LightReader

Chapter 6 - Takım savaşı

İki takım karşı karşıya dikilmişti. Sessizlik ağırdı; sadece kalp atışları duyuluyordu.

İlk hareketi yapan Raito oldu. Sert bir adım attı ve gözlerini Yui'ye dikti. Onunla dövüşeceğini belli ediyordu. Ardından Akato, gözlerini Raiga'ya çevirdi. Arato ise alaycı bir gülümsemeyle Akira'ya doğru baktı.

Üçü aynı anda harekete geçti.

— Başlıyor!

Yui, ellerini kaldırarak çevredeki ağaç köklerini yerinden söktü. Devasa kütükler havaya kalktı ve telekineziyle Raito'ya doğru savruldu. Kökler, birer mızrak gibi Raito'nun üzerine yağıyordu.

— Bu da ne?!

Raito, yüzüne sıçrayan toprak parçalarının arasından zorlukla sıyrıldı. Birkaç adım geri kaydı, buz enerjisini topladı ve önünde parlayan devasa bir kristal oluşturdu.

— Don!

Buz kristalini Yui'ye fırlattı. Hava çatırtılarla doldu.

Tam o sırada Raiga ve Akato kapışıyordu. Akato, parmaklarını birbirine kenetledi. Su enerjisi dalgalandı, zincirler halinde Raiga'ya doğru fırladı. Zincirler Raiga'nın kollarını yakalamaya çalıştı.

— Zincirlerimden kaçamazsın!

Raiga homurdandı.

— Kahretsin!

Avuçlarının içinden fışkıran ateşle zincirleri yakmaya çalıştı ama su hızla çoğalıyordu. Gücü yetmiyordu. Bir an duraksadı, sonra öfkeyle bağırdı:

— Öyle olsun o halde!

Bedenini tamamen alevlerle sardı. Zincirler bedenine dolandığında buharlaşıyor, suyun sesi kulakları sağır eden bir tıslamayla göğe karışıyordu.

Ama bedeli ağırdı. Raiga'nın bacağı yanıklarla kıpkırmızı olmuştu. Dizlerinin üzerine çökerken dişlerini sıktı.

— Bu şekilde savaşabilirim… ama… lanet olsun… bacağım!

O sırada Akira, tüm cesaretini toplayıp Arato'ya doğru koştu. Yumruğunu savurdu.

Ama Arato onu küçümseyen bir gülümsemeyle karşıladı. Negatif enerjisini vücuduna sardı; siyah dumanlar gibi titreşiyordu. Karşı yumruğu Akira'nın suratına indi.

— Arghhh!

Akira geri savruldu, ağzı ve burnundan kan fışkırdı.

Arato semboller çizdi, kara enerjiyi havaya savurdu. Lanet işaretleri Akira'nın bedenini sardı. Ama bir saniye sonra… yok oldu.

Arato'nun gözleri büyüdü.

— Ne… bu imkânsız. Lanetim… sadece bir saniye mi sürdü?

Akira toparlanıp yeniden saldırmaya çalıştı ama zayıf yumrukları Arato'nun bedeninde iz bile bırakmıyordu. Arato ona art arda yumruklar indirdi. Her darbe kemiklerini sarsıyordu.

— Zayıf çocuk… lanetim işe yaramıyor olabilir. Ama sen zayıfsın! Bu benim için sorun olmaz.

Akira kan tükürerek yere kapaklandı. Dişlerinin bir kısmı kırılmıştı.

— Kahretsin… sanırım dişim kırıldı… Bu dövüşü nasıl kazanacağım?!

Arato sert bir tekmeyle onu savurdu.

— Seninle işim bitti. Şimdi takım arkadaşlarının ölümünü izle!

Akira'nın bedeni titriyordu. Ayağa kalkamıyordu. Ama yere çakıldıkça daha çok hırslanıyordu. Sürünerek yeniden saldırıya geçti.

Arato küçümseyerek başını salladı.

— Bana dokunamadın bile. Bu kadar dayak yemenin ne anlamı var? Aptal.

O sırada Yui'nin sesi yankılandı:

— Akira! Kazanabilirsin, sana güveniyorum!

Akira dişlerinin arasından güçlükle konuştu:

— Zaten… kazanacağım… merak etme.

Savaş alanı kaosla çalkalanıyordu. Çığlıkların, patlayan enerjilerin ve toprağın yarıldığı sesler birbirine karışıyordu.

