Akira ve Yui, yürüyüşün uzadığını fark ettiklerinde iyice yorulmuşlardı.
Akira sonunda sınav yerini gördü.
— Sınav yeri… sonunda vardık.
Yui şaşkındı.
— Ama… böyle bir yerde ne işimiz var? Başkentten çok uzaklaştık.
Akira düşündü.
— Tabelaları takip ediyoruz ama… daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı.
— Ne, daha önce hiç mi?
Akira onayladı.
— Kesinlikle… Bu sefer farklı bir şey planlıyorlar.
— Takım savaşı olacaktı, ama… böyle bir yere getirdiklerine göre, büyük çaplı bir savaş olacak.
Akira gerilmeye başladı.
— Sen öyle diyince biraz gerildim.
Yui gülümsedi.
— Eğer takım olabilirsek, ben seni korurum.
Akira ciddi bir ifadeyle yanıtladı.
— Bunun için teşekkür ederim… ama korunmak istemiyorum. Sürekli korunarak asla kral olamam.
Yui onayladı.
— Doğru. Ama bazen yardım almak faydalıdır.
Bir süre sonra sınav yerine vardıklarında şaşkına döndüler. Önlerinde uzanan manzara, devasa dağlarla çevrili yemyeşil bir vadiydi.
— Vay be… ne kadar da büyük bir yer!
— Evet… Sanırım sadece savaş gücümüzü değil, stratejimizi de ölçmek istiyorlar.
Çevreye göz attılar; alanda yüzlerce kişi çoktan toplanmıştı.
Akira etrafa bakındı.
— Sanırım en son gelenler biziz.
Yui dağın tepesini işaret etti.
— Hey! Şuraya bak… Orada on iki kişi oturmuş, bizi izliyor.
Akira şaşırdı.
— …Yoksa… onlar konsey üyeleri mi?
— Sanırım, evet. Net görebiliyorum.
— Sendeki göz de çok iyiymiş… Ben göremiyorum.
Yui, Akira'nın sağ gözündeki göz bandına baktı.
— Sağ gözün kapalı olmasa, sen de görebilirdin… Sahi… sağ gözüne ne oldu?
Akira kısa bir sessizlikten sonra başını eğdi.
— Doğuştan böyle.
Yui, yalan olduğunu anlamıştı ama gerçeği sorup sıkıştırmadı. Sadece gülümsedi.
— Peki.
Yaklaşık yirmi dakika sonra herkes toplandığında, anonsçu yüksek sesle konuşmaya başladı.
— Hepiniz hoş geldiniz! Eminim neden böyle bir yerde olduğunuzu sorguluyorsunuzdur. Açıklayayım.
— Gördüğünüz gibi, iki dağın arasına çitler çektik. Bu çitleri geçenler, sorgusuz sualsiz kaybeder. Savaşlar, dağların arasında gerçekleşecek. Alan düzlük olsa da, içindeki ağaçlar ve engeller stratejik düşünme kabiliyetinizi ölçmek için kondu.
Her takım üç kişiden oluşacak. Kazanan takımlar sırayla yükselecek. En fazla galibiyeti olan beş takım, doğrudan geçecek. Geriye kalan iki takım, birinci ve ikinci aşamadaki puanlara göre değerlendirilecek. Son olarak, iki takım konsey tarafından seçilecek. Yani sadece dokuz takım bu aşamayı geçebilecek.
Ve tabii ki… yan dağda gördüğünüz gibi, konsey üyeleri bu savaşı bizzat izleyecek!
Kalabalık coşkuyla bağırmaya başladı.
Akira düşünmeye başladı.
— Hesaplamam kötüdür ama… birkaç takım yenersek o beş takıma girebiliriz!
Yui heyecanla bağırdı.
— Bunu başarabiliriz!
Akira da heyecanlandı.
— Kesinlikle… Bu sefer bu sınavı geçeceğim!
