek? Vay be, bu harika!

Anonsçu devam etti:

— Evet, az önce duyduğunuz gibi Konsey üyeleri tarafından seçileceksiniz. Bu seferki kabul sistemi farklı olacak. Öncelikle üç sınav var:

Fiziksel sınav

Enerji sınavı

Savaş sınavı

Her sınav 33 puan üzerinden değerlendirilecek. Seçilme önceliği puanlara göre belirlenecek fakat Konsey dilerse puan haricinde de seçim yapabilir. Yani… şov yapmaya bakın! Sınav başladı!

Kalabalık heyecanla çığlık attı. Akira içinden düşündü:

— İşte fırsat! Onlardan eğitim alıp kral olabileceğim.

Akira'nın yanına bir sınav görevlisi geldi, adını ve soyadını sorduktan sonra sınavı başlattı. Sınav bittiğinde görevli Akira'ya bir kâğıt verdi. Akira kâğıda bakınca gözleri büyüdü:

— Ha? Huh? Hey, bu ne böyle? Neden burada üç yazıyor? 33 yazması gerekmiyor muydu?

Görevli sakin bir şekilde açıkladı:

— Hak ettiğin bu. Yanlış yok. Kâğıtta tüm puanların yazıyor.

Akira kâğıda baktı:

Kondisyon: 2 puan 

Kas ve yapı: 1 puan

Enerji kullanımı: 0 puan

— Hadi ama… bari biraz iyilik yapsanız.

— Güzel çalışsaydın böyle olmazdı. Lütfen dört ay sonra tekrar gelme.

Akira derin bir nefes aldı ve içinden düşündü:

— Bu sadece bir başlangıç. Diğer aşamalarda daha iyi puan alacağım.

Birinci aşamanın ardından salonu uğultu doldurmuştu. Yorgun ama heyecanlı yüzler, ter ve beklentinin ağır kokusuyla birbirine karışıyordu. O sırada yüksek bir ses yankılandı:

— Beş dakika içinde ikinci aşama başlayacak! Yanınızdaki salona geçiniz. Bu aşama, enerjinizi kullanma yeteneğinizi test edecek

Akira'nın yüzü düşmüştü. Enerji… Onun asla sahip olamadığı şey. Yavaş adımlarla ikinci salona geçti, etrafındaki kalabalığa göz attı. İçini tarifsiz bir huzursuzluk kemiriyordu.

Kalabalığın arasında, saçları kum sarısıyla kırmızı arasında dalgalanan bir çocuk dikkatini çekti. Yaklaşık 1,70 boylarındaydı ve yüzünde sürekli meraklı, saf bir ifade vardı. Çocuk, sıkıntılı bekleyişi bozdu:

— Çok uzun zamandır bekliyoruz. Neden bu aşamada bu kadar az görevli var ki?

Akira başını yana çevirip cevap verdi:

— Genelde ikinci aşamada daha az görevli olur… ama bu kadarı da fazla.

Çocuk gözlerini kısmıştı, Akira'yı dikkatle inceliyordu.

— Sen… daha önce de girmişsin bu sınava, değil mi?

Akira kısa bir duraksamadan sonra derin bir nefes verdi.

— Evet… maalesef. Kaç kere girdiğimi ben bile hatırlamıyorum artık.

Çocuk merakla sordu:

— Peki neden bu kadar çabalıyorsun ki?

Akira'nın gözlerinde bir kıvılcım yandı.

— Çünkü… ben kral olmak istiyorum.

Çocuk hafifçe güldü, fakat dalga geçer gibi değil, sanki içten bir tebessümle:

— Kral mı, ne?

Akira başını dikleştirip tekrar kararlı bir sesle konuştu:

— Evet! Kral olup barışın hüküm sürdüğü bir dünya kuracağım!

Çocuk bu sefer kısaca güldü ama gözleri ciddiyetle parlıyordu.

— Güzel idealmiş. Seni anlıyorum.

Akira bir an şaşkınlıkla baktı:

— Neden kahkaha atmıyorsun?

Çocuk hemen cevapladı:

— Neden atayım ki? Bence mükemmel bir hayal. İnsanlar sana güldüyse, emin ol, seni kıskandıkları içindir. Onlar da böyle bir hayal kuracak cesarete sahip değil. Ama sen… bunca kere denediğine göre peşinden koşuyorsun. Doğru mu?

Akira'nın yüzü ilk kez gerçekten aydınlandı.

— Evet!!

Sonra gülerek elini uzattı:

— Benim adım Akira Valen!

— Ben de Yui… Yui Volt.

Akira içinden geçirdi: Yui kız ismi diye biliyordum…

İkisi tokalaştı. Yui hafifçe göz kırptı.

— Peki, önceki aşamadan kaç puan aldın? Ben… berbat aldım.

Akira'nın morali bozuldu.

— Bende… söylemeye gerek bile yok. Ama bu aşamada toparlayacağım!

Yui sırıttı.

— Güzel. Peki, ne tür enerji kullanıyorsun?

Akira'nın suratı karardı. Başını eğdi, sesi neredeyse fısıltıya dönüştü:

— Ben… enerji kullanamıyorum.

Yui'nin yüzü ciddileşti ama moral bozmak yerine dostane bir ses tonuyla konuştu:

— Anladım… ama üzülme. Belki bir gün açığa çıkar. Bazı insanların enerjisi yardımla geç uyanır.

Akira şokla başını kaldırdı:

— Ne?! Gerçekten mi?!