Yui, Raito'nun buz kristallerini toprağın kalkanıyla savuşturuyor, ama buz parçaları eriyip suya dönüştüğünde zincir gibi kıvrılarak içeri sızıyordu. Bir parçası Yui'nin kolunu delip geçti. Yui yere yığıldı, kan toprağa sızıyordu.

Raiga ona doğru döndü, öfkeyle haykırdı:

— Hey, zeki herif! Yaşıyor musun?!

Yui yüzünü buruşturarak ayağa kalkmaya çalıştı.

— Ah… evet… hâlâ ayaktayım… Bu savaş daha yeni başlıyor!

Raiga dişlerini sıktı, onu kolundan tutup kaldırdı. İkisinin de bedeni yara bere içindeydi ama gözlerinde hâlâ kıvılcım vardı.

Akira onları seyrederken içini bir acı kapladı.

— Vay be… süpersiniz… Size yetişemiyorum bile. Gerçekten çok güçlüler. Ben ise… çok zayıfım.

Arato'nun lanetleri yeniden havada dolaştı ama Yui'ye yapışamadan dağıldı.

— Bu imkânsız… neden işe yaramıyor?! Ağaç adam güçlü, tamam… ama şu zayıfta ne var böyle? Lanetim… kayboluyor.

Raiga ve Yui birlikte saldırıya geçtiğinde savaş alanı titredi. Kombinasyonları o kadar güçlüydü ki, Akira sadece donup kaldı. Yumruk atmayı bile unuttu. Onları seyretmekle yetindi.

Ama şans uzun sürmedi. Arato, Raiga'ya bir lanet işareti çaktı. Siyah zincirler Raiga'nın bedenini sardı. Kaslı dev yavaşladı, hareketleri ağırlaştı.

— Kahretsin… bedenim… hareket etmiyor!

Yui öne atılıp kollarını açtı.

— Raiga! Arkandayım!

Onu korumak için kendini siper etti. Üç kuzen şimdi yalnızca Yui'nin karşısındaydı.

Toprak kalkıyor, devasa taş duvarlar inşa ediliyor, ama üç kişiye tek başına yetmek imkânsızdı.

Akira'nın gözleri karardı.

— Bir şeyler yapmalıyım… Yui bile bu savaşı kaybeder… Eğer Arato'yu durdurursam Raiga kurtulur. Evet, o zaman…

Derin bir nefes aldı.

— Ruh… bana bahsettiği güç… belki o kurtarır…

Gözlerini kapattı, zihninde karanlık bir boşluk belirdi. İki kırmızı göz ona baktı ve haykırdı:

— Ruh! Bana gücünü ver!

Karanlığın içinden yankılanan ses, net ama soğuktu.

— Hayır.

Akira irkildi. Kaşlarını çattı, öfkeyle dişlerini sıktı.

— Neden?

O ses bu kez daha sert ve küçümseyici bir tonda karşılık verdi:

— Sen, benim kim olduğumu sanıyorsun, velet?

Akira bir an duraksadı. Sesin sahibine dikkat kesildi, ardından temkinli bir şekilde karşılık verdi.

— Ruh değil misin yoksa?

Karanlığın içi uğursuz bir titreşimle yankılandı. Ses, gururla ve hiddetle cevapladı:

— Ben… Valtherion'um!

Akira bir an gülümseyerek başını eğdi.

— Ben de Akira.

Valtherion'un sesi öfkeyle çatladı.

— Sen gerçekten kim olduğumu bilmiyorsun! Ben Volgrath kardeşlerin babasıyım!

Akira'nın gözleri büyüdü. O an, zihninde geçmişten parçalar canlanmaya başladı. Bir süre sessizce düşündü. Sonra şok içinde, sesi titreyerek konuştu:

— Ne! Volgrath mı dedin? Yani… yüz yıl önce büyük savaşı başlatan sendin!

Valtherion'un tonu birden ağırlaştı; içinde hüzün ve lanetli bir gerçek saklıydı.

— Hayır. Ben ve diğer Volgrath'lar sadece birer kurbandık.

Akira nefesini tuttu. Merakı öfkesine karışıyordu.

— Peki… o zaman savaşta ne oldu?

Valtherion'un sesi karanlığın içinden yükseldi, kulakları yırtarcasına, gökyüzünü bile sarsacak kadar güçlü bir çınlama ile:

— O hepimizi öldürdü!