— Takımları kendimiz seçmemiz çok iyi oldu. Sen ve ben zaten bir takımız. Ama üçüncü kişi kim olacak?
Akira cevap verdi.
— En iyi notlara sahip birini alalım bence.
Yui onayladı.
— Mantıklı.
Tam o sırada anonsçu, kalabalığın coşkusunu susturmak için tekrar konuştu.
— Bu sınav… şimdiye kadar yapılanlardan çok farklı olacak. Çünkü bu sefer… kurallar katı.
Dövüşü kazanmak için rakiplerinizi… öldürmeniz gerekiyor.
Kalabalık bir an dondu. Ardından öfke ve korku çığlıkları yükseldi:
— Dalga mı geçiyorsunuz bizle?!
— Saçmalamayın!!
— Öldürmek mi?! Bu vahşet!!
— Bizi kandırdınız! Şerefsizler!
Akira şokla fısıldadı.
— Bu… Bu nasıl bir sınav böyle?!
Yui, fısıldar gibi konuştu.
— Bu olamaz…
Anonsçu tekrar konuşmaya başladı.
— Herkes sakin olsun! Buraya kadar gelenler pes edebilir. Pes edenler, buraya kadar geldikleri için belirli miktarda para alacak. Ayrılmak isteyenler, çıkışta görevlilere başvurabilir.
Kalabalık bir anda dağıldı. İnsanların çoğu, sınavı reddedip gitmeye başladı.
Akira'nın elleri titredi.
— Lanet olsun… Ne yapsam? Girsem kesin ölürüm… Ben ölmek istemiyorum! Para alıp gitsem daha iyi…
Tam arkasını dönüp gitmeye yeltenmişti ki, Yui kolundan tuttu.
— Bırak beni Yui… Ölmek istemiyorum!
Yui bağırdı.
— Hey, Akira! Kendine gel! Sen kral olacaktın, değil mi?!
— Ama bu gidişle…
Yui devam etti.
— Eğer sınava girmezsen, hayalinden vazgeçmiş olursun. Hayatını ortaya koymadığın sürece, hayal… hayal olmaz.
Akira korkmuştu.
— …Ama girsem bile hiçbir şey yapamam. Geri dönüp güçlenip, dört ay sonra tekrar girebilirim.
Yui gülümsedi.
— Bazen yardım almak iyidir. Ben sana yardım edeceğim. Kaybetmeyeceğiz.
Akira ikilemde kaldı, sonra gözlerini sımsıkı kapadı. Elleri titreyerek yumruğunu sıktı. Ardından bütün gücüyle bağırdı:
— Kesinlikle yaşayacağım… ve bir gün kral olacağım!
Yui gülümseyerek başını salladı.
— İşte tanıdığım Akira bu.
Salonun büyük kısmı boşalmıştı. Yui kalabalığı saydı.
— Sadece 150 kişi kalmış.
Akira şaşırmıştı.
— Bu kadar fazla kişinin gideceğini beklemiyordum…
— Sana hayallerini hatırlatmasaydım, sen bile gitmiştin.
Akira bağırdı.
— Dalga geçmeyi bırak!
Takımlar hızla kurulmaya başladı. Ancak Akira ve Yui, düşük puanları yüzünden kimseyi yanlarına çekemedi. En iyi notlara sahip olanlar çoktan güçlü takımlara katılmıştı. Yarım saat boyunca aradılar, kimse kalmamıştı. Sınav yerine gidenlerin ardından geride yalnızca bir kişi kaldı.
— Sadece bir kişi kalmış!
Akira düşündü.
— Ama sona kalan bize mi denk geldi? Kesin notları berbattır…
— Görmeden bilemeyiz.
Çocuğa yaklaştılar. Akira omzuna dokundu. Çocuk arkasını döndü.
Akira onu görünce şaşırdı.
— Sen! Şu aptal kas yığınısın!!
Yui neler olduğunu anlamadı.
— Aptal kas yığını mı?