— Elbette. Mümkün.

Akira'nın yüzünde çocukça bir sevinç belirdi.

— Peki… nasıl yapacağım?!

Yui hafifçe gülümsedi, gözlerinde gizemli bir parıltı vardı:

— Sana sınavdan sonra anlatırım. Bak, sıra bize geldi.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Görevlinin sesiyle sınav sırası Akira'ya gelmişti.

Akira içeri girdi. Sınav görevlisi birkaç sorudan sonra elini masaya dayadı:

— Hazır olduğunda, enerjini göster.

Akira derin bir nefes aldı. Ellerini öne uzattı. Gözlerini kapadı ve bütün gücüyle odaklandı. Ama… hiçbir şey olmadı.

Arkasından kahkahalar yükseldi:

— Enerji bile kullanamayan burada ne arıyor?!

— Hahaha! Tam bir fiyasko!

Akira'nın elleri titredi. Morali yerle bir olmuştu. Fakat tam o anda, salonda yankılanan bir ses duydu. Bu Yui'nin sesiydi:

— Akira! Pes etme! Yapabilirsin! Sana güveniyorum!!

Kalbi hızla çarptı. İçine bir sıcaklık doldu. Yeniden gözlerini kapattı. O an…

Bir anda kendini bambaşka bir yerde buldu. Kapkaranlık bir alan… soğuk, sessiz, ürpertici. Yerden kırmızı çiçekler fışkırıyordu. Ve karanlığın içinden, iki kırmızı göz belirdi.

Akira titredi:

— S-sen… nesin?

Gözler konuştu. Ses, uğursuz ve derinden gelen bir yankı gibiydi:

— Ben… bir RUH'um.

Akira şaşırdı:

— Ruh mu…?

— Evet, ama… sıradan bir ruh değilim.

— O hâlde… nesin sen?!

— Ben Kaos'un sahibiyim…

Etraf bir anda daha da karardı, kırmızı çiçekler soldu. Hava Akira'nın ciğerlerini yakacak kadar ağırlaştı. Akira korkmaya başlamıştı:

— K-Kaos'un… sahibi mi?!

Ruh sert bir sesle cevapladı:

— Doğru duydun, velet. Laboratuvarda senin içine giren de bendim. Bedenini ele geçirmek istedim… ama bir şey beni buraya zincirledi. Ne çıkabiliyorum… ne de seni tamamen kontrol edebiliyorum.

Akira ürpererek geri çekildi, bacakları titriyordu:

— Neden ben?!

Ruh kahkaha attı, boğuk ve boğucu bir sesle:

— Çünkü kader… senin lanetli olduğunu söylüyor! Sen benim için bir kafes, hapishane oldun. Ama unutma, Akira Valen… Bu kafeste seninle birlikte çürümeye niyetim yok.

Karanlıkta beliren kırmızı gözler daha da parladı. Ses, etin içinden değil, sanki kemiklerin arasından çıkıyormuş gibi ürpertici bir yankıyla konuştu:

— Buraya geldiğine göre anlaşma yapmak istiyorsun, velet.

— A-anlaşma mı?! Ben… hiçbir şey—

Ruh bağırdı:

— Sana gücümü vermeyeceğim. Kaos bana ait! Bir daha buraya gelirsen… seni öldürürüm!!

Sözlerin ardından her şey dağıldı. Akira gözlerini açtığında hâlâ sınav salonundaydı. Avucunda titreşen kırmızı bir enerji vardı.

Salon sessizleşti. İnsanlar şokla bakıyordu:

— Bu imkânsız…

— O çocuk… enerji kullanıyordu?!

Enerji bir anda söndü. Görevli soğuk bakışlarla kağıdı uzattı:

— 7 puan. Bu kadar.

Akira şaşırdı:

— Ne?! Az önce—

— Enerjini şekillendiremedin. Sadece kıvılcım gösterdin.

Akira başını eğdi. Yıkılmıştı. Salonun dışına çıktığında yanında yine Yui vardı.

— Hey! O kırmızı enerji… inanılmazdı! Daha önce görmemiştim.

Akira'nın morali bozuktu:

— Ama… yine düşük puan aldım. Hiçbir şey değişmedi…

Yui dostane bir ifadeyle sırtına vurdu:

— Öyle deme. En azından enerjin uyandı. Bu büyük bir şey, Akira.

Akira'nın gözleri ışıldadı:

— Doğru…! Enerji… evet, ben de kullanabiliyorum artık!!

— Aynen öyle. Yeter ki çalış.

Akira biraz toparlandı ve merakla sordu:

— Peki sen kaç aldın?

Yui kağıdını uzattı. Üzerinde kocaman bir "28" yazıyordu.

— Nee?! Sen… bu kadar iyimiydin?!

Yui sırıttı:

— Görevli biraz abartmış olabilir. Ama enerjime güveniyorum.

Yui elini uzattı. Uzakta duran bir bardağı telekineziyle havaya kaldırıp yanına çekti.

— Vay be!! Bu çok iyi!!

Yui gülümsedi:

— Bir sonraki aşama takım savaşı olacak diye duydum.

Akira heyecanla cevap verdi:

— Gerçekten mi?! O zaman umarım seninle aynı takımda olurum. Kesin kazanırız!

Yui sırıtarak başını salladı. İkisi yan yana yürüyerek üçüncü aşamanın yapılacağı salona doğru ilerlediler.

More Chapters