Akira'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Sesinin titremesini engelleyemedi.

— O… O kim?

Bir anda Valtherion'un sesi, kulaklarını delip geçen bir gürültüyle haykırdı. Öfke, nefret ve kinle yoğrulmuş bir yankıydı bu:

— Gücümü sana vermeyeceğim! Şimdi defol!

Karanlık, Akira'nın etrafını bir girdap gibi sararken gövdesini soğuk bir rüzgâr yaladı. Sanki Valtherion'un öfkesi ruhunun içine kazınıyordu.

Akira bağırdı:

— Sadece kısa süre istiyorum, ne istersen yapacağım!

Valtherion bir an düşündü.

— Ne istersem mi?

Akira başını salladı.

— Evet, ne istersen.

— Bu güzel bir anlaşma olur.

Akira sordu:

— Yani gücünü verecek misin?

Valtherion cevapladı:

— Küçük bir kısmını verebilirim.

Akira iç çekti.

— Tamam, ne istiyorsun?

— Şu anda bir şey istemeyeceğim ama ileride bunu kullanacağım… Bir de, ilk defa böyle bir güç kullanacağın için güç yüzünden iraden sarsılabilir. Eğer öyle olursa seni durduracağım.

— Tamam!

Akira gözlerini açtı. Vücudundan kırmızı bir enerji çıkmaya başlamıştı.

Savaş alanındaki herkes şaşırdı. Herkesin aklında tek bir soru vardı: Akira nasıl enerji kullanabiliyordu?

Akira dişlerini sıktı.

— Bu güç… gerçekten güzel hissettiriyor.

Arato geri çekilip lanet işaretlerini yeniden hazırladı. Fakat lanetler Akira'ya değdiği gibi yok olup gidiyordu.

Akira bir süre hiçbir şey yapmadı, sadece güce alışmaya çalıştı. İlk defa böyle bir şey hissediyordu ve bu çok hızlı olmuştu.

Akira bacağını yere sertçe vurdu ve bir anda Arato'nun karşısında belirdi. Arato şaşırdı.

— Bu hız! Mümkün değil!

Tam vuracaktı ki Raito buzuyla Arato'yu geri çekti. Üçlü birleşti. Akira da Raiga'nın yanına gitti ve onu lanetten kurtardı.

Üçe karşı üç yine karşı karşıyaydılar.

Yui ve Raiga şaşkın şaşkın Akira'ya döndü.

— Akira, neler oluyor?

— Bu güç…

Akira düşmanlarına bakıyordu.

— Şimdilik savaşa odaklanalım, sonra açıklayacağım.

Yui önüne döndü.

— Peki bu gücün ne işe yaradığını biliyor musun?

Akira elini çenesine götürdü.

— Açıkçası hiçbir fikrim yok, bu çok hızlı oldu!

Raiga elinden ateş çıkardı.

— Az önce hızlıydın, sanırım fiziksel yeteneklerini artırıyor.

Yui ekledi.

— Bu mantıklı.

Akira ayağını sertçe yere bastı.

— O zaman bu gücü en iyi şekilde kullanacağım.

Yui yanındaki ağacı telekineziyle çıkarır.

— Birlikte saldıralım.

Raiga atılır.

O sırada Arato, Akato ve Raito ise ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Raiga'nın üzerlerine geldiğini görünce üçü aynı anda hareket etti. Raito buzlarını Raiga'ya fırlattı, Akato da sudan zincirler yapıp Raiga'yı yere bağladı. Son olarak Arato tekniğini Raiga'nın üzerinde kullandı fakat beklemedikleri bir şeyle karşılaştılar: Akira, üçünün tam ortasında saldırısını yapmaya hazırlanıyordu.

Akira enerjisiyle bir dalga oluşturdu. Raito buzunu kullanarak savurdu, Akato da su zincirlerini kullanmıştı ama Arato savuramamıştı ve bacağında bir kesik oluştu.

Artık sağ bacağını kullanmakta zorlanıyordu.

Yui üçlüye menzilli olarak ağaç fırlattı, böylelikle hareket alanlarını kısıtlıyordu. Akira, Raiga'yı kurtardıktan sonra tekrar atıldı. Raito ve Akato savaşırken Arato savaş dışı olmuştu, sağ bacağını hareket ettiremiyordu. Bu yüzden bir süre geride kalarak plan yapmaya başladı, savaşı izliyor ve açıklıkları düşünüyordu. Sonunda ayağa kalktı; bir açıklık bulmuştu.