Çocuk da Akira'yı görünce biraz şaşırdı.
— Heh… Senin burada ne işin var? Ayrıca sen kime aptal diyorsun, aptal!
Yui araya girdi.
— Kavga etmeyi bırakın. Sen… takımımıza katılmak ister misin?
Çocuk alaycı bir ifadeyle yanıtladı.
— Neden sizin gibi eziklerin yanına katılayım ki?
Akira sinirlendi.
— Ne?! Ezik mi?! Bunu… sona kalan sen mi söylüyorsun?!
Çocuk alaycı bir şekilde gülümsedi.
— Sona kaldım çünkü kimseyi beğenmedim.
Akira dişlerini sıktı. İkisi birbirine meydan okuyan bakışlar attılar. Yui araya girdi.
— Anlıyorum… Ama maalesef takım olacak başka kimse kalmadı. İstemezsen bile, resmi olarak takım biziz. İstersen bizden ayrı hareket edersin.
Çocuk bir an düşündü, sonra başını salladı.
— Hmm… mantıklı. En azından sen düşünebiliyorsun. Şu aptalın aksine.
Akira öfkeyle üzerine yürümeye çalıştı, ama Yui kollarını açıp ikisini ayırdı.
— En azından iyi anlaşıyormuşsunuz gibi davranın. Biraz takım gibi görünelim.
Akira bağırdı.
— Hayatta olmaz bu aptalla!
— Aptal!
İkisi de ters yöne bakarak homurdanmaya devam etti. Yui, çaresizce arada yürürken, üçlü sınav yerine doğru ilerlemeye başladı.
Akira, Yui ve iri yapılı çocuk sınav alanına doğru yürürken, gergin sessizliği Yui bozdu.
— Ben Yui Volt. Bu da Akira Valen. Peki senin adın ne?
Çocuk kaşlarını çatıp homurdandı.
— Neden söyleyeyim ki?
Akira hemen araya girdi, yüzünde kışkırtıcı bir gülümseme vardı.
— Sana sürekli aptal diye seslenmemi istemiyorsan adını söyle, aptal.
Yui iç çekti.
— Savaş sırasında strateji yapabilmemiz için en azından adını bilmemiz gerek.
Çocuk bir süre sustu, sonra sertçe cevap verdi.
— Raiga Draven.
Yui gülümsedi.
— Memnun oldum, Raiga. Savaşmayı sever misin?
Raiga'nın yüzünde kaba bir sırıtış belirdi.
— Tabii ki! İnsanları dövmek bana keyif veriyor.
Akira şaşkınlıkla bağırdı.
— Sen tam bir psikopatsın!
Yui ise sakinliğini koruyordu.
— Peki… ne tür yeteneklerin var?
Raiga kollarını kavuşturup böbürlendi.
— Siz ikinizin aksine ben gerçekten yetenekliyim. Hayal bile edemeyeceğiniz kadar güçlü bir fiziğim var.
Akira bağırdı.
— Onu görebiliyoruz, aptal.
— Seninle konuşan olmadı, aptal.
İkisi yine birbirine diklenirken Yui söze girdi.
— Peki… enerjini nasıl kullanıyorsun?
Raiga avucunu açıp enerjisini yoğunlaştırdı. Aniden avucunda parlayan ateş alev aldı.
Akira ve Yui şaşkınlıkla geri çekildi.
Yui etkilenmişti.
— Vay be… gerçekten etkileyici.
Raiga gururla gülümsedi.
— Elbette öyle.
Akira alaycı bir ses tonuyla sordu.
— Yapabileceğin en iyi şey bu mu?
Raiga gözlerini kısarak ona döndü.
— İstersen bunu senin üzerinde deneyebilirim! Peki ya sen… hangi tekniği kullanıyorsun?
Akira sessiz kaldı.
Yui, Akira'ya dönerek açıkladı.
— Akira enerji kullanamıyor… en azından şimdilik.