Raito'nun yanına gitti ve planını anlattı. Savaş birkaç saniyeliğine durmuştu.

Raito da Akato'ya döndü ve planı anlattı.

Raiga ve Akira tekrar atıldı. Raito ve Akato yakın dövüş menziline girdi, yavaşlardı ama Arato'nun planına güveniyorlardı. Akato Raiga ile savaşırken Arato arkalarında belirdi ve Raiga'ya dokundu. Raiga bir anda hareket edememeye başladı. Akira, Raiga'yı kurtarmaya gidecekken Akato'yu Yui'nin arkasında gördü. Hemen yönünü değiştirdi ve hızla Akato'nun yanına atıldı. Yui arkasını döndüğünde artık geç olduğunu düşündü ama Akira, Akato'nun su zincirini kesti.

Fakat tam o anda Raito, Akira'nın arkasında elinde kocaman bir buzla belirdi ve soğuk bir sesle fısıldadı:

— Şah ve mat.

Akira arkasını görünce donakaldı. Hareket etmeye çalıştı ama savuracak vakti yoktu; sadece onu kesmeye gelen buz parçasını izleyebiliyordu.

İçinden geçirdi: Buraya kadar mıydı? Burada mı öleceğim?

Buz tam Akira'yı kesecekken Raiga, Akira'nın önüne atladı. Üstünden kanlar döküldü.

Akira şaşırdı.

— Raiga… neden bunu yaptın?!

Raiga'nın bedeni yere düştü. Raiga, Akira'ya baktı ve kısık bir sesle konuştu.

— Kaçın…

Gözleri kapandı.

Akira, Raiga'nın kanlı vücuduna bakıyordu, donakalmıştı. Daha yeni tanıştığı biri onu korurken böyle bir darbe almıştı, belki de ölecekti.

Akira'nın gözyaşları akmaya başladı.

Yui, Akira'nın omzundan tuttu.

— Akira, ayağa kalk. Savaş bitmedi!

Akira, Raiga'ya bakmaya devam ediyordu.

— Benim yüzümden…

Yui bağırdı.

— Bu savaşı bitirmezsek bizim sonumuz da iyi olmayacak!

Akira ayağa kalktı, sonra kısık ve soğuk bir sesle mırıldandı:

— Zafer için daha fazla güç lazım… daha fazla… ama sınırlanıyorum.

Akira haykırmaya başladı. Vücudundan kanlar çıkıyordu. Tüm ormanda sesi yankılandı, neler olduğunu anlayamadılar.

Akira'nın bir anda surat ifadesi değişti.

Yer yarıldı. Mor gölgeler Akira'nın bedenine sarıldı. Çığlık atan yüzler belirdi, lanetlenmiş eller etrafını kavradı. Onun bedenini değil, ruhunu sıkıyorlardı.

Yui korkuyla geri çekildi.

— A… Akira?… Sen… sen ne yapıyorsun?!

Akira'nın bedeni titredi. Dişlerini öyle sıkıyordu ki çenesinden kan akıyordu.

Bir anda başını kaldırdı. Sağ gözü kan gibi kıpkırmızıydı. Sol gözü ise mosmordu.

— Hepinizi öldüreceğim.

Sesindeki karanlık, savaş alanını buz gibi yaptı. Raito'nun elindeki buz parçalandı. Akato'nun zincirleri çatırdadı. Arato bile geri adım attı.

— Bu aura da ne?!

Akira'nın adımları yavaş ve sürünerek ilerliyordu. Ama her adımında toprak çöküyor, etraf kararıyordu. Yüzündeki ifade bir kâbus gibiydi.

Yui korkuyla titredi.

— Yoksa bu… Akira! Uyan!

Akira elini kaldırdı. Avuçlarından kırmızı kıvılcımlar fışkırdı. O kıvılcımlar yere düştüğünde toprak çürüyordu. Çimlerin yerine ölü, gri kül kalıyordu.

Üç kardeşin bile gözlerinde endişe vardı. Bu güç çok karanlık ve korkunçtu.

Yui bağırdı:

— Akira! Dur! Böyle olursa…

Ama Akira ona sadece kısa bir bakış attı.

Ve o bakış… artık bir arkadaşın bakışı değildi.

Sanki gözlerinin arkasında insan kalmamıştı.

Karanlığın ortasında beliren devasa mor gözler, Akira'nın zihnini delip geçiyordu. Akira'nın dudakları gerildi, çarpık bir gülümseme yüzünü kapladı.

Bir anda Akira'nın göğsünden kırmızı buharlar fışkırmaya başladı. Sanki damarlarının içindeki kan kömürleşip dışarı taşıyordu.

— Hhhhhh… haaahhh… ahhhhh!

Akira'nın çığlığı savaş alanını doldurdu. Bedeni kasılıyor, kemikleri çatırdayarak şekil değiştiriyordu. Derisinin altından kırmızı damarlar ışıldıyor, vücudunu adeta zehirli bir ağ gibi sarıyordu.

Toprak çatladı. Havayı ölüm kokusu doldurdu.

Raiga'nın cansız bedeni yanında yatarken Yui yaralı halde doğrulmaya çalıştı ama gördüğü manzara karşısında gözleri korkuyla büyüdü.

— A… Akira… sen… neye dönüşüyorsun?!

Ayağa kalktığında, etrafındaki hava bükülmeye başlamıştı. Her adımıyla yer yarılıyor, taşlar havada parçalanıyordu. Ellerinden sızan kırmızı enerji toprağı eritircesine kaynatıyordu.

Arato bile geri çekildi. Alaycı yüzü ilk kez donmuştu.

— Bu… bu nasıl bir güç… Bu benim lanetim değil!

Akira kafasını kaldırdı. Yüzünde hâlâ o korkunç sırıtış vardı. Ardından kollarını iki yana açtı. Büyük bir patlama gerçekleşti; çevredeki ağaçlar bir anda çürüyüp devrildi, yapraklar kül oldu. Akira'nın çevresinde ölümün çemberi oluşmuştu.

Yui korku ve çaresizlik içinde yere kapaklandı.

Akira ağır adımlarla Arato'ya doğru yürüdü. Her adımında toprak yarılıyor, havadaki oksijen çekiliyordu. Arato'nun alnından soğuk terler süzülüyordu.

Akira kısık bir sesle fısıldadı:

— Seni… parçalayacağım…

Ve bir anda ortadan kayboldu. Göz açıp kapayıncaya kadar Arato'nun karşısında belirdi. Yumruğunu kaldırdığında, etrafında kırmızı enerji dönen bir girdap oluştu.

Arato korkuyla ellerini kaldırıp bir sürü lanet işareti savurdu. Fakat işaretler Akira'nın bedenine değdiği anda kül olup yok oldu.

— İmkânsız! Benim lanetim… hiçbir işe yaramıyor!

Akira başını yana eğdi, gözlerindeki kırmızı ışık parladı. Ardından yumruğunu Arato'nun göğsüne indirdi.

Bir uğultu… bir çatırtı… ve korkunç bir patlama.

Arato onlarca metre uzağa savruldu. Göğsü parçalanmıştı, kan kusuyordu. İlk kez acı içinde çığlık attı.

Akira sessizce yürümeye devam etti. Adeta bir iblis uyanmıştı.

Sol gözündeki mor ışık giderek büyüyor, tüm iradesini yutuyordu. Artık insan gibi görünmüyordu. Göz bebekleri, karanlığın içinden bakan bir canavara aitti.

Arato yerde sürünürken, Akira başını yavaşça Yui'ye çevirdi.

— …Sıra sende…

Yui'nin kalbi hızla çarpmaya başladı.

— H-hayır… ben senin düşmanın değilim Akira! Kendine gel!

Fakat Akira hiçbir şey duymuyordu. İçindeki sesler, aklını parçalıyorlardı. Zihninde Valtherion'un sesini duydu:

— Akira! Fazla güç isteği yüzünden iradeni kaybediyorsun! Kendine gel!

Akira kükredi. Göğsünden çıkan kırmızı enerji dalgası Yui'yi geriye savurdu.

Yui güçlükle ayağa kalktı. Kumu etrafına yayarak bir bariyer oluşturdu.

— Olamaz… bu güç…

Akira devasa bir hızla üzerine atıldı. Yumruğu Yui'nin bariyerine indiğinde, kum duvarı anında parçalandı. Yui birkaç metre geri savruldu; omuzları kan içindeydi.