Raiga kahkahayı attı.
— Ne?! Enerji kullanamıyor musun? Sen ne çeşit bir aptalsın acaba?!
Akira dişlerini sıktı.
— Kes sesini! Yakında ben de kullanabileceğim.
Raiga küçümseyerek başını salladı.
— Bu imkânsız. Enerji yeteneği çocukluğundan belli olur. Kimse sana öğretmedi mi?
Yui araya girdi.
— Akira'nın durumu biraz farklı.
Akira gururla konuştu.
— Bugün az da olsa enerji kullanabildim.
Raiga alaycı bir ifadeyle yaklaştı.
— Sen ciddi misin?
Akira elini kaldırdı.
— Evet, kaslı aptal! Elimden kırmızı kıvılcımlar çıkarabiliyorum.
Raiga'nın gözleri büyüdü.
— Yoksa… ateş mi?
Yui başını salladı.
— Hayır, ben gördüm. Ateşe benzemiyordu. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir şeydi.
Akira gururla göğsünü kabarttı.
— Kesinlikle özelim! Hahaha!
Raiga'nın ifadesi ciddileşti.
— Ama… daha doğru düzgün enerji bile kullanamıyorsun. Söylesene, savaşta ne işe yarayacaksın?
Akira hemen cevapladı.
— Ben strateji yapacağım. Senin aksine düşünebiliyorum!
Raiga öfkeyle bağırdı.
— Strateji güçsüzlere göredir! Ben tek başıma üç kişiyi de öldürebilirim!
— Bence strateji çok önemli. Güçsüz biri doğru bir stratejiyle güçlü birini yenebilir.
Raiga öfkeyle yumruğunu sıktı.
— Bu imkânsız!
Yui ve Akira şaşkınlıkla sustu.
Yui göz ucuyla Raiga'ya baktı.
— Acaba bununla ilgili bir geçmişi mi var?
Sonra yumuşak bir sesle sordu.
— Peki ailen ne durumda? Kardeşin var mı?
Raiga cevap vermedi. Uzun bir sessizlik çöktü.
Bu sefer Akira söze girdi.
— Yui, sana daha önce söylememiştim… benim annemle babam savaşta öldü.
Yui'nin yüzü hüzünle kaplandı.
— Geçmiş olsun… üzüldüm. Şimdi neden kral olmak istediğini anlıyorum.
Raiga şaşkınlıkla başını çevirdi.
— Ne? Sen… kral olmak mı istiyorsun?
Akira gözlerinde parlayan inatla başını salladı.
— Evet. Kral olacağım.
Raiga alaycı bir şekilde güldü.
— Ne kadar çabalarsan çabala olamazsın. Çünkü insanın yetenekleri doğuştan belli olur. Güçsüzler… ölmeye mahkûmdur.
Yui, Raiga'ya sert bir şekilde baktı.
— Bu… çok kötü bir düşünce.
Akira heyecanla konuştu.
— Ama ben güçlenebilirim! Bak şimdi göstereceğim!
Akira ellerini sıktı, zorlandı… ve avuçlarından kırmızı kıvılcımlar sıçradı.
İşte! Ba—
Ama Raiga'nın donmuş gözleri kıvılcımlara kilitlendi. Ellerinin titrediğini fark ettiler.
Akira ve Yui, Raiga'nın garip bir şekilde sarsıldığını gördüler.
Akira hemen kıvılcımı durdurdu. Birkaç saniye sonra Raiga kendine geldi.
— …İlginçmiş.
Yui sordu.
— Az önce sana ne oldu?
Raiga sert bir ifadeyle başını çevirdi.
— Hiçbir şey.
Akira bağırarak konuştu.
— Ne demek hiçbir şey? Basbayağı titriyordun! Hah! Benim gücümden korktun!
— Kes sesini, aptal!