— Akira! Bu sensin, değil mi? Biz… dostuz!

Bir anlığına Akira'nın gözlerinde bir titreme oldu. Ama hemen ardından çarpık bir kahkaha patladı:

— Dost mu?

Yui'nin yüzü dondu. İçinden geçirdi:

Akira kendi iradesini kaybediyor. Ama yine de… onun kaybolmasına izin veremem!

Kumlarını toplayıp bir zincir hâline getirdi, Akira'nın kollarına sardı.

— Kendine gel! Yoksa seni durdurmak zorunda kalacağım!

Akira zincirleri parçalayarak çığlık attı. Gök gürültüsünü andıran sesi bütün arenayı doldurdu. Etrafındaki adaylar, hatta konsey üyeleri bile ayağa kalkmıştı.

Noa soğuk bir sesle mırıldandı:

— Bu artık sınav değil.

Daigo'nun alnından ter aktı.

— Böyle uğursuz bir güç…

Arisawa gözlerini kısmıştı.

— Bence sınav devam etmeli. Kurallara aykırı bir şey yapmıyor.

Bazı konsey üyeleri karşı çıkmış olsa da, 7'ye 5 oyla devam etme kararı alındı.

Aşağıda Yui hâlâ çaresizce direniyordu. Kumlarını kullanarak Akira'nın gözlerini kapatmaya çalıştı, ancak her defasında parçalanıyordu.

— A-Akira! Eğer gerçekten beni bir dost olarak görüyorsan… kendine gel!

Bir anlığına Akira'nın adımları durdu. Ellerini başına götürüp çığlık attı. İki farklı ses yankılanıyordu: biri Akira'nın kendi sesi, diğeri ise uğursuz ve derin bir ses.

— …K-kurtarın beni…!

— …Sakın… durma… Hepsini yok et! Herkesi öldür! Yeterince güçlüsün!

Yui bütün kumlarını havaya kaldırarak devasa bir zindan oluşturmaya başladı. Akira'yı içeri hapsetmek için son gücünü kullanıyordu.

Akira'nın gözlerindeki mor ışık daha da yoğunlaştı. Bedeni titriyor, damarlarından kırmızı enerji yayılıyordu. O sırada korkusunu öfkeyle bastırmaya çalışan Akato dişlerini sıktı.

— Sen… sen bir aptalsın! Seni burada bitireceğim!

Akato tüm enerjisini toplayarak üzerine atıldı. Avucunda yoğunlaşan su mızrağı Akira'nın göğsünü hedefliyordu.

Ama Akira kıpırdamadı bile. Mızrak tam kalbine saplandığında korkunç bir şey oldu. Mızrak Akira'nın göğsüne değdiği anda parçalandı. Kırmızı zincirler Akato'nun kolunu sardı. Akato'nun gözleri dehşetle açıldı.

— N-ne oluyor…?!

Akira kafasını yana eğdi, yüzünde korkunç bir gülümseme belirdi.

— …Öl.

Bir anda Akira'nın eli Akato'nun kafasını kavradı. Ardından tüm gücüyle sıkmaya başladı. Akato'nun çığlığı arenayı doldurdu ama kısa sürdü. Bir çatırdama sesi duyuldu ve bedeni cansızca yere yığıldı.

Bir anlığına tüm izleyiciler sessizliğe gömüldü.

Yui gözlerini dehşetle açtı.

— A-Akira! Ne yaptın?!

Ama Akira çoktan diğer yarışmacılara dönmüştü. Etrafındaki herkes onun hedefiydi artık. Hızla öne atıldı, birini yumruğuyla metrelerce uzağa fırlattı. Başka birinin üzerine çöktü, omzunu tek hamlede parçaladı.

Çığlıklar birbirine karışıyordu. Savaş alanı artık bir sınav değil, bir katliam sahnesine dönüşmüştü.

Yukarıda konsey üyeleri dikkatle izliyordu.

Daigo heyecanla ayağa fırladı.

— Vay canına! Çocuk tam anlamıyla kudurdu! Bunu hiç beklemiyordum!

Noa buz gibi bir sesle karşılık verdi:

— Rakiplerini eliyor. Böylelikle bizi onlarca maç izlemekten kurtardı. Hem böyle bir kural yoktu. Bu hâlâ sınavın bir parçası.

— Ne?! Onu durdurmamız gerekmiyor mu?!