Birkaç saat boyunca üçlü, diğer takımların savaşlarını izledi. Kan, çığlıklar ve vahşet havaya sinmişti. Sonunda anonsçunun sesi yükseldi:
— Son takım savaşı için herkes yerini alsın!
Yui ayağa kalktı.
— Sıra bize geldi.
Akira heyecanla konuştu.
— Hadi! Önce dağın tepesine çıkıp plan yapalım.
Raiga onları durdurdu.
— Bekleyin. Daha başlamadı. Rakiplerimizle konuşmak iyi olur.
Yui başını salladı.
— Haklısın.
Akira rakiplerine doğru bağırdı.
— Heeeyyy! Buraya bakın! Siz ne tür teknikler kullanıyorsunuz?
Yui kaşlarını kaldırdı.
— Akira, böyle sorarsan—
Rakiplerden biri kibirle seslendi.
— Siz köylüler bizi asla yenemezsiniz. Pes etmeliydiniz.
Raiga yumruğunu sıktı.
— Nedenmiş? Siz… şerefsiz asiller!
Rakip sırıttı.
— Bakıyorum, anlamışsın. Evet, üçümüz de asiliz.
Yui'nin yüzü gerildi.
— …Bu kötü.
Akira başını salladı.
— Haa… bu çok kötü.
Raiga kükredi.
— Sizi mutlaka geberteceğim!
Aralarında kısa bir sessizlikten sonra anonsçunun sesi gök gürültüsü gibi yükseldi.
— Son takım savaşı! Herkes yerine!
İki takım dağlara çıktı. Atmosfer buz kesmişti.
Savaş alanı sessizliğe bürünmüştü. Anonsçunun sesi yankılandı:
— Son takım savaşı için herkes yerini alsın!
İki takım da dağın karşı yamacında konumlandı. Aralarında yüz metreyi aşan mesafe vardı. Henüz kimse hareket etmiyor, herkes nefesini tutmuştu.
Konsey üyeleri yukarıdan sahneyi izliyordu.
Daigo Homura, kollarını göğsünde birleştirip keyifle sırıttı.
— Bu, bugünün son maçı değil mi?
Noa Yukishiro'nun sesi soğuk bir bıçak gibi keskin çıktı.
— Evet. Zaten hiçbir maçı düzgün izlemedin.
Daigo tersledi.
— Ne diyorsun! Tüm maçları izledim. Sadece bazıları çok sıkıcıydı…
Noa dudak kıvırdı.
— Biz buraya eğlenmeye gelmedik.
O sırada Arisawa ağır ağır gözlerini araladı, yorgun bir sesle konuştu.
— Noa haklı. Buraya eğlence için değil, güçlü adayları seçmek için geldik.
Daigo kaşlarını kaldırdı.
— Sen mi söylüyorsun bunu? Sabahtan beri uyuyordun!
Arisawa sakince doğruldu.
— Öyle… ama artık uyanığım. Çünkü dikkatimi çeken biri var.
Noa kaşlarını çattı.
— Asillerden biri mi?
Arisawa başını iki yana salladı.
— Hayır… köylülerden biri.
Noa alaycı bir kahkaha attı.
— Köylülerden mi? Hahaha… saçmalık!
Arisawa gözlerini Akira'ya çevirdi.
— Enerji kullanamıyor… ama onda farklı bir şey var.
Daigo bakışlarını kıstı.
— Demek o velet ha… ilginç.
Arisawa sessiz kaldı.
O anda Akabane Hikari parmağını şaklatarak konuştu.
— Susun artık. Maçı izleyelim.
Fumika Hoshigaki hevesle öne eğildi.
— Ben bu maçın güzel geçeceğini düşünüyorum, Leydi Akabane.
Akabane'nin sesi buz gibiydi.
— Çocuklarla ilgilenmiyorum, dedim sana.
— A-ama ben on sekiz yaşında—
— Kapa çeneni.
Natsuhara Kjin gözlerini devirdi.
— Hoshigaki'ye fazla kaba davranmıyor musun?