— Hayır. Eğer diğerleri bu güce dayanamayacak kadar zayıfsa, zaten elenmiş sayılırlar.

Aşağıda, Akira delirmiş bir canavar gibi her yöne saldırıyor, etrafındaki bedenler yere yığılıyordu. Kimi bayılıyor, kimi çığlıklar içinde can çekişiyordu. Yui, bir an bile düşünmeden Akira'nın önüne atıldı.

— Yeter Akira! Bu sen değilsin! Kendine gel!

Ama tek cevap, Akira'nın boğuk kahkahası oldu.

— …Akira da kim?

Ve o anda Akira, tüm ormanı sarsan bir enerji patlamasıyla yere yumruğunu vurdu. Yerin altından yükselen kırmızı dikenler canlı veya cansız fark etmeksizin önündeki herkesi delip geçti.

Toprak hâlâ titriyordu. Kırmızı dikenler her yandan fışkırıyor, canlı olan herkese saldırıyordu. Adaylar çaresizce savunmaya çalışıyordu.

Tam o anda Yui dişlerini sıkarak öne atıldı. Kumu bedeninin etrafında bir kalkan gibi yükseldi, Akira'nın saldırısını göğüsledi.

— Yeter artık! Akira! Dur!

Akira'nın gözleri boşlukla dolmuştu. Karanlık kırmızı ışık gözbebeklerinden taşıyor, sesi insan sesine benzemiyordu.

— Git buradan… Yoksa seni de parçalarım!

Yui haykırdı, sesi ormandaki uğultuyu bastırdı:

— Beni parçalayamazsın!

Kum fırtınası Akira'nın etrafını sardı, dikenler parçalanmaya başladı. Yui, kanlar içindeki koluyla Akira'ya uzandı.

— Kendine gel! Burada yalnız değilsin!

Akira'nın bedeni titredi. Gözlerindeki ışık bir an için sönükleşti. Yavaşça başını kaldırdı, yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi.

— A…ki…ra… da kim?

Ses titriyordu. Yui'nin gözleri dehşetle büyüdü.

Akira'nın sesi bir anda değişti; uğursuz ve derin bir tınıyla yankılandı:

— Ben… kimim?!

O anda Akira'nın boğazından korkunç bir çığlık koptu.

— Aghhhhhhh!

Enerji bir anda geri çekildi, karanlık gözler söndü. Akira dizlerinin üstüne çökerken bilincini kaybetti.

Yui son anda onu kollarının arasına aldı. Nefes nefese, kan ter içinde yere oturdu.

Konsey üyeleri yukarıdan sessizce sahneyi izliyordu.

Akira ağır ağır gözlerini araladı. Başında uğultular vardı, nefesi düzensizdi. İlk gördüğü şey, kanlar içinde diz çöken Yui'ydi.

— Yu…i… Sen… iyi misin? Savaş ne oldu?

Yui hafifçe başını salladı. Yüzünde yorgun ama sakin bir ifade vardı.

— Ben iyiyim. Savaşı kazandın.

Sonra gözleri istemsizce etrafı taradı. Kan gölüne dönmüş toprak, parçalanmış bedenler ve sessizlik içinde donmuş sınav alanını görünce içi burkuldu.

Akira, Yui'nin bakışını takip etti. Yavaşça arkasına döndü… ve gördü. Cesetler… kırık kemikler, parçalanmış bedenler… gözleri açık kalmış, boş bakan yüzler.

Yüzü bir anda dondu. Nefesi kesilmişti.

— B-burada… ne oldu böyle?

Bir süre sessizlik oldu. Sadece rüzgârın uğultusu… Sonra Yui'nin sesi, ağır bir hayal kırıklığıyla yankılandı:

— Bunları… sen yaptın.

Akira'nın gözleri büyüdü.

— Ben mi yaptım? Şaka mı yapıyorsun?

Tam o anda yerde yatan Raito titreyerek doğrulmaya çalıştı. Akira'nın kalktığını görünce gözleri dehşetle açıldı.

— Y-yapma… Benden uzak dur! Canavar!!

Akira geri çekildi, nefes nefese kalmıştı.

— B-bu… o-olamaz… g-gerçekten ben mi…

Bir anda dizlerinin üzerine düştü. Elleri titreyerek kafasını kavradı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

— Valtherion!!! Neden… neden bunları yaptın!!!

Sonra gözleri karardı. Yeniden açtığında kabus başlamıştı. Cesetler hareket ediyordu. Kırık boyunlar yavaşça dönüyor, boş gözler ona bakıyordu.

— B-bizi öldürdün…

Akira titreyerek geri çekildi.

— Hayır! Hayır, ben yapmadım!

Cesetler daha korkunç bir sesle konuştu.

— Hayır… sen bizi öldürdün!

Her yer kanla kaplandı. Cesetler Akira'ya doğru koştu, soğuk elleri bacaklarını kavradı.

— D-durun! Bırakın beni!! Ben yapmadım!!

Kan onu aşağı çekiyor, boğazına kadar yükseliyordu. Nefesi kesildi, panikle çırpındı. Son bir çığlık attı—

Ve bir anda Yui'nin sesi kulaklarında patladı.

— Kendine gel! Acınacak hâldesin!

Gözleri fırlayarak açıldı. Kabustu… ama gözyaşları hâlâ akıyordu.

— N-ne diyorsun sen?

Yui'nin yüzünde öfke vardı.

— Onları sen öldürdün! Hepsini öldürdün! Hepsi senin güç arzun yüzünden öldü. Şimdi bir korkak gibi ağlayıp suçu başkasına mı atıyorsun?!

— Hayır!! Hayır… ben yapmadım! Hepsini… ruh yaptı!

— Bunu Valtherion yapmadı! — Yui bağırdı. — Vücudun ilk defa böyle bir şeyle karşılaştığı için iradeni kaybettin!

Akira'nın sesi titredi.

— Bu yalan… ben yapmadım…

— Sus artık! — Yui'nin sesi keskinleşti. — Bunların hepsini sen yaptın! Bunu kabullen!

Akira'nın gözyaşları kesildi. Donmuş gibi sustu.

— Artık hayatın boyunca öldürdüğün kişilerin bedenlerinin ağırlığını taşıyacaksın! 

dedi Yui, sesi buz gibiydi.

— Bunu istemiyorum… hayır!

— Sana çocuk gibi davranmayı bırak dedim! Hani kral olacaktın? Hani savaşların olmadığı bir dünya kuracaktın? Daha birkaç insanın ağırlığını bile kaldıramazken nasıl kral olacaksın?!

Akira'nın dudakları titredi.

— B-ben…

— Mızmızlanmayı bırak! Öldürdüğün insanlar her gün sana nefretle lanet edecek! Sen ise oturup ağlayarak kabuğuna çekileceksin. Tam bir rezillik!

Akira haykırdı:

— O zaman… benden ne yapmamı istiyorsun?!

Yui gözlerini kısmıştı.

— Senden güçlü olmanı istiyorum! Ve bu gerçeği kabullenmeni istiyorum!

Akira sustu. Yumruklarını sıktı.

Yui devam etti:

— Raiga'ya bak! Daha seni bir gün bile tanımadan, seni korumak için ölmeyi göze aldı! Ama sen…

Akira hıçkırarak bağırdı:

— Neden bunları yaptınız?! Ben sizden böyle bir şey istemedim ki!

Yui'nin sesi ilk kez yumuşadı.

— Çünkü sen bizim arkadaşımızsın.

Akira'nın gözleri büyüdü. Derin bir nefes aldı, elleri titremeye başladı.

— …Üzgünüm, Yui. Ben… tam bir hayal kırıklığıyım.

Yui yaklaştı, gözleri sertti.

— Ama bunu değiştirebilirsin. Hep böyle yaşamak mı istiyorsun?

— Hayır… ben…

— O zaman bana söz ver. Bir daha asla sızlanmayacaksın. Pes etmeyeceksin. Ve sonunda… kral olacaksın!

Akira yumruğunu sıktı ve ayağa kalktı. Gözleri bu kez titremiyordu. Yui'ye baktı. Bir süre sessizlik oldu. Sonra kararlı bir sesle konuştu:

— Yui… teşekkür ederim. Sayende artık gerçekleri ve gitmem gereken yolu görebiliyorum.

Yui elini uzattı. Bakışları hâlâ sertti.

— Bana söz ver.

Akira da elini uzattı. İkisinin avuçları sıkıca birleşti.

— Söz veriyorum… Artık bir hayal kırıklığı olmayacağım. Sizi koruyacağım… ve gerçeklerden kaçmayacağım.

More Chapters