— Bence de…
dedi Hoshigaki çekingen bir sesle.
Akabane'nin sesi gürledi.
— Yeter! Maça odaklanın.
Miyako Sorane dudaklarını ısırdı, sesi titriyordu.
— B-b-ben… b-bir şey o-olacağını zannetmiyorum…
Tsubone Arata kahkaha atarak eğildi.
— Daha yüksek sesle konuşsana!
Sorane kekeledi.
— Ö-özür dilerim…
Daigo homurdandı.
— Kesin sesinizi!
Arata kahkaha atarak devam etti.
— Ne diyorsun küçük ejderha, duyamıyorum!
Daigo'nun sesi yankılandı.
— Aptalsın! Diyorum!
Makise Yura gözlerini kapatıp mırıldandı.
— Çok ses yapıyorsunuz…
Noa başıyla onayladı.
— Kesinlikle. Öğrenciler hakkında konuşsak daha iyi olur.
Kuronuma Reiji kollarını çözmeden söze girdi.
— Şimdiye kadar tek bir kayda değer öğrenci bile göremedim. Konsey derecesi mi? Saçmalık.
Daiki Hanabusa başını salladı.
— Birkaç iyi aday var ama… asla konsey seviyesine çıkamazlar.
İzumi Fuyutsuki yumuşak bir sesle itiraz etti.
— Hayır… çalışarak başarabilirler.
Akabane sertçe güldü.
— Çalışmak mı? Saçmalık! Enerji seviyesi doğuştan belli olur.
Makise'nin gözleri ona dikildi.
— Ne var? Bir şey mi diyeceksin?
Akabane'nin sesi meydan okuyordu.
Makise başını çevirdi.
— Hayır.
Noa kaşlarını kaldırdı.
— Kızı korkuttun. Özür dilemelisin.
Makise kısaca karşılık verdi.
— Gerek yok.
Akabane dudak büktü.
— İstediğimi yaparım.
Hoshigaki usulca fısıldadı.
— Tabii ki, Ley—
— Kapa çeneni!
Sessizlik oldu.
Natsuhara Kjin hafifçe güldü.
— Bu tartışma hiç bitmeyecek galiba.
Kuronuma omuz silkti.
— Aslında sizin kavganız bile maçtan daha heyecanlı.
Daigo öfkeyle patladı.
— Siz tam bir baş belasısınız!
Noa gülümseyerek karşılık verdi.
— Aynaya bak, ateş kafalı.
Arisawa gözlerini tekrar savaş alanına çevirdi.
— …Maç başladı.
Tartışma sürerken savaş alanında gerilim artıyordu.
Yui, Raiga ve Akira kendi aralarında hızlıca plan yapıyordu.
— Raiga, biraz strateji yapmamız gerek.
Raiga homurdandı.
— Strateji mi?
Akira hemen atıldı.
— Yui, sen akıllı birine benziyorsun. Planı sen yap.
Yui şaşırdı.
— Ne? Peki ya sen ne yapacaksın?!
Akira olduğu yerde uzandı.
— Gökyüzünü seyredeceğim.
Plan birkaç dakika tartışıldı. Ama Raiga sonunda sabırsızlandı.
— Bu kadar yeter! Benim harika bir fikrim var. Gidip üçünü de ezeceğim!
Akira sinirle bağırdı.
— Aptal mısın sen?!
Ama Raiga çoktan ileri atılmıştı.
Konseyde Daigo kahkaha attı.
— Şuna bak! Üç kişinin üstüne tek başına koşuyor. Cesaretine hayran kaldım!
Arisawa gözlerini kısmıştı.
— Sanırım gerçekten kazanabileceğini düşünüyor.
Raiga ormanda hızla koşarken düşmanlarını buldu. Çalıların arasından çıkan üç genç karşısına dikildi.
— Ben Raito.
— Ben Akato.
— Ben de Arato.
Raiga kaşlarını çattı.
— Birbirinize çok benziyorsunuz. Kardeş misiniz?
Raito gülümsedi.
— Kuzeniz. Ama asıl soru şu: Sen gerçekten bu kadar aptal mısın, yoksa gizli bir plan mı yaptınız?
Raiga yumruklarını sıktı.
— Plan falan yok. Üçünüzü de burada ezeceğim!
Onlar kahkaha atarken, Raiga gözlerini kapadı ve bedeninde ateş toplamaya başladı. Birkaç saniye içinde tüm vücudu kızıl alevlerle kaplandı.
Daigo heyecanla konuştu.
— İşte bu! Tam benim tarzım!
Raiga bir hayvan gibi saldırdı. Hızı ve gücüyle Raito'nun buz savunmalarını tek tek parçalıyor, eriyen buzlar yere akıyordu.
Raito şaşkındı.
— Yorulmuyor… çok hızlı… ve yumrukları ateşten değil, saf fiziksel güçten kaynaklanıyor! Bu nasıl bir canavar bedeni böyle?
Ama diğer iki kuzen sessizdi. Harekete geçmiyor, sadece izliyorlardı.
Raito'nun gücü tükenmişti. Son bir kez büyük bir buz duvarı yarattı.
— Bu son çırpınışım…
Raiga yumruğunu savurdu, duvar parçalandı. Tam darbeyi Raito'ya indirecekken…
Bir anda su zincirleri ortaya çıktı! Akato'nun büyüsü Raiga'nın kolunu sardı. Ardından zincirler bacaklarını da bağladı. Alevleri söndü.
Raiga bağırdı.
— Kahretsin!
Arato öne çıktı, elleriyle semboller çizdi.
— Ve şimdi… bitiş.
Elini Raiga'nın göğsüne bastı. Raiga birden tüm kaslarının felç olduğunu hissetti, hareket edemiyordu.
Raito buzdan bir bıçak çıkardı. Önce Raiga'nın bacağına sapladı.
— Aaaahhh!!!
Sonra bıçağı başına doğru kaldırdı.
— Şimdi öleceksin!
Daigo öfkeyle ayağa fırladı.
— Bu haksızlık! Üç kişi birden! Gururları yok mu bunların?!
Akabane dudaklarını kıvırdı.
— Savaşta önemli olan tek şey zaferdir.
Arisawa ise sakin bir şekilde baktı.
— Merak etme. Takım arkadaşları yetişecek.
Tam o anda, yere saplanmış buz bıçağı bir güçle ileri fırladı. Raito irkildi.
— Bu da ne… toprak mı?! … Hayır, kum mu?!
Ağaçlar, taşlar, kum parçaları havada dönerek üç kuzenin üstüne savruldu.
Yui ileri çıktı, gözlerinde sert bir kararlılık vardı.
— Akira, Raiga'yı al! Ben onları oyalayacağım!
Akira dişlerini sıktı.
— Tamam! Gel bakalım buraya seni kaslı aptal!
Raiga yere yığılmıştı.
— H-hareket edemiyorum… ve bacağım… ahhhh!
Raito bağırdı.
— Sen de mi bizi küçümsüyorsun, telekinetik!
Yui'nin gözleri parladı.
— Evet, ben bir telekinetikim. Ve sizi burada gömeceğim.
Toprak, kum ve ağaç parçaları üçlünün üstüne saldırdı.
Akira dizlerinin üzerine çökerek Raiga'nın kolunu tuttu. Birden parlayan ışıkla lanet çözülüverdi.
Arato gözleri büyüdü.
— Ne?! Lanetimi mi bozdu? Bu çocuk… kim?!
Akira ayağa kalktı, gözleri parlıyordu.
— Tamam! Artık savaşabiliriz!
Göz bandını çıkarıp Raiga'nın bacağındaki yarasına bastırdı.
— Hadi Raiga, Yui! Savaşalım… ve kazanalım!